Geleceği gösteren geçmiş: 1921 anayasası

Altılı Koalisyon '1921 Anayasası'na niye vurgu yaptı? Kimine göre HDP’ye selam vermek, kimine göre Kürtlere özerkliğin kapısını açmak, kimine göreyse hilafetçi arzular nedeniyle.

Altılı Koalisyonun mutabakat metninde yer alan 1921 Anayasası atfı metindeki diğer başlıklar kadar konuşulmadıysa bile beklenen yerlerden beklenen tepkiyi çekmekte de gecikmedi. Belgedeki 1921 vurgusuna ilk dikkat çeken gazeteci Murat Sabuncu oldu; 1 Mart 2022 tarihli yazısında 21 Anayasası hakkında Murat Sevinç’in daha önceki beyanlarından hareketle, Ergun Özbudun ile rahmetli anayasacılar Mümtaz Soysal ve Bülent Tanör’ün görüşlerini aktardı. Bir de soru sordu: Metinde yer alan "1921 Anayasası'nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir" bölümü 1924 Anayasası'nı da içermekte midir?" Sorunun amacı "metni daha iyi anlayabilmek"ti.

SÖZDE DÜŞMANLARIN KÜRT İŞBİRLİĞİ

Sabuncu’nun anlama amaçlı sorusu orada beklerken elbette 1921 atfının hiç de masum olmadığını belirten ve hiç de masum olmayan yorumlar sökün etmekte gecikmedi. Buna göre 21 atfı, "HDP’ye çakılan bir selam"dı. 

Ulusalcı denilen kümenin içindeki fobik gruplar için elbette HDP’ye selam çakmak, Kürtlere yağmurlu havada su vermek kadar tehlikeli bir işti. Öyle ya o anayasa yerel özerklik öngörüyordu, zaten içinde "hilafet" de duruyordu falan filan. İktidara zimmetli medya ise mutabakat metnini haberleştirirken yine "HDP etkisiyle oluştuğunu" güvenle öne sürüyor ama zahmet edip metnin neresinde ne şekilde bir etki olduğunu söylemeye bile girişmiyordu, başlık yeterliydi. 

Ulusalcılığın tek derdi Kürt düşmanlığı olan grubu ise 1921 keşfine abanarak, bir de yine metinde karşılığını hiç göstermeden "kimlik siyasetine alan açıldığını" öne sürerek, sözde rakiplerinin attığı başlıkların altını doldurmaya yöneldi. Tabii mevcut iktidarın 1921 Anayasasını ara sıra dillendirdiği hatırlatılarak, tabii Ahmet Davutoğlu’nun 1921 Anayasası vurguları arşivden çıkarılarak. Öyle ya 7 haziran 2015 seçiminden sonraki "koalisyon görüşmesi"nde CHP’nin aynı anayasayı temel almayı önerdiğini ve buna sevindiğini söylememiş miydi Davutoğlu?

HDP masanın ve metnin neresinde sorusunu sonraya bırakıp, Sabuncu’nun gayet yerinde sorusunu hatırlatarak 1921 anayasasının üzerinde duralım biraz.

"KURULUŞUN İHMAL EDİLMİŞ İSTİSNASI"

Söz konusu anayasa hakkında özgün çalışmalar üreten Murat Sevinç ve Dinçer Demirkent, 1921 anayasasının hem akademik hem de siyasal değerlendirmeler açısından neredeyse görmezden gelindiğini saptarlar. Gerçekten de 21 Anayasası ve etrafındaki tartışmalar, yakın zamana kadar fazla önemsenmemiş, dahası tartışmalara dair kimi bilgi ve belgeler gizli tutulmuştur. Sevinç ve Demirkent’in 2017’de İletişimYayınları'ndan çıkan kitaplarının adı bu durumu özetler: ‘Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası/1921 Anayasası ve Tutanaklar.’ 

Kitabın yanı sıra, Demirkent’in, Ayrıntı dergide çıkan kısa ama çok önemli makalesine de işaret etmek gerekir, başlığı: "Türkiye’de Cumhuriyetin Kuruluşu Sorunu: 1921 ve 1924 Anayasaları." Ayrıca yine Demirkent’in Ayrıntı yayınlarından çıkan "Bir Devlet İki Cumhuriyet" kitabını da anmadan geçmeyeyim. Ufuk açıcı çalışmalar bunlar.

EGEMENLİĞİN HALKA ÖZGÜLENMESİ

Demirkent, Ankara ile doğrudan bağlı olmayan çok sayıda yerel girişimin (kongreler ya da şuralar) anlayış ve tercihlerinin 1921 Anayasası’nın kabulü sürecinde etkili olduğunu gösterir, örneğin Kars Kongresi’nin benimsediği "Teşkilatı Esasiye" kanunu, hem ismen hem de içerikteki kritik kavramlar ("Türkiye" adının siyasal alanda ve kamu hukukunda tezahürü, tebaa yerine yurttaş teriminin kullanılması gibi) açısından 1921’i önceler. 

