Ceren Gündoğan
Eksik parça
Akademisyen ve yönetmen Can Candan’ın LGBTİ+ bireylerin ebeveynlerini anlatan belgeseli Benim Çocuğum seyirciyle buluşmasını sürdürüyor. Belgeselin yolu uzun. Aradan geçen on yılda ise kazanımlardan geriye düştüğümüzü görmek üzücü.
Çocuklarının transeksüel, biseksüel, gay ya da lezbiyen olduğunu öğrenen anne & babaların bu bilgiyle ne yaptıklarını, nasıl bir duygu durumunda olduklarını, kabulleniş süreçlerini, toplumsal baskı mekanizmalarına karşı nasıl bir tutum takındıklarını ve sonunda mücadeleye katılışlarını dinliyoruz onlardan. Yönetmenin sesini ve sorularını hiç duymadığımız belgesel, annelerin ve babaların kendilerini tanıtmasıyla açılıyor. Kadrajda hep aileler var, kendi çocukluk ailelerini anlatıyorlar, nasıl bir aile yapıları olduğunu… Sarmal giderek genişlemeye başlıyor.
2013 yapımı film, LGBTİ+ ailelerinin kurduğu dayanışma ağını, çocuklarının cinsiyet kimlik ve cinsel yönelimlerini kabullenişlerini, onların toplumsal nefrete maruz kalmaması için harekete geçmelerini anlatıyor. Homofobinin ve transfobinin cinayete kadar gidebildiği eklektik toplumsal yaşamımızda muhteşem bir dönüşüm hareketi…
2011 - 2012 yıllarında çekilen belgeselde ailelerin dönüşümlerine tanıklık ediyoruz. Annelerin ve babaların yaşadıkları süreçleri içtenlikle anlattığı filmin en önemli özelliği de bu bence. Sonsuz bir içtenlikle duygulardan konuşulması.
AKIŞKAN HAYAT
2023 Türkiyesi’nde ise din ve toplumsal ahlâk söylemleri ağzından düşmeyen iktidar ve siyasilerin toplumsal nefreti körüklediğini görüyoruz. On yılda vardığımız nokta, onur yürüyüşünün yasaklanması, yürüyüşçülerin yollarının kapatılması, dahası, biber gazıyla doğrudan saldırıya geçilmesi.
İktidarın dizayn etmeye çabaladığı toplumsal yaşamda böylesi bir nefret körüklenirken çocuklara yönelik cinsel suçların, evlilik yaşının düşürülmesinin gündeme getirilmesiyle normalleştirildiğini de görüyoruz.
Diğer yandan yeni kuşaklar akışkan cinsiyetli olduklarını ilan edebiliyor. Cinsiyet kimliklerinin ve cinsel yönelimlerinin bilincinde, özgürce içsel dünyalarının peşinden gidiyor. Baskı ne kadar yoğun olursa olsun, var oluş o oranda kendini ortaya koyacaktır.
Benim Çocuğum’da bir baba, “anladım ki sizin çocuğunuz doğduğunda, kızınız ya da oğlunuz olmuyor. Çocuğunuz oluyor” diyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin, bize öğretilenlerin, dayatılan ve beklenenlerin dışına çıkabilmek bu kadar kolay aslında. Bakış açısını birazcık değiştirmekle ilgili her şey.
Sol geçmişten gelen bir anne de, eşcinselliğin sol gruplar içinde tartışılmayan, hiç konuşulmayan bir konu olduğunu söylüyor. Cinselliğin bu kadar şeytanileştirildiği bir toplumda sol örgütler de “toplumsal ahlâk” dayatmalarından payını alıyor elbette! 68 kuşağının önemli şairlerinden Arkadaş Zekâi Özger’in şiirlerinde o incecik sitemin bir nedeni de bu olmalı. Toplumun muhafazakârlığına güç veren aynı kültürel ortamdan beslenen sol örgütler…
Filmin, benzer süreçleri yaşayan ailelere rehberliği hiç eskimeyecek. Bilgilendirici olduğu kadar dayanışmacı, destek olan, “yalnız değiliz” diyen belgeselde bir topluluğun, direngen anne babaların sevgide inatlarını görüyoruz. Kızını ya da oğlunu değil, çocuklarını seven, onlar için onlarla dönüşen, bir anlamda çocuklarıyla yeniden doğan anne babalar… Sevginin önyargıyı nasıl çökerttiğinin, ebeveynlerin bireysel dönüşümlerinin enfes bir anlatımı, Benim Çocuğum. Can Candan hoca, belgeseli herkes izleyebilsin diye internette tutuyor. Hâlâ izlemediyseniz lütfen izleyin.
Yıllardır türlü zorbalıklara rağmen yapılan Onur Yürüyüşü’ne neden hepimizin katılması gerektiğini anlayacaksınız. Özgürlüğün bütünleşmesi için tüm parçaların bir araya gelmesi gerekir. Doğrudan hayatlarımızı ilgilendiren bir dayanışmanın parçası olmak için.
MERHABA CANIM
ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri de çok severiz
hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır
siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
biryerlerde tanrılara kadın satıldığını
ah canım aristophones
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi tutuyorum içimde
ölümü tanrıya saklıyorum
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seviceksiniz
(zeki müreni seviniz)
Arkadaş Z. Özger
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.