Ceren Gündoğan
Diriliş ve kefaret
Yazar ve yönetmen Christophe Honoré’nin son filmi Le Lycéen (Liseli), 17 yaşındaki Lucas’ın (Paul Kırcher) babasının ölümüyle yaşadığı ani kaybı anlamlandırmaya çalışan bir gencin hüzünlü ve umutlu hikâyesi…
Film için, belalı bir evre olarak ergenliğin, pimi çekilmiş bomba gibi sokakta yanımızdan geçip giden ergen bireylerin “içinde ne yaşıyor acaba?” sorusuna bir cevap da diyebiliriz. Bedeni ve toplumdaki yeri çocukluktan gençliğe değişen bireylerin bu değişim sırasında geçiş aşamasını sancıyla ve çoğunlukla kendine zarar verecek davranışlarla geçirdiğini Lucas’ta da görüyoruz.
Babasının ani ölümüyle Lucas’ın yaşadığı duygular bol bol kendini suçlamak, baba tarafından sevilmemeye inanç, babayla özdeşleşmek, babayla ayrışmak gibi kabaca bir çizelgede olur. Film de karakterin bu psikolojik çizelgesinin tezahürünü gösteriyor bize.
42. İstanbul Film Festivali’nde, “Aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti olduğunun altını çizen bu bölüm aşkı bulmanın, aramanın bin bir yolu olduğunu anlatan filmleri bir araya getiriyor” açıklamasıyla “Nerdesin Aşkım?” bölümünde sunulan film MUBI’de gösterimde.
Paul Kırcher’in kamera önü oyunculuğunda hakiki etkiyi yaratan kameranın orada olduğunu unutarak oynamanın hakkını veren aktörlüğü, 2022 San Sebastian ve Cinemania’da En İyi Erkek Oyuncu ödülleri ile taçlanmış.
ACIDAN KAÇ, ACIYA KOŞ
Fransa’nın taşrasında, evine bir saat uzaklıkta yatılı bir lisede okuyan Lucas, babasının ölümüyle akrabalarla dolup taşan evden, annesinin de onayıyla okula dönene kadar, bir haftalığına Paris’te yaşayan ressam abisinin yanına gider. Abisinin ev arkadaşı Lilio’ya (Erwan Kepoa Falé) âşık olur. Lilio ise sevgi ve şefkatle davranır Lucas’a ve Lucas da onun dikkatini çekmek için yanlış yollara sapar. Babasının ölümüyle yaşadığı acıdan hazza koşarken, acıdan bir kayaya başını çarpıp durur.
Juliette Binoche, Kieslowski’nin başyapıtı Blue’daki Julie’nin kocası ve kızının ölümüyle yaşadığı yıkıcı acıyı, Liseli’de daha olgun karşılayan, buna çabalayan Isabelle rolünde mükemmel. Blue’daki acıdan-yastan kaçarken oluşan özyıkımı ve sonrasında dönüşen acıyı, Liseli’de Lucas’ta görüyoruz.
Lucas’ın abisi Quentin (Vincent Lacoste), evine geldiğinde kardeşinin yaşça ondan büyük bir erkekle birliktelik yaşayacak oluşuna “bizde olsa cinayetler işlenir!” diyeceğimiz “medeni” denebilecek bir tepki verir. “Defolun evimden, utanmıyor musunuz?” diyerek adamı gönderir. Kardeşini ise silkeler, “babamızın ölümünü böyle kullanman iğrenç” der. Acıyı, davranışlarımızın ve bencilliklerimizin özrü olarak hoşgören bir toplumla özdenetimini hiçbir koşulda bırakmamaya yönelik bir toplumun başka bir farkı daha. Hristiyan toplumların cenaze törenleri ile Müslüman toplumların cenaze törenlerini şöyle bir düşününce durum daha açık hale gelir sanıyorum.
DİRİLİŞ VE KEFARET
Lucas’ın Paris günlerinde bir kilisede rahiple olan konuşması, filmi babasına adayan yönetmenin de geçtiği yolları ve göstermek istediği yeri işaret ediyor. Rahip, Lucas’a dirilişi anlatır; “Diriliş bize umut verendir, içimizde yaşama isteği ve cesareti uyandırandır. Ölüm hayata açılır, diriliş ise çarmıhta çekilen acıları sona erdirir.” Varoluşuna dair bir aydınlanma yaşayan Lucas’ın ise filmin devamında acıdan kaçması değil acıda durmayı başarabilmesi gerekir.
Filmde babayı da canlandıran Christophe Honoré şunları söylüyor: “Filmin her şeyden önce bir aşk hikâyesi olduğunu düşünüyorum, bir melodram değil ama aşkı umut eden bir film.”
İnsan var oldukça temalar değişmeyecek. Değişen formlarıyla sanat, teknik malzemeleri teknolojik ilerlemeleriyle insan hikâyeleri anlatmayı sürdürecek.
Seçimdi, ikinci turdu derken, umutlu olmaya çabaladığımız bugünlerde Lilio’nun bestelediği şarkının sözleriyle yazıyı bitireyim.
Kendini incitmedin, tam tahmin ettiğim gibi
Bak işte yok bir faydası rüzgârdan sakınmanın.
Deniz kabuklarıyız biz, kumların dört bir tarafına dağılmış.
Dönme şansımız yok, denizin sakin olduğu zamanlara.
Biraz korkmuştun, tam tahmin ettiğim gibi
Bir faydası yok, kabuğuna çekilmenin
Deniz kabuklarıyız biz…
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.