ertelesek de mi halletsek

bugünün devrimciliği, radikalizmi ertelemecilik midir? ya da şöyle sorayım; gelecek, yirminci yüzyıl tarihi şablonlaştırarak kurulabilir mi?

iklim değişikliği meselesi aslında uzun zamandır gündemde, başta işin küresel ısınmadan ibaret olduğu düşünüldüyse de sonra daha kapsamlı bir mesele olduğu görüldü. konudan anlayanlardan bazıları, artık her şey için çok geç olduğunu söylüyor. türkçe yazanlar arasında bu konulara hakim olan bu kadar insan varken bana söz düşmez.

avrupa ülkelerinde, özellikle beyaz yakalı ya da iyi kazanan mavi yakalı ailelerin ergenlik çağındaki çocukları arasında bu konuya bir ilgi var. bu da anlaşılır bir şey, insanın radikalleşmeye meyyal olduğu bir yaş ve sözünü ettiğim kesim kapitalizmin yoksulluk, evsizlik vb. sonuçlarıyla yüzleşenler değil. o yüzden bu tür konular daha fazla ilgilerini çekiyor.

dünyanın en büyük ulusaşırı tekellerinin faaliyetleriyle ilgili böyle ciddi bir tehlikenin siyasi tecrübesi sınırlı bir kesim tarafından dillendirilmesi, takdir edersiniz ki meselenin sorumluları açısından arayıp da bulamayacakları bir fırsat niteliği taşıyor.

yine de, 16 yaşındaki greta thunberg’in, nato’nun en önemli araçlarından olmakla birlikte, ezilen halklar için hâlâ belli bir işlevi bulunan birleşmiş milletler’de yaptığı konuşma, konuyu gündeme taşıması açısından faydalı, diye düşünüyorum; böyle konuların gündemde tutulmasının çok büyük bir yararı olmadığını görsem de.

çünkü sadece gündemde tutularak, hakkında "farkındalık" oluşturularak halledilebilecek neredeyse hiçbir konu yok ama üretimin kâr değil de insanlık için yapılmasıyla çözülecek bu tür meseleler gerçekten kapitalizmin işleyişiyle ve varlığıyla ilintili ve yani bulunduğumuz noktada ne kadar karamsar olsak azdır.

peki kapitalizmin ve kimilerinin kapitalizmin parçası saydığı patriyarkanın bütün sonuçlarını es geçip kapitalizmin kendisine odaklanmayan her siyasal çaba boş mudur? yani o çok yanlış terimle "yeni toplumsal hareketler" denen politik güçler havanda su mu dövüyor?

bu terim yanlış çünkü örneğin feminizm yeni bir hareket değil. ayrıca çevre hareketi, hayvan hakları hareketi vb. doğrudan kapitalizmin sonuçlarıyla uğraşırken kadın kurtuluş hareketi başka bir sistem olan patriyarkaya karşı mücadele ediyor.

şimdilerle bu torbaya etnik/ulusal hareketler de dahil edilmiş ki bunların tarihi kapitalizmden bile eski.

ama diyelim ki bütün bunlar kapitalizmin yıkılmasıyla ya da ancak kapitalizm yıkıldıktan sonra ortadan kalkacak sorunlar, bunlarla mücadeleyi ertelemeli miyiz? kapitalizmle mücadeleyi siyasi faaliyetinin odağına alanlar için bu konular, kitleleri kapitalizmden kurtulmanın gerekliliğine ikna eden argümanlar olmaktan öteye geçmez mi?

buna birden fazla itirazım var.

türkiye gibi işsiz sayısının çalışan sayısını aştığı, açlık sınırında ücret alanın kendisini şanslı saydığı bir ülkede kapitalizmi teşhir etmek için iklim krizine falan gerek yok. sendikal mücadeleyi yükseltmek çok daha gerçekçi bir alternatif.

ikinci mesele komünizmin güncelliğinin tarihin bu aşamasında esas olarak teorik bir nokta olması. evet, bugün de insanlığının başına bela olan sorunların önemli bir kısmı kapitalizmin yıkılmasıyla ortadan kalkar ama bunu sağlayacak devrim yakın gelecekte gerçekleşecek gibi görünmüyor. kaldı ki, örneğin erkek şiddeti böyle bir devrimin ardından, bu konuda kararlı yasaların uygulanmasıyla belki azalabilir ama o yeni yasaların perspektifi de kadın kurtuluş hareketi tarafından belirlendiği gibi, konunun politik bir mesele olarak ele alınması da aynı hareket sayesinde olmuştur; dünyanın her yerinde. ama üretim araçlarının özel mülkiyetten kamuya geçmesiyle birlikte, erkek şiddetinin kendisi bir yana, toplumsal meşruiyetinin bile birdenbire ortadan kalkması akıl alacak iş değil. ki patriyarka, -onu kapitalizmin bir "yan ürünü" olarak görenler ya da başka biçimlerde adlandıranlar bile kabul eder ki- erkek şiddetinden ibaret değil.

ya ulusal hareket? türkiye’de, komünizmin kürt özgürlük hareketi’nden daha hızlı, daha fazla yol alacağını ve onun önünü açacağını savunmak gerçekçi olabilir mi?

bugünün devrimciliği, radikalizmi ertelemecilik midir?

ya da şöyle sorayım; gelecek, yirminci yüzyıl tarihi şablonlaştırarak kurulabilir mi?

sermayenin geçmişe kıyasla çok daha küçük bir azınlığının elinde olduğu günümüzde, emekçilerin çoğu kapitalizmin ne anlama geldiğinin farkında ama onun değiştirilebilir olduğunun farkında değil ve nasıl değiştirilebileceğini bilmiyor ki bunu bildiğini iddia edenlerin genellikle ezberden konuştuğuna, en kritik noktaları ajitasyonla geçiştirdiğine şahidim. kendimiz ait saydığımız bir sözü başkasının dilinde görünce, bir şeyimiz çalınmış gibi tepki vermek tam da bundan kaynaklanıyor, bence.

aslında sözümüzü, kapitalizmi sorgulayan her sözü ne kadar çok insan söyler ve duyarsa o kadar iyi. ve herhangi bir değişimin mümkün olduğunu görmek, devrimin mümkün olabileceğini de akla getirir. hiç eskimeyecek olan eskiler, evrim ve devrimin iç içeliğinden söz ederken biraz da böyle bir şeyi kastediyordu.

kapitalizmin ortaya çıkarttığı sorunların bir kısmı bugünden dilendirilecek, bazıları bugünden çözülmeye başlanacak, zaten özellikle iklim meselesinde adım atılmaması insanlığın sonu olabilir.

o yüzden, greta thunberg’i, iklimi, hayvan haklarını, kentsel dönüşümü, temiz su hakkını ele alanları eleştirmek yerine sözlerini tamamlamak daha doğru olur, bence. tabii lafın devamını gerçekten biliyorsak.

ayşe düzkan iklim değişikliği Greta Thunberg İklim krizi