Alp Altınörs
Dünya sola doğru dönüyor
Dünyanın sokakları hareketli. Irak’ta yolsuzluklara ve hayat pahalılığına karşı başlayan gösteriler kurşunlarla bastırılmıştı. Ekvador’da ise Lenin Moreno yönetiminin, akaryakıta uygulanan devlet desteğini kaldırmasına karşı halk isyanı örgütlendi. Şili’de elektrik ve ulaşım fiyatlarına yapılan zamlar kitleleri sokağa dökerken, göstericiler tarafından yakılan enerji şirketinin gece alev alev yanan binası sembol haline geldi. Lübnan’da hükümetin WhatsApp aramalarından vergi almaya kalkması milyonları sokağa döktü. Nihayet protestolara pek alışık olmayan Azerbaycan’da da halk pahalılığa karşı sokağa çıktı.
İmkânsız Sermaye’de incelediğimiz ‘kapitalizmin varoluşsal krizinin’ sosyal sonuçları canlı biçimde gözlerimizin önüne seriliyor. Bu kitle hareketlerinin vesileleri, somut gerekçeleri birbirinden farklı olsa da çelişkileri patlama noktasına getirerek milyonları sokağa döken temeldeki etken bütün dünyada aynıdır. Hatta somut gerekçeler de birbirinden çok uzak değildir.
Ekvador’da halk akaryakıt için direndi
Ekvador’da, Correa’nın anti-neoliberal hükümetinin yerini alan, altı yıl boyunca onun başkan yardımcılığını da yapmış Lenin Moreno, iktidara gelir gelmez Correa ile arasına mesafe koyarak sağa yanaştı. Hatta bir anayasa değişikliği ile Correa’nın tekrar seçilmesini engelledi ve hakkında soruşturma başlatılmasını sağladı.
Moreno, IMF ile yaptığı anlaşma çerçevesinde, 1 Ekim’de neoliberal bir kemer sıkma paketini kararname ile geçirdi. Halka rağmen kararname ile yönetmenin berbat bir örneğini oluşturan bu paket, akaryakıtta devlet sübvansiyonlarını kaldırarak benzin fiyatlarını tamamen serbest bırakıyordu. Moreno hükümetine göre akaryakıt sübvansiyonları devlete yılda 1,4 milyar dolara mal oluyordu ve IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde kaldırılmaları gerekiyordu. Moreno’nun kararnamesi sonucunda, dizel benzinin fiyatı hemen iki katına çıktı, normal benzinin fiyatı ise %30 arttı. Bu artış, bütün diğer fiyatlarda hızlı artışlara yol açtı ve ülkede sosyal bir krize sebep oldu.
Kararnameden bir gün sonra, 2 Ekim’de, işçi sendikaları, yerli halklar, sol siyasi partiler ve öğrenci gençlik ortak bir eylem programı açıkladı. Kamyoncular, nakliye işçileri hızla protestolara başladılar. Öğrenci gençlik sokaklara çıktı. Ama asıl büyük dalga, yerli örgütlerinin ülkenin dört bir yanından başkent Quito’ya yürüyüşe geçmesiyle başladı. Anayolları dolduran köylüler epik görüntüler oluşturdular. Başkent sokaklarında biriken gösterici kitleler o denli kalabalıktı ki, hükümet fiilen işlemez hale geldi. Bütün ana ulaşım yolları kesilen, petrol üretimi duran, petrol boru hatları bile göstericiler tarafından ele geçirilen Ekvador’da hayat tamamen durdu. Moreno, "bu seçilmiş hükümete karşı bir darbe girişimidir" retoriği ile IMF programından bir milim geri adım atılmayacağını ilan etti. Ülkenin başkentini Guayaquil’e taşıyarak Quito’da askeri sokağa saldı. Polisin fırlattığı gaz bombalarından boşalan gazlar o denli yoğundu ki, Quito'nun gökyüzü tamamen dumanla kaplandı. Birçok gösterici polis kurşunuyla veya gaz fişeğiyle katledildi. Günler süren barikat savaşlarının ardından Moreno bu kez Quito’da sokağa çıkma yasağı ve sıkıyönetim ilan etti. Ancak halk isyanını durdurmaya sıkıyönetim de yetmedi ve nihayet Moreno hükümeti geri adım atarak benzin kararnamesinin iptal edildiğini açıkladı. Sokaklarda sevinç gösterileri yaşandı.
1997’den bu yana üç devlet başkanının halk isyanlarıyla devrildiği Ekvador’da, Lenin Moreno’nun da devrilip devrilmeyeceği henüz belirsizliğini koruyor.
Şili’de öğrenciler metro istasyonlarını işgal etti
Ekvador’da isyan kazanımla sonuçlanırken, bu kez isyan ateşi, Latin Amerika’nın en gelişmiş kapitalist ülkelerinden Şili’de yandı. Latin Amerika’nın en pahalı toplu taşıma sistemine sahip olan Şili’de, düşük gelirli bir aile gelirinin %30’unu ulaşıma veriyor. Bu yüzden protestolar, metro ücretlerine yapılan zamla başladı. Öğrenciler metro istasyonlarını işgal ederek, metrolara kitlesel olarak ücretsiz binerek, turnikelerden atlayarak, nihayet metro istasyonlarını tahrip ederek isyan ateşini yaktılar. Öğrencilere uygulanan şiddet, bu kez toplumda biriken tepkiyi açığa çıkardı. Bir gün içerisinde kuzeyden güneye bütün ülkede milyonlarca insan sokaklara çıkarak Piñera hükümetinin neoliberal ekonomi politikalarını protesto etti. Ayaklanmanın yayılma hızı karşısında şaşkına düşen Piñera hükümetinin yanıtı, sokaklardaki halkı suçlu ilan etmek oldu. Pinochet diktatörlüğü döneminden bu yana ilk kez ordu sokaklara, halkın üzerine sürüldü. En az 11 kişi yaşamını yitirdi. 21 Ekim Pazartesi (dün) itibariyle OHAL ve üç büyük şehirde geceleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Halkın meşru sokak gösterilerini OHAL ve sokağa çıkma yasağı ile yanıtlayan Şili devleti, Pinochet’in ölmediğini, Şili devletinin bütün yapılanmasının halen 1973 darbesinin izlerini taşıdığını ispatladı.
