Ceren Gündoğan
Cyrano: Biricik Noksan
Ben de yaratılsaydım ihtimamla,
Uğraşmazdım şiir ve ihtişamla…
Başarının itici içsel gücü komplekslerimizdir. Doğumdan erginliğe, etki aldığımız tüm dış koşulları farkında olmayıp içselleştirir, onları bir ömür boyu taşırız da o terapi senin bu kişisel gelişim egzersizleri benim uğraşıp dururuz kendimizle. Tüm yetişkinlik hikâyemiz, o ilk on-yirmi yılın bastırılmış sesinin ne olduğunu bulmaya çalışmakla geçer.
Karakterimiz midir bu keşfetmeye çalıştığımız çocuk/ergin/ben, yoksa başka nedenlerden mi böyleyizdir, arar dururuz olduğumuz ve olmak istediğimiz kişiyi. Diğer yandan, kusurlu olduğumuza inandığımız içsel itki, genellikle bizi en az bir konuda yetkin, uzman, başarılı yapar. Hiçbirimizin Kafka olmadığının bilinciyle, Kafka’nın babasına ve komplekslerini ayağa kaldıran her şeyle olan çatışmasında, muhatabına doğrudan cevap ver(e)meyişine şükran duyarım. Yaşantının geçip gidiciliğine karşın sanatın kalıcılığına olan inancımdan dolayı.
ŞİİR ve ONUR
Ne var ki 1640 yılındayız, faydasına inandığım terapi seanslarından, kişisel gelişim kitaplarından ve bireye “faydalı” diğer her şeyden muaf bir yaşantıdayız. İronik biçimde, tek terapinin şiir, tek silahın onuru kuşanmak olduğu zamanlar…
1655 yılında, Paris’te, 36 yaşında ölen bir şairin, tam adıyla Hercule-Savinien de Cyrano de Bergerac’ın hayatından bir kesiti anlatan, DasDas’ta sahnelenen Cyrano de Bergerac oyunundayız. Final sahnesine dek oyun 1640’ta geçer. Oyunu, 1897 yılında 29 yaşındayken yazan başka bir Fransalı; Edmond Rostand. Yazıldığı dönemden de geçmişte geçen oyunu bugün izlerken, evrim geçirmeyen –belki de- tek şeyin duygular olduğunu görüyoruz. Yani yine sanatın efsunlu sarmalındayız.
Oyunun yönetmeni Ahmet Sami Özbudak, dekor ve ışık tasarımını yapan Cem Yılmazer. Kostüm tasarımı Nihal Kaplangı’ya, müzik Harun Tekin’e ve koreografi Dicle Doğan’a ait. Hepsi bütünlüğe hizmet eden, başarılı bir ekip işi olmakla birlikte, özellikle kostüm tasarımının dozunda bir absürdü barındırması oldukça yaratıcı. Eskrim koreografisi Deniz Özmen’e ait.
Özel bir kadroyla iki saatlik oyunu alıp götüren isimlere gelirsek; Bülent Emin Yarar, Ece Çeşmioğlu, Mert Fırat, Erol Babaoğlu, Caner Erdem, Elif Mandan, Ertuğrul Gümrükçü, Fatin Elcim ve Ömer Faruk Tezgel.
Kuzeni Roxane’e olan aşkını yazdığı şiirlerle dışa vuran, aşkını kendi içinde yaşayan Cyrano, uzun bir burna ve çirkin olduğu yargısına sahiptir ve bir güzeli sevmeye hakkının olmadığına inanmıştır. Güzellik söz konusu olduğunda her dönemin net yargıları olduğunu da gösteriyor oyun. Buradaki netlik biraz da acımasızlık demek… Cyrano’nun kompleksi onu duygularını ifade ettiği şiirsel söz söyleme sanatında ustalaştırır. Cyrano’nun cephede aynı bölükte savaşacağı yakışıklı Christian da Roxane’e âşık olur ve bu aşk karşılıklıdır.
17. yüzyıl Fransa’sında XIV. Louis’nin krallığında geçen oyun, dönemin bugün bize abartılı gelen, gösterişçi dışavurumun önemsendiğini gösteriyor. Roxane (Ece Çeşmioğlu) Christian’ın kendisine seni seviyorum demesinden çok, bu sevgiyi görkemli cümlelerle ifade etmesini talep eder. Ne var ki Christian, şiir yazmayı da, güzel söz söylemeyi de beceremiyordur. İmdadına Cyrano yetişir ve Christian’ın yerine Roxane’a şiirler, mektuplar yazar.
Bülent Emin Yarar, inişli çıkışlı ruh haliyle Cyrano’yu kusursuz bir kreşendoyla canlandırıyor. Yarar’ın mesleğine olan sevgisi ve saygısı, rolüne de seyirciye de geçiyor. Özellikle genç oyuncu arkadaşlara ders niteliğindeki performansı mükemmeldi.
Roxane’le sevgili olmak isteyen Comt de Guiche rolünde Erol Babaoğlu, karakterin zaaflarını kusursuz bir aktörlükle gösteriyor. Babaoğlu’nun, Ahmet Sami Özbudak’ın bir diğer başarılı projesi Balat Monologlar Müzesi’ndeki oyunlarını da izlemenizi öneririm.
Mert Fırat, tutkulu ve naif âşık Christian’da, Ece Çeşmioğlu, romantik ve güçlü Roxane’de çok başarılı ve uyumlular.
İÇ GÜZELLİK vs DIŞ GÜZELLİK
Cyrano de Bergerac, çirkinliğinin ve bundan utanmasının içsel itkisiyle güzel şiirler yazan, güzel söz söyleyebilen özel bir zekâ. Hep böyle değil midir, hayat hiç kimseyi tüm yapmaz. Mutlaka bir yerlerde noksan bırakır ki “burnu büyümesin”. (Burnuyla ilgili şaka yapılmasından hiç hoşlanmayan Cyrano’ya küçük bir şaka!)
Gerçekte orduda albay rütbesinde olan babası, kralın casusları tarafından suikastla öldürülen Cyrano, dokunaklı bir içsel döküm. Her devirde dönüp kendimize soracaklarımızın cevabı. Kusurlarımızın ve olmadıklarımızın hatırası, noksanlığıyla biricik aynamız.
İSTEMEM EKSİK OLSUN – EDMOND ROSTAND, CYRANO
Ya ne yapmak lâzımmış?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi,
Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak,
Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak
Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an
Karşısında takla mı atmak lâzım her zaman?
İstemem eksik olsun!
(…)
Bir hiç için ya kılıcına veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya
Yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:
Çocuğum! Demek, bütün bunları hoş gör yine,
Hoş gör bu çiçekleri, hatta bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!
Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,
Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.
Ara hakkını hatta kendi nefsinden bile.
Velhasıl bir tufeylî zilletiyle
Tırmanma! Varsın boyun olmasın söğüt kadar,
Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına
Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.