Erdoğan’ın seçim hesabı kirli de diğerlerinin hesabı ne?

Tüm sorunların çözümünün tek ilacı var: AKP’nin meşrulaştırmaya çalıştığı her şeyi gayri meşru ilan edip en geniş anti faşist cephe ile birlikte sivil itaatsizlik sürecini yaşama geçirmek...

Erdoğan’ın artık seçim hesabı yaptığı, partisini seçime hazırladığı aşikâr...

Saadet Partisi (SP) ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Erdoğan’ın baskın bir seçime hazırlandığını açıkladı. Asıl itibariyle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de bir seçim hazırlığı içinde. Adalet Yürüyüşü’nü de, Adalet Kurultayı’nı da çok ince hesaplarla erken ya da baskın seçimin alt yapısını örgütlemek için çabalıyor.

Erdoğan’ın sık tekrar ettiği bir vurguya dikkat çekerek seçime ilişkin bir gerçeği belirtmekte yarar var. Önümüzdeki dönem yapılacak Meclis seçimleri, artık eskisi gibi olmayacak. 16 Nisan hileli referandumu ile kabul edilen Anayasa değişikliği sonrasında seçimlerde bir hükümet değil, hükümeti oluşturacak bir başkan seçilecek artık. Bu da şudur: Yüzde 50 artı 1 oy alan, her şeyiyle belirleyici olacak.

Öyle bir şey olmaz ama yine de bir olasılık olarak belirtelim: Önümüzdeki seçimlerde yeni Meclis’in 600 vekilinden 400’ü de muhalif bir partiden olsa hükümeti oluşturacak güç bu vekillerin partisi değil, yüzde 50 artı 1 oyu alacak olan ‘başkan’dır.

CHP bunun farkında ve bu nedenle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) karşısında tek alternatif olduğunu düşünerek daha çok ‘başkan’ seçiminde etkili olacağı bir siyaset izliyor. Bu, CHP’nin parlamentoda etkin olmayı istemediği anlamına gelmez ama nihayetinde daha çok hükümeti oluşturacak ‘başkan’ın kendi belirleyeceği biri olmasını arzulayacaktır.

CHP bu nedenle en çok da 2. tur hesabını yapıyor. İlk turda aday sayısının fazlalılığı nedeniyle ‘başkan’ın seçilemeyeceğini, seçimin 2. tura kalacağını ve CHP adayı ile AKP adayının, yani Erdoğan’ın yarışacağı ‘başkanlık’ seçiminin 2. turuna hazırlanıyor. CHP, 2. turda herkesin kendi adayına oy vermeye mecbur olacağını varsayarak iktidarı Erdoğan’dan devralmayı tasarlıyor...

CHP’nin, en çok da Kılıçdaroğlu ile çoğu ulusalcı, statükocu kurmaylarının hesabının bu yönde olduğu bariz bir biçimde kendini gösteriyor.

Bir seçim olur mu? Olursa bu seçim nasıl yapılır? OHAL koşullarının, Erdoğan’ın arkaladığı devlet gücünün, ordunun, yargının, polisin, bürokrasinin etkileri nelerdir? Bunları elbet konuşmak gerekir ama önce şu gerçeğin altını çizelim. Yeni sistemde, hele %10 barajı hala varken, paragrafın başındaki sorularımızın yanıtı ne kadar olumlu olsa da biliyoruz ki adım adım 2 partinin etkili olacağı bir düzene ilerliyoruz. Yani önümüzdeki seçimlerde HDP, MHP, SP ile Akşener’in kurmaya hazırlandığı yeni parti ve hatta adını saymadığımız tüm partiler dâhil, bunların herhangi biri veya ikisi barajı aşarak parlamentoda temsil edilseler bile parlamentonun etkisiz elemanları olmanın ötesine gidemeyecekler. Yine belirtmekte yarar var, yeni sistemde mevcutlar içinde hali hazırda sadece 2 parti ama esasen de ‘başkan’ seçilecek kişi parlamentoda ve hükümette varlığını hissettirecek.

Mevcut verili durumda söz konusu iki partinin AKP ve CHP olacağı açık...

CHP’nin hala sistemin değişimi yönünde atılan adımları, işlemez durumdaki TBMM’yi, OHAL’i, çivisi çıkmış yargıyı, ordu içindeki biat esaslı değişimleri, Erdoğan’ın özel milis gücüne dönüşen polisi, bu yetmez SADAT ve ASDER üzerinden oluşturulmak istenen Erdoğan’ın sivil milis gücünü meşru görüp tüm siyasetini buna göre belirlemesinin yani sistemdeki 2. parti olmaya hazırlanmasının bir nedeni de budur. Açık diyelim; bu hesap en az Erdoğan’ın yaptığı ince hesaplar kadar kirlidir, tehlikelidir...

