Ragıp Zarakolu
Ermeni masası da devrildi
Kürt masasından sonra Ermeni masası da devrildi Başkan RTE’nin yaptığı son 24 Nisan açıklaması ile.
Önce zaten, Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine taş koymuştu.
Sonra 24 Nisan’ı Çanakkale savaşı ile eşitledi.
Ama siyaseten doğru görünmek için son bir iki yıldır, Ermeni toplumunun acısını paylaşan açıklamalar da yapıyordu. Bu yıl da kendi medyasında pek yer almayan bir mesaj yayınladı, "Birinci Dünya Savaşı'nda yitirdiğimiz Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygıyla yad ediyorum" diyerek.
Her şey yeniden al baştan!
Bunca tahribattan sonra nasıl yeniden umut beslenecek ise?
Eskiden hiç olmazsa gelecek açısından umut vardı.
Umudu da katletmeyi başardılar.
Peki ya bundan sonra?
Kıyamet, katastrof?
İnsanın başına korktuğu şey gelir derler.
Zaten korku, endişe değil mi, yeni yükselen popülist dalgada tiranların önünü açan?
Ve tiranlar değil mi insanların başına korktukları şeyi getiren.
Balkan Savaşı'nın yaraları açıkken, Osmanlı devletini 1. Dünya Savaşı'na sürükleyen, 23 Ocak 1913 darbesinden sonra kurulan İttihat Hükümeti değil miydi?
Kimse Osmanlı devletine saldırmadı.
Osmanlı devleti Rus Çarlığı'nın Odessa kentini bombalayarak savaşı başlattı. Kendi hükümet üyelerinin bile haberi yoktu bunun olacağından.
Salt Almanya’nın batı cephesindeki sıkıntısını azaltmak için yapıldı bu. Almanya da Ermeni’ye yapılanı görmezden geldi.
Karşı cephe Osmanlı devletinin tarafsızlığını tercih ediyordu.
2. Dünya Savaşı'nda sözde Batı müttefiki olan Türkiye’nin tarafsızlığını bu kez Almanya’nın istemesi gibi.
Sonuç olarak Türkiye, Batı ile pakt yaptığı halde, savaşa girmemek için ayak sürüdü.
Ve sonuç olarak Türkiye aslında her iki savaşta da Almanya’nın yanında yer aldı, dolaylı ya da dolaysız olarak.
Bugün de Almanya’nın ekonomik güç olarak Türkiye’deki etkisinin birinci olduğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen Almanya bile insanlığa karşı işlenen suçdaki rolünü kabullenirken, ABD ve İngiltere’nin kayıtsızlığına ne demeli?
Osmanlı'dan bu yana Türkiye’nin politikası çözüm değil çözümsüzlüktür. Çünkü çözümsüzlük, korkuyu, nefreti, öfkeyi körükler. Bu duygular da tiranlığı.
Yeni Türkiye’nin idolü Abdülhamit 30 yıllık saltanatını korkuya dayandırdı. Anayasal düzeni askıya alarak… Bir şu, bir bu ekibi kullanarak… Çıraklarının, onun kitabını iyi okudukları anlaşılıyor.
İttihatçı cunta hükümetinin balıklama cihan harbine dalmasının asıl itici nedeni 1914 yılı başında kabul etmek zorunda kaldıkları Ermeni Reformu idi. Bu anlaşma hem Rusya’nın hem de Almanya’nın garantisi altındaydı. Bu reform aynı zamanda Kızıl Sultan’ın provoke ettiği Kürt-Ermeni gerginliğini de gidermeyi amaçlıyordu. Vilayet-i Sitte denen 6 vilayette, tarafsız iki ülkeden, yani Norveç ve Hollanda’dan seçilmiş iki komiser durumun düzelme sürecini, etnik/dinsel gruplar arasındaki gerginliklerin giderilmesini gözetecekti. Altlarında çalışanlar hem Ermenice hem Kürtçeye vakıf olacaktı.
Bu gelişim aslında Abdülhamit’in oluşturduğu Hamidiye Alayları düzeninde huzursuzluk yaratmıştı. Sözde özgürlükçü İttihatçılar, Hamidiye Alayları'nı askıya almıştı ama bir yandan da elinin altında tutmuştu. Bu durum yeni erkin ideolojisi Pantürkizm açısından da bir engel olarak görülüyordu. Öyle ya Ermeni Reformu ile düzelecek etnik/dinsel gruplar arası ilişkilerle Turancılık nasıl bağdaşacak, Azerbaycan ile Orta Asya arasında bağlantı nasıl kurulacaktı.
Çanakkale’de Osmanlı Ermenisi subay ve askerler, Osmanlı Rumu ve Osmanı Yahudisi olanlarla birlikte en ağır yurttaşlık görevini yerine getirirken, aileleri tehcir yollarına dökülüyordu. (*)
Bütün bu cihatizm/Turancılık karmasının ardında, yükselen yeni dünya gücü Alman emperyalizmi vardı. (**) O zamanlar Alman entelijasyasının, hatta İsveç’deki Siven Hedin gibi yazarların Doğu’ya pek bir merakı, aşkı vardı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, Nazilerden sadece Atom fizikçilerini değil, Cihatizm/Turancılık karmasını da devraldı. Yeni düşmana karşı…
Şimdi Cihatizm/Turancılık karması, artık yeteri kadar semirdik, artık kendi hesabımıza çalışacağız, Batı'nın şu ya da bu kanadının desteğine ihtiyacımız yok diyorlar.
Nasıl ülke içinde merkez sağ denen partilerle bu ilişkide patron/hamal ilişkisi terse döndü ise.
Hadi hayırlısı, diyemeyeceğiz. Sadece göreceğiz. Sadece görmekle, izlemekle kalır direnemezsek.
(*) Avedis Cebeciyan, Bir Ermeni Subayın Çanakkale ve Doğu Cephesi Günlüğü 1914-1918, Aras Yayınları, 2019. Dora Sakayan-Garabet Haçeryan, 1922 İzmir Güncesi, Bir Osmanlı Askeri Doktorunun Yaşadıkları, Türkçesi: Attila Tuygan, Belge Yayınları, 2005.
(**) Bk: Lothar Rathman, Berlin-Bağdat/Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, Türkçesi: Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, 1982. Ve Rosa Luxemburg, Türkiye Üzerine Yazılar, Derleyen: Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, 2013.