Nazım Alpman
Depremin gölgesinde kalanlar
AFAD 2009 yılında kurulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı olarak Cumhurbaşkanlığına bağlı faaliyet yürütüyor. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ise Boğaziçi Üniversitesine bağlı. Kuruluşu 1868 yılına dayanıyor. Kandilli, AFAD’a göre "birazcık daha" tecrübeli. Aralarında 141 yıllık kıdem farkı var. Fakat her nedense bütün televizyonlar, gazeteler, internet siteleri AFAD’ı dikkate aldılar. Medyanın yüzde 5’lik kısmı (bağımsız haberciler) bunun dışındaydılar.
Böylece deprem ülkeyi Richter ölçeği ile 6.6’cılar ile 6.9’cular olarak ikiye ayırdı. AFAD iktidarı, Kandilli bilimi temsil ediyordu. Bu farklılık televizyonlarda fazlaca tartışılmadı. Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı bir kurumun dediği mi daha önemliydi, 1868’den beri bu alanın dünya çapında itibarlı rasathanesi mi?
Elbette birinci şık öne çıkacaktı!
Depremin ilk saatlerinde İzmir’e gelen Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli, iktisat eğitimli bir bakan olarak hemen, bulduğu ilk enkazın üzerine çıktı. Arama kurtarma ekibinin elindeki telefonu kaptığı gibi enkaz altındaki Buse Hasyılmaz ile konuşmaya başladı.
Halini hatırını sordu. Yerinin tarifi yaptırdı. Bu arada telefonun şarjı bitti. Hemen bir şarj cihazının kablosunu uzattılar. O devam etti. Bu arada kameralar bakanın marifetini canlı yayınla bütün ülkeye gösterilmesini sağladılar. Tarım Bakanı böylesi bir anda tam da olması gereken yerdeydi:
Enkazın üzerinde!
Onun şov yaptığını falan söylediler. Ama Pakdemirli telefonda bilgi topluyordu. Aldığı bilgileri de kendisine saklamadı. AFAD ekibi üyelerini bilgilendirdi. Verdiği bilgiler doğrultusunda kurtarma çalışması başladı.
Yukarıdaki satılar bizzat Bakan Pakdemirli tarafından televizyon kameralarına anlatıldı.
Peki bakan enkaza çıkmasaydı kurtarma ekipleri, beton yığınları arasından 107 insanı sağ olarak çıkartabilirler miydi?
Buna kesinlikle "evet" diyebiliriz.
O halde "Tarım Bakanının enkaza çıkmasına gerek yoktu" sonucuna ulaşabiliriz.
Cumhurbaşkanlığına bağlı AFAD depremi ölçüp enkazdan insanları kurtarmaya koşarken, Cumhurbaşkanı da boş durmadı. Yıkıntılar altından sağ olarak kurtulanlara telefon etti. Geçmiş olsun dedi. Bir de depremlere karşı neler yaptığını açıkladı:
-Ben her gün beş vakit namazımda sürekli bu depremle ilgili dualarımı yaptım!
Çok etkileyici bir açıklamaydı. Kendisinden daha fazlasını bekleyenler olabilir. Onlar da zamanla yapılacaktır elbette. Kendisi sadece 18 yıldır iktidardadır.
Partisinin Samsun Kongresinde geleceğe doğru "umutlu" işaretler verdi:
-Şu anda 11 milyon üyemiz var. Üye sayımızı daha da arttırmalıyız!
Ardından da seçimlere "yeni bir bakış açısı" getirdi: Üye sayımızı arttırmak seçimden önce seçimi kazanmaktır!..
Eğer kendi koyduğu çitayı aşabilirse partililer o zaman seçimlere de gerek kalmamış olabilir. Mesela:
-Bakın bizim üyemiz şu kadar arttı, yani seçimi kazandık. Gereksiz sandıklar kurmayalım. Masraf olmasın. Ülke zor günlerden geçerken illa da seçim diye tutturmak, devletimizin bekası açısından da doğru değildir!
Cumhurbaşkanı henüz seçimi telaffuz etmekten vazgeçmemiş olduğunu da göstermiştir.
Depremle ilgili yüzlerce haber yapan ülke medyası İzmir Büyük Şehir Belediyesi ve Başkanı Tunç Soyer’i hiç göremedi. Nasıl bu kadar "başarılı" olabiliyorlar?
Aslında hiç de zor değilmiş. Bakın bu koca yazı sadece iktidarın aktiviteleriyle bitiverdi.
Kusura bakma Tunç Başkan, anlatmak zorundaydık:
-Bunlar depremin gölgesinde kalanlar!