Emily Brontë

19. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’na getirdikleri yenilikçi üslupla mutlaka anılan Bronte kardeşlerden Uğultulu Tepeler’in yazarı Emily Brontë, biyografik kurgu ile beyazperdede.

19. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’na getirdikleri yenilikçi üslupla mutlaka anılan Bronte kardeşlerden Uğultulu Tepeler’in yazarı Emily Brontë, biyografik kurgu ile beyazperdede.

Frances O’Connor’ın ilk yönetmenliği ve senaristliğiyle İngiltere-Amerika ortak yapımı Emily’de, bir tezat olarak, dönemin kadını yok sayan, muhafazakâr toplumsal yaşamıyla başkarakterimiz Emily’nin hayat doluluğu anlatılıyor.

Emily’i, İngiltere’de bir okulda liseli genç grubunu anlatan Sex Education dizisinin genç yıldızı Emma Mackey oynuyor. Oyuncu, performansıyla BIFA’da En İyi Aktris adayı oldu. Yönetmenin bugünden 1800’lü yılları yorumlayışında aktrise oyun verme noktasında değil de hikâyeyi tasarlarken bugünün fazla etkisinde kalmış bir Emily tahayyül ettiğini düşünüyorum. Bunda 130 dakikalık filmin fazla uzun olması da etken olabilir.

Kız kardeşleri, erkek kardeşi ve babasıyla yaşayan ve zaten “tuhaf” ya da “uyumsuz” olarak anılan Emily’de dengeler, kasabaya yeni atanan rahibin gelmesiyle değişiyor. Tüm kardeşler eğitim için farklı yerlere dağılır ve Emily genç rahibin karşılıksız olmayan ilgisini çeker. Emily, çayırlarda özgürce gezerek, şiirlerini tıpkı Atila İlhan’ın da tercih ettiği gibi, “sayıklayarak yazar.” Zaten Emily Brontë’un, yazarlığı, sözcüklerle ilişkisi bir ayin gibi, kendinden geçerek olur. Film bize sık sık bunu gösteriyor.

Genç yaşta ölen annelerinin hiç konuşulmayışı, Emily’nin kardeşleri Charlotte (Alexandra Dowling), Anne (Amelia Gething), Branwell (Fion Whitehead) ve genç rahip William’la (Olivier Jackson-Cohen) oturdukları masa etrafında oynanan bir oyunla son bulur. Oyun gereği maskeyi takana sorular sorulur ve böylece maskenin ardındakinin kim olduğu bulunur. Emily de istememesine rağmen maskeyi takar ve anneleri olur. Tam da dönemin romantizmini ve psişik güçlere olan merakı yansıtan, iyi çekilmiş, etkileyici bir sahneydi bu.

emily-4.jpg

Emily’nin erkek kardeşi Branwell ile ilişkisi filmin dikkat çeken yanlarından biri. Sanatçı ruhlu, uçarı ve cüretkâr karakteriyle Branwell, kız kardeşiyle çok yakın arkadaştır. Emily ise, birlikte içki ve afyon içtiği Branwell’in kolunda gördüğü dövmeyi kendisine yapar. “Özgürlük düşüncededir.” Aralarındaki güçlü bağ, değişmese de, Emily’nin tüm yakınlığını ve ilgisini William’a hasretmesiyle yara alır.

Filmde, kardeşlik hasedini de kapsayan aşırı sevgi ile aniden oluşan yok etme güdüsü belli belirsiz hissediliyor. Kardeşlerin bir diğerinin iyiliği için yeri geldiğinde birbirlerinin kaderini etkileyebilecek olayları gizlemesi, yalan söylemesi veya hangi nedenden bilinmez, kendi istediği kalıba diğer kardeşin uyması için gereken manipülasyonları yapmasıyla Brontë kardeşlerin arasındaki bağı çarpıcı bir şekilde ele alıyor film.

Yazan, tutkuyla yazan, insan ruhunun tüm katmanlarına genç yaşında nüfuz etmiş büyük bir ruh, Emily Brontë. Onun, genç yaşındaki ölümüne ne kadar hayıflansak da, Uğultulu Tepeler’le ölümsüzlüğe kavuştuğunu biliyoruz. Kısa yaşadı. Kısa, anlam dolu.

eb.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi