Ümit Kardaş
Dünyada bir vesayet kurumu: BM
Hukuk ve demokrasinin bulunmadığı dolayısıyla otoriter ya da totaliter bir rejimin hüküm sürdüğü bir ülkede halkın bir bölümü hak, hukuk, özgürlük ve insan onuruna saygı talep ettiğinde ve rejim talepte bulunanları şiddetle bastırmaya, silahla hatta kimyasal silahlar kullanarak imhaya gittiğinde bunu ivedilikle araştırıp engelleyecek bir dünya parlamentosu ve yürütme gücü bulunması gerekmez mi?
Katliamları önlemeyi dış politikalarını sadece çıkarlar üzerinden şekillendiren ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve güçlü bölge ülkeleri dengesi içinde mi bekleyeceğiz? Avrupa’nın ortasında, Bosna’da cereyan eden ve seyredilen bir katliamdan sonra gelen ABD müdahalesi gibi.
Saddam Hüseyin’in 1988’de Halepçe’de Kürtlere karşı yaptığı katliam. Mısır’da sadece bir sivil itaatsizlik eylemi sergileyen insanların darbe yönetimince katledilmesi.Suriye’deki yönetimin kimyasal silah kullanarak binlerce kişiyi öldürmesi. Yıllardan beri İsrail’in uyguladığı şiddet politikaları nedeniyle Filistin halkının yaşadığı acılar.
ABD, İngiltere, Rusya ve Çin’in kendi sınırları dışındaki çıkarları nedeniyle Birleşmiş Milletler'i kilitlemeleri yani ahlak dışı bir siyasetle dünyayı hukuksuz, otokratik bir yapıya mahkum etmeleri ciddi bir insanlık ve vicda sorunu olarak ortaya çıkmakta. Bu bağlamda tartışılması gereken çok sorun olmakla birlikte BM rejiminin eleştirilmesi başta gelmekte.
‘Birleşmiş Milletler’ ifadesi ilk kez Roosvelt tarafından önerildi ve yine ilk kez 1 Ocak 1942 tarihli Birleşmiş Milletler Bildirisinde kullanıldı. Roosvelt,Churchill ve Stalin’in Yalta Konferansı’nda özellikle Güvenlik Meclisi’nin (Konsey) oylama usullerine ilişkin uzlaşmaya varmaları üzerine 25 Nisan 1945’de San Fransisko’da bir konferans toplanarak yeni örgütün anayasasının hazırlanması çalışmalarına başlandı.
Bu çalışmalar katılanların oy birliğiyle, bugünkü BM Antlaşması’nı ve Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nü kabul etmeleriyle sonuçlandı, söz konusu antlaşma 26 Haziran 1945’de imzalanıp, 24 Ekim 1945’de yürürlüğe girdi. BM 51 asli üyeyle kurulmuş olup ,daha sonra kabul edilen üyeler ile üye sayısı 193’e ulaşmış durumda.
İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletlerini güçlü ve tek söz sahibi kılan bu örgütlenmenin amaçları uluslararası barış ve güvenliği sağlamak,uluslar arasındaki dostane ilişkileri geliştirmek, ekonomik, sosyal, kültürel veya insani nitelikteki sorunların çözümü ve insan hak ve özgürlüklerine saygının geliştirilip, özendirilmesi için uluslararası işbirliğini gerçekleştirmek olarak belirlendi.
Ancak BM’nin yapılanmasında her üyenin temsil edildiği genel kurul, 5 sürekli, 10 geçici üyeden oluşan Güvenlik Meclisi’ne (Konsey) göre daha yetkisiz ve işlevsiz kılınarak GM’ye geniş yetkiler tanındı.
GM’de bir sorunun usul sorunu mu yoksa esas sorunu mu olduğu meselesi dahi tartışma konusu olabilmekte, sürekli üyelerden birinin muhalefeti durumunda söz konusu sorun gündeme dahi gelmeyebilmekte. GM’de karar alınabilmesi 5 sürekli üyenin çatışan çıkarlarının dengelenmesiyle veya güçlü olan üyenin diğer üyeleri tehditle veya ödülle kendi çizgisine çekmesiyle olanaklı olabilmekte.
