Ragıp Duran
Devletçi ve milliyetçi muhalefet de harekâta katıldı
Meclis’deki tezkere görüşmelerini izliyoruz. Ekranın altyazısında konuşanın CHP’li olduğu yazmasa AKP’li bir milletvekili konuşuyor sanırsınız. Çiğ bir ‘’Vatan, Millet, Sakarya’’ edebiyatı. Teröristler, milli müdafaa filan. Konuyu bilmeyen biri için sanki Türkiye işgal ediliyor. Zaten Parti Başkanı oturumdan önce aynı minvalde konuşmuştu. Partisinin organları bu konuyu henüz tartışmamışken, olası itirazları engellemek, milletvekillerine göz dağı vermek için savaş kararını destekleyeceklerini ilan etmişti.
Nitekim MHP ve İYİ Parti ile birlikte CHP de, Çarşamba günü Kuzey Suriye'de sınır il ve ilçelerini bombalayarak harekâta başlayanTSK'nın birer parçası haline geldi.
- Bu ne biçim muhalefet lideri yahu?
- Lider ama muhalif değil!
- Bence lider de değil!
9 kez seçim kaybedip hâlâ koltuğunu koruyabilen bir şahsiyet bu adam. Guinness Rekorlar Enstitüsü gelip bu başarıyı kayda geçirmek istediğinde, naylon Dersimli Başkan ‘’Olmaz öyle şey, yabancı kurumların iç işlerimize karışmasına müsaade etmeyiz’’ diyerek karşı çıkmış.
Fevkalade ilginç bir mantığı var: ‘’Mehmetçiğin burnunun kanamaması için içimiz yana yana evet diyeceğiz’’ demez mi?
Farkında değil mi acaba, savaşta sadece Mehmetçiğin burnu kanamayacak yüzlerce insan ölecek. Siz tabii Kürtlere insan diyorsanız!
Suriye’den tabutlar geldiğinde, haberi yok, onu cenaze törenine bile almayacaklar. Ya da linç etmeye kalkışacaklar. O, bu kararla bir kez daha eli kanlı siyasetçiler kategorisine girdi.
Şaşırdık mi? Hayır.
Kemalizm ya da Atatürkçülük adı verilen ideoloji aslında bir iktidar ideolojisi. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kendisi 1937-38 Dersim harekâtını kurmaylarıyla birlikte harita başında planlamış bir lider.
Kürt meselesi gündeme gelince, akan sular durur bu cenahta. Kendi Partilerinin tarihinde 2-3 olumlu çıkış olmuştur ama onlar da hemen bastırılmıştı.
Şaşırmadık, çünkü böyle iktidara böyle muhalefet yakışır.
Milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunda da performansı çok iyi idi. Bu karar kendi milletvekillerini de vurmuştu ama olsun…
Kısa vadede de pek başarılıdır kendisi. İstanbul’da çok yakın geçmişte düzenledikleri Suriye Çalıştayı'nda aldıkları kararda TSK’nın çekilmesini bile talep etmişlerdi.
Kayıtlara göre Cumhuriyet’in kurucusu olan bu Partiye, kaçınılmaz olarak devlet virüsü yerleşmiştir. Altı Ok’tan biri milliyetçilik, diğeri devletçilik olan bir siyasi akımdan ne bekliyorsunuz ki?
Kürtler, İnönü’ye boş yere ‘’Devletin Oğlu’’ kartvizitini vermedi. Bu Parti, Kürt hareketi filizlendiğinden bu yana bölgede neden nal topluyor diye sordular mı acaba hiç?
Sosyalist Enternasyonal’deki en büyük hamleleri HDP’nin üyeliğini engellemek olmuştu. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi oylamasında da Türkiye’de insan hakları ihlali olmadığını AKP’li ve MHP’lilerle birlikte kayda geçirmeye çalışmışlardı. Azınlıkta kaldılar.
Bu partinin yöneticilerinin neredeyse hepsi, Edirne ya da Hakkâri’yi geçince, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi olarak görüyor ve rejimi savunmak için ellerinden geleni yapıyor. Gerçi Edirne-Hakkâri hattında da daha çok devlet memuru gibi konuşup davranıyor.
Gariptir, bu Parti’nin üst ve orta kadrolarında az da olsa, ama tabanında çok sayıda hakiki sosyal-demokrat var. Zaten en aktif üyeler de onlar. Ama yetmiyor. Çünkü kaide devletçi, milliyetçi hatta ırkçı.
Partinin sözcüsü geçenlerde bir konuşmasında, övünerek ‘’Biz de devletten geliyoruz’’ dedi. Belli! CHP, milliyetçilik ve devletçilik konusunda kendisinin AKP’den daha ileri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Hatta dindarlık konusunda da böyle bir iddiası var.
Ekmeleddin faciası sadece bir örnek. Muhalefet, iktidarı taklit ederek ona özenerek başarı kazanamaz. Tam aksine, iktidarın tam da karşısında durarak yeni bir seçenek önerebilir.
Partinin Genel Müdürü son zamanlarda konuşmalarında ‘’AKP’ye oy veren kardeşlerim’’ ve ‘’MHP’ye oy veren kardeşlerim’’ hitabını çok sık kullanıyor. Oysa ki o kesim bu kişiden nefret ediyor. Ayrıca başarılı bir muhalefet lideri, sıradan bir gazeteci gibi mevcut durumu betimleyip şikâyetçi olamaz. Kitleye iktidar perspektifi vermesi gerekir. Geleceğe ilişkin projelerini (varsa tabii) anlatması lazım.
İmamoğlu mesela bu konuda başarılı.
Muhalefet liderliğine rol model olabilecek bir örnek İngiltere İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn. Sadece günlük yaşam tarzı ile değil, gençlerle ilişkisinden iktidara hazırlığına, çağdaş iletişim yöntemlerini kullanmaktan Parti içi birliklere kadar, belki bir tek Brexit konusundaki muğlak tavrı hariç, son derece olumlu bir örnek.
Aslında keşke tek sorunumuz CHP Başkanı olsa. Milliyetçilik, devletçilik, militarizm, Kürt düşmanlığı konusunda memleket korkunç bir durumda: Dışişleri Bakanı asker üniforması giymiş, poz veriyor.
Neo-nazi Vatan Partisi’nin kadın kollarının üyeleri asker selamı ile fotoğraf çektiriyor. Küçücük çocuklara sünnet düğünlerinde askerî üniformalar giydirip ellerine silah veriliyor. Eskiden iktidar karşıtı görünümlü partisini pazarlayıp satan bir adam, açık açık ‘’Savaşa giriyoruz’’ diye demeç verebiliyor.
Yılmaz Özdil adlı plastik muhalif Erdoğan’a amigoluk yapıyor. Solcu bir Partinin başkanı, içinde Kürt sözcüğü geçmeden Suriye tahlili yapabiliyor. Muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayı, savaştan sözetmiyor, Trump’ın dangalak tweetlerine karşı Erdoğan’la aynı safta yer alıyor.
Sokaktaki insan, üstelik fakir, Kürdü Suriyeliyi kolayca düşman belleyebiliyor. Egemen ideoloji her türlü insani yaklaşımı erozyona uğratıyor.
Oysa ki hem tarihî gerçeklerin hem de Mitterrand’ın ünlü söylevinin kanıtladığı üzere, ‘’Milliyetçilik Savaştır’’. Brecht de sonrasını öngörmüş: ‘’Her savaştan geriye üç ordu kalır: Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar ordusu.’’.
1071’den beri Geçiş Dönemi yaşıyoruz değil mi?