Koray Düzgören
Çekirdek destek yüzde 27’lere düştü, çaresi savaş!
Hezimet ve bozgun havası ile gerginlik ve savaş havası atbaşı gidiyor.
Ama bu hava yeni değil. 7 Haziran 2015’den bu yana, aslına bakarsanız neredeyse 96 yıldır memleketin havası böyle.
Hiçbir meteoroloji uzmanı bu havayı tanımlayamaz.
7 Haziran 2015’de yapılan o önemli seçimden sonra memleketin havasında bahar belirtileri sürgün vermeye başladı. İklim ‘Akdeniz’ olmaya yöneldi.
Barış, huzur, refah hatta demokrasi umutları yeşerdi.
Ama arkası gelmedi.
Bir takım karanlık salonlarla, karanlık ruhlu bazı adamlar toplandılar ve gidişin iyiye alamet olmadığına karar verdiler.
Bu gidişatın önüne geçilmeliydi.
Gelen, gerginlik, kanlı tertipler, savaş, ayrımcılık, şiddet, nefret, baskı, hukuksuzluk, her türlü yolsuzluk, rezillik ve yoğunlaştırılmış zulüm oldu.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu ülke ne gördüyse aynısını görmeye, yaşamaya devam etti.
Ülke insanlarına bunu reva görenler, o tarihten yani 7 Haziran’dan bu yana yaptıkları her seçimde, düzenledikleri her referandumda daha büyük bir direnişle karşılaştıkları ve her seferinde yenildikleri halde yılmadılar.
İklimin ‘Akdeniz’ olmasını engellemek için her yola başvurdular.
Başvurmaya da devam ediyorlar.
İçte ve dışta Kürtlerle savaş neredeyse sürekli hale getirildi.
Yerel seçimlere bu ortamda ve seçmenler beka söylemi ile korkutularak gidildi.
Bu baskı rejiminden şikâyet eden ve rejimin uygulamalarından zarar gören değişik muhalif gruplar, kesimler, eğilimler ve halklar biraraya gelmesin, bölünmüşlük devam etsin diye her türlü yol, yöntem denendi.
Kaybettikleri seçim ve referandumları baskıyla ve çeşitli hilelerle kazanmışlardı(!)
Ama bu sefer, ne o beka söylemi ne de çeşitli baskı, korkutma yöntemleri ile hileleri ve sahtekârlıkları bir işe yaradı.
İKTİDAR KOALİSYONUNUN OY ORANI DÜŞMEYE BAŞLADI
31 Mart Yerel Seçimi’nde biraraya gelen muhalefet güçleri rejimin YSK’sına (Yüksek Seçim Kurulu) Anadolu Ajansı’na ve her türlü seçim yolsuzluğuna rağmen iktidar koalisyonunu yenilgiye uğrattı.
İktidar koalisyonunun oy oranı yüzde 40’ların altına düştü. Ana iktidar partisi AKP’nin oy oranının yüzde 30’lar bandına gerilediği ortaya çıktı.
Özellikle binbir numarayla, hukuksuzlukla YSK’ya iptal ettirilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin 23 Haziran’daki tekrarında bu durum çok açık bir şekilde gözler önüne serildi.
Baskı, korkutma, tehdit, silahlanmayı bir hamaset aracı olarak kullanma çabaları, vatan millet edebiyatı ve savaşı genişletme hamleleri bir işe yaramadı.
Baskılar, hukuksuzluk, adaletsizlik, rejimin neden olduğu krizin yarattığı yoksullaşma ve umutsuzluk bu sefer daha ağır bir şekilde sandığa yansıdı.
İktidar koalisyonu bu kez yüzde 10’luk bir farkla hezimete uğradı.
Ve yerel seçim sonuçları, sadece iktidarın kaybettiği büyük kentlerin belediye başkanlıklarıyla sınırlı bir etkinin ötesinde, rejime karşı bir güvensizlik deklerasyonuna dönüştü.