GM’de 5 ülkeye sürekli üyelik statüsü verilmesi antidemokratik olduğu gibi, bu kuruma verilen yetkiler düşünüldüğünde durum daha vahimleşmekte. BM Antlaşmasının 12. maddesine göre Güvenlik Meclisi bir uyuşmazlık veya herhangi bir durum karşısında Antlaşmanın kendisine yüklediği görevleri yaptığı sürece Genel Kurul bu uyuşmazlık veya durum hakkında Güvenlik Meclisi istemedikçe hiçbir tavsiyede bulunamamakta.
Savaşın galipleri olan Amerika, İngiltere, Rusya ve Fransa Çin’i de yanlarına alarak söz konusu organda 5 daimi üye olarak yer edinmiş durumdalar. 14 üyenin birleştiği bir kararda bir daimi üyenin muhalefeti söz konusu kararın alınmasını engelleyebilmekte. Nitekim bunun örneği ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararının sonuca bağlanmasında görüldü.
Üstelik BM Antlaşması’nın 24. maddesine göre Genel Kurul üyeleri, uluslararası barış ve güvenliğin korunması sorumluluğunu GM’ye verdiklerini ve bu sorumluluğun kendisine yüklediği görevleri yerine getirirken GM’nin kendi adlarına hareket ettiğini kabul etmekteler.
Bu görevlerin yapılmasında GM, meydana gelecek uyuşmazlıkların barış yoluyla çözülmesinin yanında kuvvet kullanılması hususundaki yetkilerini de kullanmakta.
GM’nin oluşumu, oylama usulleri ve yetkileri göz önüne alındığında BM’nin bir vesayet kurumu olarak 5 daimi üye tarafından yönetildiği açık.
BM Genel Kurulu’nun işlevsiz bir tavsiye organı olmaktan çıkartılarak bir parlamento gibi çalışır ve çoğunlukla bağlayıcı kararlar alan bir organ durumuna getirilmesi, özellikle askeri güç kullanımını gerektiren kararların Genel Kurul’ca alınması, ayrıca Güvenlik Meclisi’nin yürütme organı durumuna getirilip,sürekli üyeliklerin kaldırılarak bu organın üyesi olacak ülkelerin 4 yıl için Genel Kurul’ca seçilmesi demokratik bir yapılanma için ön koşul olmalı.
Küreselleşmenin ancak dünyada demokratik bir üst yapılanma sonucu alınacak siyasi kararlarla adil sonuçlar doğurabileceği açık. BM rejiminin demokratikleşmesiyle birlikte uluslararası ekonomik örgütlerin de (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi) demokratik bir yapıya kavuşturulacak olan BM rejimi içine alınması gerekmekte.
Dünya üzerinde barışın sağlanması sürecinde en önemli hedef silahsızlanma olmalı. GM sürekli üyelerinin silahsızlanması gelişmekte olan ülkelerin silahsızlandırılmasından daha önemli.
Gelişmekte olan ülkelere silahları, biyolojik,kimyasal,nükleer silah teknolojilerini satan bu ülkeler. O halde güçlü ülkelerin silahsızlanması ve dünya kaynaklarının insana ve doğaya yönlendirilmesi ancak dünyada yeni bir demokratik yapılanmanın kurulmasıyla olanaklı.
Dünya üzerinde insanlık, insan ve topluluk hakları bakımından tehlike oluşturacak bir duruma askeri müdahalede bulunmak gerektiğinde bunun kararını BM Parlamentosu almalı,emrindeki BM Barış Gücünü kullanabilmeli. Bu nedenle BM Barış Gücü güçlendirilmeli, NATO gibi bölgesel örgütler kaldırılmalı.
Savaşlara, katliamlara, silahlanma yarışına karşı çıkmanın ötesinde dünya sistemini sorgulamak gerekmekte.