Hal böyle iken ne olacak? Biraz da buna bakmakta yarar var.

Erdoğan öncelikle yerel seçimleri yapacak. Yerel seçimleri ve akabinde genel seçimleri OHAL koşullarında yapabilmek için ise seçimleri öne çekmek zorunda. CHP de, başka muhalif partiler de referandumdaki kıl payı oy oranlarına bakarak yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’nın AKP’den alınacağı hesaplarını yapıyorlar. Bunun olmayacağını, hatta CHP ve HDP’nin aldığı bazı büyükşehir belediyelerinin de AKP tarafından seçim hileleriyle gasp edileceğini şimdiden görmemek körlüktür. Anayasa referandumunda % 5-6 oy çalma becerisini gösteren Erdoğan, mevcut verili durumda bu becerisini yerel seçimlerde % 12 – 13’lere, genel seçimlerde ise %15’lere kadar artırabilir, artırır da. İstanbul, Ankara, Van, Mardin, Adana, Mersin ve daha birçok büyükşehirde oyu en fazla % 30’lar civarında olan AKP, arkaladığı polis ve yargı gücüyle bu kentlerde pekâlâ rahatlıkla belediyeleri alabilir, daha doğrusu gasp edebilir. Hileli referandumun sonuçlarını kabullenen CHP’nin, artık o saatten sonra yapacağı bir şey de yoktur. Bunu moral olarak depolayacak Erdoğan, hiç kuşkunuz olmasın ardından da yine OHAL koşullarında bu kez Meclis ve ‘başkanlık’ seçimlerini yapar.

Bu olacakları görmemek için siyaset körü olmak gerekiyor diyeceğim ama ne yazık ki CHP hala siyaset körü. Bu tabloya rağmen hala seçimlerden umutlu olan, cemaziyelevvelini de bildiğimiz CHP’nin, hiçbir garantisi olmayan kendi varlığını demokrasinin güvencesi olarak göstermesi de, kusura bakmayın, siyaset saçmalığının daniskasıdır.

HDP’yi Adalet Kurultayı’na davet etmekten bile çekinen CHP, radikal bir değişim yaşamadığı sürece çok açık ki ‘demokrasi kahramanı’ olamaz. Mevcut siyaseti ile CHP’den olsa olsa ‘İslamcı’ AKP’nin ‘Solcu’ sürümü çıkar.

Tüm sorunların çözümünün tek ilacı var: AKP’nin 15 Temmuz sonrasında ilan ettiği OHAL, 16 Nisan referandumu sonrasında Saray’ın ofisine dönüştürdüğü TBMM ile artık Erdoğan’ın özel gücü olan ordu, yargı ve polis teşkilatı da dahil her şeyi gayri meşru ilan edip en geniş anti faşist cephe ile birlikte sivil itaatsizlik sürecini yaşama geçirmek...

Bu itaatsizliğin ilk adımı da Erdoğan’ın kendi onay kurumuna dönüştürdüğü TBMM’yi terk etmek olmalı.

MHP TBMM’yi terk etmez. Çünkü o artık AKP’nin Yozgat şubesi. HDP bunu yapmaya kalktığında CHP’lilerin bir kısmı da dâhil geniş bir kesim zil takıp oynar. Verili durumda bunu bir tek CHP yaptığında etkili olur. Ancak CHP’nin böyle bir kararı alıp yaşama geçirmesi durumunda HDP’nin Parlamento’yu terk etmesinin bir anlamı vardır. Devam eden gayri meşru ortamda hala TBMM’nin kutsallığına inanan CHP’nin bunca aymazlığa karşın hala Parlamento’da olması; TBMM’de olmayı yaşadığı baskı ortamını deşifre edebileceği tek kurum olarak gören HDP’nin ise Parlamento’dan ayrılması anlamsızdır. Ancak CHP sivil itaatsizliği Parlamento’dan başlatırsa o zaman HDP’nin desteğinin, Parlamento’dan ayrılmasının bir anlamı olur.

CHP bunu yapar mı?

Yapmaz ise ilk yerel seçimde İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Mardin, Van ve Adana’nın, belki de İzmir’in, genel seçimde ise ‘başkan’ın ve ‘başkan’ın sekretaryası görevini görecek TBMM’nin üstüne soğuk su içmeye hazırlanması iyi olur.

Çünkü AKP, stajını referandumda yaptığı OHAL zorbalığının kalfalığını yerel seçimlerde, ustalığını ise Meclis ve ‘başkanlık’ seçimlerinde yapmaya hazırlanıyor. Salt bu nedenle bile olsa seçimleri çok geciktirmeyeceğini bilmekte yarar var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi