Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Deutschlandlieder – Almanya Türküleri

Müzisyen ve sinemacı Nedim Hazar Bora’nın yazıp yönettiği, Türkiyeli göçmenlerin Almanya’da ürettiği şarkıların beyazperdeye taşındığı “Deutschlandlieder – Almanya Türküleri” dünya prömiyerini 42. İstanbul Film Festivali’nde yaptı

Sanat biraz da formlar arası dans edebilmektir. Ressamların “karışık teknik” olarak adlandırılan eserleri gibi, bir filmde müziği, bir romanda sinemayı duymak, izlemek, eserin etkileyiciliğine katkı sunduğu kadar sanatçının zihninin üretim aşamasını da anlamaya yaklaştırır bizi. Yıllar evvel, Tom Tykwer denince akla ilk gelen filmi Run Lola Run’ı izlerken, yönetmenin müzisyen olduğunu ve filmin müziklerini de yaptığını henüz bilmeden “müzik gibi film yapmış” demiştim heyecanla.

Müzisyen ve sinemacı Nedim Hazar Bora’nın yazıp yönettiği, Türkiyeli göçmenlerin Almanya’da ürettiği şarkıların beyazperdeye taşındığı “Deutschlandlieder – Almanya Türküleri” dünya prömiyerini 42. İstanbul Film Festivali’nde yaptı. Nedim Hazar, belgesel filminde zarif bir içtenlik örneği ortaya koyup, Almanya’da yaşayan göçmen Türkiyeli müzisyenlerle bir turneye çıkarıyor bizi.

SIĞINMACININ VATANI AYAKLARININ ALTIDIR

Turne otobüsünün güzelliği, melezliği de burada başlıyor. Otobüs Türkiye’de ise Almanyalı, Almanya’da ilerliyorsa Türkiyeli oluyor. Anlıyoruz ki, kök-köken dediğimiz olgu, dünyanın renklerini kendine katarak yeşerebilme serüveniymiş…

“Kabahat Tercümanda”, “Konsolos Abi”, “Guten Morgen Mayıstero” gibi Almanya’daki çalışma hayatıyla ilgili hicivleriyle ünlü Âşık Metin Türköz’ü kaldığı huzurevinde ziyaret ediyoruz. Yönetmen, huzurevi bahçesinde kurulan sahnede Metin Türköz’ün şarkılarına akordeonuyla eşlik ediyor. Bugün 86 yaşında olan Türköz’ün pek çok şeyi ifade eden gözlerindeki parıltıyla biz de mutlu oluyoruz.

Berlinli caz şarkıcısı, aktris Özay Fecht, Nazım’ın “En Güzel"ini yorumluyor sahnede. Nemli gözleri neleri anlatmıyor ki…

Turne otobüsü, eski bir kiliseden konser ve etkinlik salonuna dönüştürülen Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde mola veriyor. Ruhi Su Dostlar Korosu ile Almanya Türküleri Topluluğu birlikte söyleyecek. Kuliste, bir zamanların İstanbul’unda dinlenen kadın şarkıcıların günümüzdeki sesi, operet, tango, fokstrotla müziği ve dansıyla devam ettiren Sema Moritz… Almanya’ya geliş hikâyesini, arkadaşıyla önünden geçtiği kilisede duyduğu koronun ilahilerinin onu nasıl etkileyip ağlattığını anlatıyor. Kırk yıllık müzik yaşantısının o gün başladığını… Müziğin büyüleyici etkisi, Sema’nın nemli gözleri… Muhteşem sesiyle Nazım'ın "Mavi Liman"ını dinliyoruz ondan.

Diana Ross’un enfes yorumuyla sık dinlediğim Amazing Grace’i hatırlatan bir an Sema’nın yaşadığı. Bir köle taciri, bir gün kiliseden yükselen koronun sesiyle büyülenir, ruhuna bir şey olur. Köle tacirliğini bırakır. “Bir zamanlar kaybolmuştum/ ama şimdi bulundum. Eskiden kördüm/ ama şimdi görüyorum” der, Amazing Grace’in anlatıcısı.

Belgeselin tamamı özenle seçilmiş isimlerden oluşuyor: Toplulukla turneye hazırlanırken hayatını kaybeden Derdiyoklar Ali, Kutlu Yurtseven ve Rossi Pennino’dan oluşan Microphone Mafia; ailesinin “birkaç yıl çalışır, sonra döneriz” diyerek geldiği Almanya’da halen çalışmalarını sürdüren Ata Canani; keman virtüözü Ruddi Sodemann; 1994 yazında Türkiye’de fırtınalar estiren Cartel grubunun üyesi Erci E.

Cartel’in Almanya’da Neo Naziler’e karşı ortaya çıkışıyla Türkiye’deki milliyetçilik dalgası üzerinden sahiplenilmesi ilginç bir tezat. Erci E, belgeselde bunu, “biz Almanya’daki göçmenler olarak ırkçılığa karşı bir grup oluşturduk. Türkiye’de bu kadar sükse yapacağımızı bilmiyorduk. Çünkü Türkiye’de göçmenlik sorunu yoktu” diye anlatıyor.

BABA OĞUL -OĞUL BABA

Belgesel filmde, yönetmeni Nedim Hazar Bora’yı da izliyoruz. Yönetmen, gösterim sonrası soruları yanıtlarken, “kendimle röportaj yaptım” diyerek gülse de gayet doğru bir şey olmuş, çünkü yönetmen de 80’li yıllarda kurulan Yarınistan adlı grubuyla yıllarca müzik yapmış bir isim. Olayların, belgesele konu her şeyin birinci elden tanığı. Belgeselin ortaya çıkış hikâyesini, yazar & DJ İmran Ayata ile sohbetlerinde, Ayata’nın, “Türkiyeliler’in Bueno Vista Social Club’ı nasıl olurdu, olur mu acaba?” sorusuyla başladığını anlattı.

Bora ile belgeselde sohbet edense, Almanya’nın tanınmış rapperlarından Eko Fresh. İki müzisyenin ortak bir diğer bağı da baba-oğul olmaları. Belgeselde Eko Fresh’in dertlerinin müziğine yansımasını da görüyoruz.

Almanya’nın ilk Türk rock grubu Die Kanaken, benzersiz duruşuyla kadın rapper Tice, geleneksel Kürt müziğinin temsilcilerinden Ali Baran da (ki, gösterim günü Baran’ın Türkiye’den çıkış yasağı haberi geldi) belgeselin diğer müzisyenleri. Her biri kendi hikâyesini anlattıkları gibi ortak bir duygu havuzunda buluşuyor.

Nedim Hazar Bora, tıpkı Cem Kaya’nın belgesel filmi Aşk, Mark, Ölüm’deki gibi Almanyalı Türkiyeliler’i kayıt altına alıyor, Almanya Türküleri’nde. Aşk, Mark, Ölüm hikâyesini arşivler ve kalan tanıklar üzerinden anlatırken Almanya Türküleri, müzisyenleri arasına katıp yeniden harekete geçiyor. Bir taraftan “ne oralıyız ne buralı” söylemi devam ederken, hiçbir yerli-her yerli bir kültürün inşasını da gösteriyor bize. Alman ZDF kanalının, bu çok değerli her iki belgeseli 29 Ekim’de gösterime açacağını da yine yönetmen duyurdu.

Müzik gibi bir belgesel filmden çıkıyoruz. Müzik gibi, duygulanımları açığa çıkarıyor, onları adlandırmıyor ama. Dünyalı bir turne otobüsünün içinde yüksek volüm gidiyoruz. Gündüz. Gece…


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi