Mehmet Altan
Çoklu organ yetmezliği…
Yarın “Dünya Boğulmayı Önleme Günü.”
Tuhaf isimli bir “gün” ama bunun bir nedeni var.
Son 10 yılda dünyada 2.5 milyon insan boğulmuş… Her yıl 236 bin kişi boğuluyormuş. Çoğu da çocuklar…
Yerküredeki tüm ölümlerin de yüzde 7’sini oluşturuyormuş boğulmalar.
Dünya Sağlık Örgütü bu felaketi göz ardı etmemiş. Bu yıl Mayıs ayında Genel Kurul 2029'a kadar boğulmayı önleme konusundaki eylemlerini hızlandırma kararı almış.
Ben de Pınar Okyay’ın yazısından öğrendim.
Dünya Sağlık Örgütü koordinasyonunda 25 Temmuz'da Dünya Boğulmayı Önleme Günü olarak etkinlikler yapılacak; insanlara “herkesin boğulabileceği ama kimsenin boğulmaması gerektiğini hatırlatılacak.
xxxxxxx
Su boğuyor… Ama sıcak da boğuyor.
Geçenlerde Adana’da sıcaklık 52 dereceye çıktı.
Sıcaktan boğulanlar çare peşinde…
Bir kısmının imdadına da klimalar yetişiyor.
Biliyorsunuz klimayı 17 Temmuz 1902 yılında Amerikalı mühendis Willis Haviland Carrieri icat etmişti…
Sıcaktan diğer kentlerden daha da fazla kavrulan Adana’nın Çukurova İlçesinde, klimayı bulan Carrieri için bir grup vatandaşın kaymaklı kadayıf dağıtmasını tam bir “dünya vatandaşlığı” ve küresel vicdan örneği olarak değerlendirdim.
xxxxxxx
Dünya vatandaşlığı diyorum çünkü insanlık teknolojik gelişmeler üzerinden ilerliyor… Tabii yerkürede etkin olmak isteyenler de teknoloji üzerinden cenkleşiyor.
Bunun en iyi örneğini ABD-Çin ilişkilerini izlerken görmekteyiz.
Çin’i önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, hemen ardından da ABD Maliye Bakanı Janet Yellen ziyaret etti.
İki ülke arasında “yarı iletkenler” meselesi en temel anlaşmazlıklardan birini oluşturuyor.
Nitekim…
Eski Başkan Donald Trump döneminde uygulanan 360 milyar dolarlık gümrük vergisine Biden döneminde hız kazanan ihracat kontrollerini de eklenince, Çin'in elektrik motorlu araçlarda ve fiber optik kablolarda da kullanılan bazı galyum ve germanyum ürünlerinin ihracatına 1 Ağustos'tan itibaren sınırlama geldi.
Yatırımcıların yarı iletken imalatında kullanılan galyum ve germanyum elementlerinin fiyatının yükselmesinin geliri arttıracağı yönündeki beklentisi, bazı Çin menşeili metal şirketlerinin hisselerinin iki gün üst üste değer kazanmasına yol açtı.
Germanyum, yüksek hızlı bilgisayar çiplerinde, plastiklerde, gece görüşü cihazları gibi askeri araçlarda ve uydu görüntü sensörlerinde kullanılıyor.
Galyumun kullanım alanları ise radarlar, radyo iletişim cihazları, uydular ve LED aydınlatma.
xxxxxx
Bizler de sularda boğuluyoruz, sıcaklarda boğuluyoruz….
Ayrıca cehennem sıcaklarıyla yarışan zamlardan boğuluyoruz…
Artırılan vergilerden de boğuluyoruz…
İktidarıyla muhalefetiyle gittikçe sefilleşen siyaset kurumunun beceriksizliklerinde de boğuluyoruz.
İklim değişiklikleri boğuyor, vergiler boğuyor, zamlar boğuyor, siyaset boğuyor.
Biz hep boğuluyoruz.
Henüz bizim derdimize çare olacak bir “gün” bulamadık.
xxxxxxx
Geçenlerde “Kusursuz Çürüme” başlıklı yazımda şöyle yazmıştım:
“Türkiye bu kabustan nasıl kurtulacak?
Siyaset kurumu ile mi?
Siyaset demokratikleşmeden bu mümkün mü?
Şu an için hayal…
O zaman….mükemmel çürümeye devam…
Ta ki Türkiye kararlı bir şekilde bu çürümüş, ahlaksız siyaset oyununun kurbanı olmaktan vazgeçinceye kadar…”
Düşünün ki 7500 lira alan emeklilere hiç zam yapılmayan ama milletvekillerinin emekli maaşını 50 binden 66.500 TL’ye çıkaran bir siyaset kurumunun boyunduruğu altındayız.
xxxxxxx
Geçen haftaki boğucu zamlar, boğucu vergiler, boğucu siyaset ve giderek çirkinleşerek devam eden boğucu kişisel ikbal kavgaları “mükemmel çürüme”yi de yeni bir evreye ulaştırdı.
Ben bu evreye “çoklu organ yetmezliği” diyorum.
Biliyorsunuz “çoklu organ yetmezliği”, kan dolaşımının aksaması ile başlayan ve sonunda hayati organların iflası ile sonuçlanabilen ölümcül bir tablonun adıdır… Bizim toplumsal durumumuzun böyle olduğunu düşünüyorum… Her alanda bir “yetmezlik” var.
Yoğun bakımda kaderimizi bekliyoruz.
Bizi “çoklu organ yetmezli”ğinden bizi kurtaracak olan hastanın bilinç düzeyidir… Ama henüz o düzeye ulaşmamıza da epey var gibi görünüyor.
Biraz da kendi kendimizin kurbanı oluyormuşuz gibi…
xxxxxxx
100 Yıllık Cumhuriyet demokratikleşmedi, demokratikleştirilmedi…
Bu gelişmeyi engelleyen siyaset kurumudur… Ama o siyaset kurumunu da başımızda tutan biziz.
Ülke çürüdü, siyaset kurumu da çürümenin şampiyonu oldu… Hala köklü ve derin bir demokratik siyaset kurumu inşasına hep birlikte direniyorlar.
Ama biz de toplum olarak onları değişime yeterince zorlamıyoruz.
Toplum çoklu organ yetmezliği noktasına gelmiş bir şekilde boğuluyoruz.
Siyaset kurumunun tümünü “demokratik siyasete” zorlamadıkça da çürüme hızla yol almaya devam edecek.
xxxxxxx
Yarın Dünya Boğulmayı Önleme Günü….
Siyasetçilerin ve siyaset kurumunun bizi boğmasının önlemek, 12 Eylül ve 15 Temmuz rejiminin bizi boğan siyaset kurumunu demokratikleştirmek için demokratik inisiyatif kullanmaya ne dersiniz?
Bunu bir tek günde yapamayız elbette ama… “Türkiye Boğulmayı Önleme Yılı” ya da “iki yılı” ya da “üç yılı” ilan edebiliriz… Siyaset kurumunu değişime zorlayabiliriz.
Tabii boğulmak istemiyorsak.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.