Şili’de yoksulların isyanı, sıkıyönetime rağmen hız kesmedi. Evlerine hapsedilen insanlar, balkonlarından tencere tava çalarak bütün gece boyunca Santiago’yu inlettiler. Sokağa çıkmanın yasak olmadığı şehirlerde ise halk sokaklara akmaya devam etti. Sokaklarda görüş veren insanlar, "Bu isyan sadece metro biletine yapılan 30 peso’luk zamma değil, Şili’de son 30 yılda yaşananlara" diyorlar. Bu yüzden, Piñera’nın metro biletine yapılan zammı geri alması da isyanı durdurmadı.
Ekvador ve Şili’deki isyanlar, Latin Amerika’da 2014’ten bu yana esegelen "sağ rüzgar"ın artık hız kestiğine ve yeni bir sol rüzgarın, yine halk isyanları dalgasının üzerinde yükseldiğine işarettir. Bu yeni sol dalganın hangi politik biçimler alacağını bugünden kestiremeyiz; ama en azından Ekvador, Şili ve Arjantin’de politik değişim sürecinin başladığını saptayabiliriz.
Lübnan’da WhatsApp isyanı
Bir halk hareketi de Ortadoğu’nun finans kapital ülkesi Lübnan’dan geldi. Halkın cebinden kısıp bankaların cebine aktarmayı amaçlayan bir vergi yasası, WhatsApp, FaceTime gibi uygulamalar üzerinden yapılacak görüşmelere dahi vergi koymayı amaçlıyordu.
Lübnan’da da kıvılcım, bu vergiyle çaktı, ama halk bir kez sokaklara çıktığında talepler genişledi ve derinleşti. Ülkenin mezhepçi siyasi sistemi, bunun getirdiği yolsuzluklar, çürüme, halkın sürekli ayrıştırılması ama tepedeki siyasetçilerin sürekli zenginleşmesi protesto edildi. Gösteriler kısa sürede "hükümetin istifası" talebini yükseltti. Milyonlara ulaşan katılım, Lübnan’ın bütün ulusal ve dini/mezhepsel kesimlerini kapsıyor ve birleştiriyordu. Hariri hükümeti, WhatsApp vergilerini kaldırdı, vatandaşlar üzerinde yeni vergiler uygulanmayacağını açıkladı ve dahası, bütçe açıklarının bankalardan yapılacak kesintilerle karşılanacağını ilan etti. Ama bunların hiçbirisi sokaklardaki kalabalığı azaltmadı.
Lübnan’da diğer ülkelerin aksine, şu ana kadar gösterilere devlet müdahalesi şiddetli olmadı. Bu da herhalde, Lübnan’ın yakın tarihinde yaşanan ağır iç savaşın ve Suriye’de yaşanan iç savaşın deneyimlerinin bir sonucu oldu. Derin biçimde bölünmüş bu ülkede çakılacak bir şiddet kıvılcımı, bir anda mezhepsel-dinsel çatışmalara dönüşebilir ve kontrolden çıkabilir. Lübnan Hizbullahı lideri Hasan Nasrallah, bir yandan hükümet ortağı olmanın getirdiği bir duruşla, hükümetin istifasına karşı çıktı, ama diğer yandan da göstericilerin taleplerine hak vererek bütün siyasi partileri sorumlu davranmaya çağırdı.
‘Kardeş Azerbaycan’da tanıdık baskı!
Son olarak, yukarıdaki üçü kadar büyük bir olay olmasa da sokak protestolarına pek alışık olmayan Azerbaycan’da düşük ücretlere, yolsuzluğa ve siyasi baskılara karşı yapılan sokak gösterisi çağrısına polis tam bir sıkıyönetim havasında yanıt verdi ve pek çok insan gözaltına alındı. Eylem için çağrı yapan muhalif Halk Cephesi lideri Ali Kerimli, evinden çıkarken gözaltına alındı. Hükümetin bulaştığı yolsuzlukların yargılanmasını isteyen protestocular, siyasilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını talep ediyor.
Türk emniyeti tarafından eğitilen Azerbaycan polisinin davranış kalıplarındaki benzerlik dikkat çekti. Videoda, barışçıl bir göstericinin polis tarafından kolları neredeyse kırılarak gözaltına alınışını izleyebilirsiniz!
Hülasa, küresel kapitalist ekonominin uzun süren durgunluğu, bugün için dünya üzerinde siyasi karanlığın hakimiyetini getirdiyse de dipten gelen dalga, birbirinin ardı sıra patlak veren halk isyanlarında gözlenebiliyor. Dünya ağır ama kendinden emin biçimde sola doğru dönüyor.