Bu noktada iktidarın ABD müttefikliği ile NATO üyeliğine rağmen, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alma kararı ve bu meselenin yol açtığı tartışmalar gündemin baş konusu haline getirildi.
Oysa halkın gündemini, ekonomik kriz ve seçmenin güvenini kaybeden iktidarın neden olduğu belirsizlikler oluşturuyordu.
DESTEK YÜZDE 27’YE İNERKEN SAVAŞI GENİŞLETME HAMLELERİ
İşte bu soru işaretlerinin arttığı son günlerde iki önemli mesele dikkati çekiyor.
İlki, KONDA kamuoyu araştırma şirketinin yaptığı son araştırmada ana iktidar partisinin çekirdek desteğinin yüzde 27’lere kadar düştüğünün belirlenmiş olması.
Rapora göre, bu desteğin daha da düşmesi bekleniyor.
İkinci önemli konu ise, iktidarın Suriye ve Irak’a yönelik zaten devam etmekte olan savaşı genişletmeye yönelik hamleleri ile S-400 füzelerinin alımı üzerinden alevlendirilen ABD ve NATO düşmanlığına dayandırılan ulusal hamaset kampanyası.
Mesele bir devlet meselesi, beka meselesi haline getirildiği için de ezeli ve ebedi devlet partisi CHP lideri ve yönetim kademesi de hemen devreye girmiş ve pozisyonunu iktidar koalisyondan yana almış bulunuyor.
S-400’ler denilen, Türkiye’yi bir Truva atı gibi ABD ve NATO’ya karşı kullanmayı amaçlayan ucube silah sistemine karşı çıkmak yerine CHP, bir süredir ağzında gevelediği ulusalcı söylemleri şimdi yine açık etmeye başladı.
Oluşturulan Demokrasi Cephesi sayesinde rejim koalisyonunun yenilgiye uğratıldığını unutan CHP’nin lider kadrosu şimdi işi daha da ileri götürerek, bu koalisyondan kurtulmak için demokratik işbirliğini güçlendirmek yerine, eski devletçi cephesine dönüş yapmaya hazırlanıyor.
Rejim koalisyonunun Rusya’ya biat esaslı ilişkilerine ve ülkenin kısıtlı kaynaklarını silah alımı ve savaş için kullanılmasına karşı çıkmak yerine bakıyoruz S-400 alımını teşvik ediyor.
Böylesine kirli bir alışverişi destekliyor ve hatta ABD’nin F-35 savaş uçakları için uyguladığı ambargo nedeniyle de ABD düşmanlığını da körüklemeyi tercih ediyor.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve CHP üst yönetimi silahlanmaya karşı çıkıp barış politikaları savunmak yerine, rejimin savaş yanlısı, hamasi politikalarına destek çıkıyor.
Oysa CHP’nin, her iki süper güce yönelik biat politikalarına, bir savaş örgütü olan NATO’ya karşı çıkarak silahlanmayı sorgulayarak var gücüyle barış politikalarını savunması gerekirdi.
İktidar koalisyonuna dönersek:
Koalisyonun ana iktidar partisi AKP ve ortağı MHP ise kamuoyu desteği düştükçe kendisini kurtarabilmek için savaştan medet ummayı sürdürüyor.
Tek çıkış yolunu silahlanma, savaş ve hamaset olarak görüyor.
Koalisyon, muhtemelen Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ı işgal etmeyi planlıyor, hatta Doğu Akdeniz’de gerginliği yükselterek savaş kışkırtıcılığına girişiyor.
Böylece içeride yüzde 27’lere düşen seçmen desteğine rağmen yaratılacak hamaset havası ve CHP’nin de desteği ile iktidarını sürdürebilmenin hesaplarını yapıyor olmalı.
Bu hesap tutar mı?
Bu hesap yüzde 27’lere varan düşüşü engelleyebilir mi?
Yakın tarih, böyle bir hesaba bel bağlayan bütün iktidarların hüsrana uğradığı örneklerle dolu.