1921 İLE 1924 FARKI

İki önemli yeniliğe dikkat çeker Demirkent: Tekçi olmayan bir halk anlayışı ve egemenliğin halka ait olduğunun bir göstergesi olarak yerel özerkliğin kabulü. Burada özerklik, sadece soyut bir yerinden yönetim fikrinin değil bizahiti Kürt varlığının siyasal olarak konumlandırılışının bir ifadesidir. 

Anayasa’nın ilk maddesi, halk egemenliğini Türkiye kamu hukukuna getirir. Bu maddede istisnai olan ve bundan sonraki hiçbir Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yer almayacak hüküm ise halkın kendi kaderini doğrudan doğruya belirleyeceğine dair hükümdür. Bu hüküm anayasanın düğümlendiği temsil konusu bakımından da özerkliğe ilişkin düzenlemeler bakımından da temel önemde: "İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir."

Ne var ki söz konusu kavramlaştırma sadece dört yıl yaşayacaktır, yine Demirkent’ten: 

"Cumhuriyetin ikinci anayasası olan 1924 Anayasası, birincisinin neredeyse tam karşısında bir siyasal birlik tasavvuru üzerine kurulur. Bir yanıyla döneminin standart liberal burjuva siyasal düzenlerine uygun olarak yapılandırılmış anayasa, 1925’ten başlayarak tek parti rejiminin anayasal temelini oluşturmuş, bir yandan neredeyse hiçbir değişiklik geçirmeden çok partili temsili demokrasiye geçişin anayasası olmuştur. 1960 darbesine kadar yürürlükte kalmış bu anayasanın temel özelliği, temsili demokrasinin çoğunlukçu bir kavrayışı bağlamında saf bir temsil anlayışını benimsemesi; nüfusu homojen bir etnisite bağlamında vatandaşlıkla ilişkilendirmesi, merkeziyetçi bir idari çatı kurmasıdır."

METNİN ÇERÇEVESİ

O dönem Kürtlerin Wilson prensipleri çerçevesinde serbest gelişim hakkının tanınacağı defalarca dile getirilmiştir. Misak-ı Milli’nin birinci maddesi ırkların karşılıklı saygı içerisinde yaşayacakları ve ırki ve sosyal haklara sahip oldukları kaydedilir, "Misak-ı Milli sınırlarının Türk ve Kürtlerin çoğunlukta oldukları yerleri" kapsadığını belirtir ki Erzurum kongresinin de kararıdır bu. 

Yine, Amasya Protokolü madde 2’de yer alan "Kürtlerin serbestçe gelişmesi"nin sağlanacağı bir hukuk sistemi taahhüt edilir; işte 1921 anayasası bu taahhüde uyma amacının uygulamasıdır da. 

Meclis açıldıktan bir gün sonra Mustafa Kemal’in yaptığı konuşma, taahhüt edildiği üzere farklı ulusların haklarının korunacağını vurgular: "Bu vatan sınırı dahilinde yaşayan İslami unsurların her birinin kendine mahsus olan muhitine, adetlerine, ırkına mahsus olan imtiyazları bütün samimiyetle ve karşılıklı kabul ve tasdik edilmiştir." Mustafa Kemal bunun artık kabul edildiğini söyler fakat konunun "mevcudiyetimiz kurtarıldıktan sonra" detaylandırılacağını ekler. İşte 1921 Anayasası bu kabul ve tasdikin ta hukuki belgesidir; "kurtuluştan sonra" unutulsa bile, bugün yol açtığı öfkenin sırrı da bu kasıtlı unutkanlıktadır esasen.

ETNOS DEĞİL DEMOS

Demirkent, 21 anayasasının en önemli özelliği olarak, "egemenliğin kaynağı olarak kabul ettiği halka ilişkin tasavvur"a vurgu yapar: 

"Tartışmaların odağı, ki bana göre bu odak Türkiye anayasa hukuku doktrini içinde kaydırılmıştır, yukarıda aktarılan bağlama uygun biçimde halkın bir etnos değil, demos olarak kavrandığını gösteren temsil sorunudur. Halk hem sınıfsal olarak hem de etnik olarak parçalı ve çatışmalı bir birliktelik olarak kavranmıştır."

Şimdi başa dönelim ve Sabuncu’nun anlama amaçlı sorusunu genişletelim: Altılı koalisyon, "daralma"yı nerede görüyor? "Kurtuluştan sonra unutulacak" bir vurgu mudur bu yoksa altılı koalisyon hem sınıfsal hem de etnik olarak parçalı bir "demos" içinde ve elbette o parçalarla beraber bir demokratik koşuyu başlatıp sürdürmede kararlı mıdır? Cevap ne altılının tamamından ne de herhangi birinden gelecek, 1923 yazında hep beraber yaşayarak göreceğiz cevabı.

Devam edeceğim, başa, koalisyon fotoğrafının kendisine dönerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi