Celal Başlangıç
Gardiyanların bildiğini Cumhurbaşkanı bilmiyor!
Türkiye Gazetesi’nin sahibi Mücahit Ören’in telefonu çalıyor.
Arayan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’dır.
"Sayın Ören, malum Sayın Cumhurbaşkanımız yarın ABD’ye gidiyorlar… Seyahati izlemesi için gazetenizden derhal bir isim bildirin."
"Bildirdik" diyor Mücahit Ören, "Ankara Medya Grup başkanımız Nuri Elibol katılıyor.
Belli ki Saray o gazetecinin üzerini çizmiştir:
"Hayır o isim uygun görülmedi… Başka bir isim bildirin."
Zaman darlığı sıkıntıya sokmuştur Ören’i:
"Gezi yarın değil mi… Nasıl yetişecek?"
Saray ısrarlıdır:
"ABD vizesi olan birini bildirirseniz, yarın uçağa alırız."
Aydınlık Gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar dünkü köşesinde Ören’le Saray arasında geçen bu konuşmayı aktarınca biz de Elibol’un bir süre önce gazeteciliği bıraktığını açıklamasının nedenini öğrenmiş olduk. Çünkü Cumhurbaşkanının uçağından atılmıştı.
Yine de şanslıydı!
Muhalif gazeteciler üzerleri çizilince hapse atılıyordu, yandaş gazeteciler ise üzerleri çizilince uçaktan atılıyordu.
Aynı uygulama belediye başkanları için de geçerliydi.
Kürt kentlerinin belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine valiler, kaymakamlar kayyım olarak atanıyor, hatta görevden alınan belediye başkanları bir de hapse atılıyor.
Üstü çizilen AKP’li belediye başkanları ise milyonlarca insanın verdiği oylar çöpe atılıp Saray’ın baskısıyla istifa ettiriliyor.
Erdoğan’ın konuşmalarından anlaşıldığına göre üstü çizilen AKP’li belediye başkanları ya yolsuzluk yapmış ya görevini kötüye kullanmış ya da "FETÖ terör örgütü" ile iltisaklı.
Bunların hepsi yargılama gerektiren suçlar. Ancak o belediye başkanını Erdoğan işinden atarak cezalandırıyor, yargı yolunu da kapatıyor. İş AKP’li belediye başkanlarına gelince yargı işlemiyor, Saray’ın "orman kanunları" devreye giriyor.
Bu açıdan bakınca Kürt illerinin belediye başkanları ve muhalif gazeteciler, AKP’nin üstü çizilen belediye başkanları ve yandaş gazeteciler kadar şanslı değil.
Zaten Erdoğan’a göre görevden alınan belediye başkanları da, hapse atılan muhalif gazeteciler de aslında "terörist".
AKP’nin genel başkanına, bakanlarına göre Türkiye’nin hapishanelerinde hiç gazeteci yok!
Zaman zaman ağızlarından kaçırıp "hapiste iki sarı basın kartlı gazeteci var", "Hapisteki gazeteci sayısı sadece 30" diye tutarsız açıklamalar yapıp, Türkiye’nin dünyada en çok gazeteci hapseden ülke olduğunu gizlemeye çalışıyorlar, ama başaramıyorlar.
Avukat Tugay Bek’in yaptığı suç duyurusu gerçeğin hiç de öyle olmadığını ortaya çıkardı.
Tarsus Cezaevinde 30 kadar infaz koruma memuru tutuklulardan tek sıra dizilmelerini ve askeri bir nizam içinde kendilerine sayım vermelerini istiyor.
Bazı tutuklular bu talebi reddedince onlarca gardiyanın saldırısına uğruyor. Koğuşta, koridorda sürüyor saldırı. Bazı mahkumları döve döve soyup süngerli odaya atıyorlar.
Bu vahşete maruz kalanlar arasında Dihaber muhabiri Erdoğan Alayumat da var.
İşin ilginci gardiyanlar Alayumat’ı darp ederken "Gazeteci bunları da yaz" diye alay ediyorlar.
Hani Türkiye’de cezaevinde hiç gazeteci yoktu, hepsi "terörist"ti!
Demek ki varmış.
Buradan anlaşılan şu ki, Tarsus Cezaevindeki gardiyanların bildiği Türkiye gerçeğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan bilmiyor. Ya da…