İrfan Aktan
George Aslan: Süryaniler artık ayrımcılık yaşamıyorlar, çünkü yoklar!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu dönemki bütçe görüşmeleri sırasında tarihi olaylar yaşandı. Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in, AKP’li vekillerin tepkileri arasında bitirebildiği konuşmasından sonra kürsüde kalp krizi geçirerek daha sonra hayatını kaybetmesi en korkunç olaydı. Bütçe görüşmelerinde yoğun tempoya rağmen olağanüstü performansıyla TBMM Grup Başkanvekilliği yapan Sırrı Süreyya Önder bu söyleşiyi yayına hazırladığımız sırada rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
Öte yandan bütçe görüşmeleri sırasında yaşanan tarihi olaylardan biri ise TBMM’nin tek Hristiyan milletvekili, DEM Partili George Aslan’ın anadilinde Noel Bayramı kutlaması yaparken maruz kaldığı sözlü saldırıydı.
Saldırıdan sonra George Aslan’ı TBMM’de ziyaret ettik ve katliamlarla, baskılarla, ayrımcılıkla, sürgünlükle parçalanmış Süryani halkının acılarını konuştuk…
18 Aralık günü TBMM Genel Kurulu’nda “600 Müslüman milletvekili içerisinde tek Hristiyan milletvekiliyim” diyerek başladığınız ve anadiliniz Süryanice Genel Kurul’u selamladığınız konuşmanıza İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın “Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada Türkçe konuşmak zorundasın; babanızın çiftliği değil! Babanın çiftliğinde konuş, burada değil, hadi!” diye tepki göstermesi, ardından da “Biz nereden bilelim Noel kutlaması mı yapıyor, başka bir şey mi söylüyor” sözleri karşısında ne hissettiniz?
İnsanlar kendi seviyelerini karşısındakilere yönelik yaklaşımlarıyla ortaya koyar. Bir milletvekili olarak Genel Kurul kürsüsüne çıkıp önce Türkçe, sonra da anadilimle selamlama yaptım. Doğrusu o adamın bu kadar celallenmesini, bilinçsiz hareket etmesini anlamadım ama onun adına utandım.
“Anlamadım” diyorsunuz ama, aslında Türkkan’ın tepkisi Türkiye’de egemen kimliğin dışındaki etnik veya dini inançlara yönelik yaklaşımın bir özeti gibi değil miydi?
Öyleydi tabii. Nitekim benim konuşmamdan önce TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder de Arapça bir ayet okuduğunda kimsenin tepki göstermediğini hatırlattı. Bunun üzerine “iyi ama o Kur’an ayeti” diye sesler yükselince Sayın Önder, “Kur’an’da farklı diller için de bir ayet var” diye hatırlattı. Tabii benim karşı karşıya kaldığım şey “tek millet, tek din, tek dil” zihniyetinin yansımalarıdır.
İYİ PARTİLİLER İÇ SARSINTILARINI BİZE SALDIRARAK KAPATMAYA ÇALIŞIYOR
Size sadece İYİ Parti grubundan mı tepki geldi?
Gerçeğe sadık kalmak gerekir ki, AKP’lilerden de, CHP’li ve hatta MHP’li vekillerden de böyle bir tepki gelmedi. İYİ Partililer son dönemde yaşadıkları sarsıntılarını ve partilerindeki dağılmayı bize saldırarak kapatmaya çalışıyor. Çünkü ben birkaç hafta önce de Genel Kurul’u önce Türkçe, sonra anadilim Süryanice selamladığımda böyle bir tepki görmemiştim. 18 Aralık günkü konuşmamda da Türkçe bilmeyen binlerce Süryani için Noel kutlaması yaptım. Hepsi buydu.
Türkçe bilmeyen binlerce Süryani nerede yaşıyor?
Türkiye’de de var, Avrupa’da da, dünyanın farklı coğrafyalarında da. Sonuçta biz 12 bin yıllık geçmişi olan bir Anadolu halkıyız ve halkımız dünyanın her tarafına dağılmış durumda. Bu insanlarımızın önemli bir kısmı Türkçe bilmiyor. Türkiye’de de Türkçe bilmeyen Süryaniler var. Benim doğduğum köye ilkokul 1966’da geldi. Ondan önce doğmuş olanların hiçbiri, yani yaşlılarımızın çoğu Türkçe bilmez. Dolayısıyla ben kendi halkıma hitaben, anadilimizde bir kutlama mesajı vermek istedim.
1915’TE YAPILAN SADECE ERMENİ DEĞİL, SÜRYANİ HALKININ DA SOYKIRIMIYDI
Şu anda Türkiye’deki Süryani nüfusu ne kadar?
Midyat ve köylerinde üç bin, İstanbul’da on beş bine yakın nüfusumuz var. Hatay-İskenderun’da tek tük Süryani yaşıyor. Halkımızı dağıttılar zamanında.
Ne zaman?
Süryani halkının kendi vatanından göçü katliamlarla başladı. 1895, 1915 bizim açımızdan dönüm noktasıydı. 1915’te yapılan sadece Ermeni değil, aynı zamanda Süryani halkının da soykırımıydı. Daha doğrusu Türkiye’deki Hristiyan halklarına karşı topyekün bir saldırı söz konusuydu. Elbette en fazla Ermeni halkı katledildi ama bizim halkımız da büyük acılar çekti. 1915’e gelene kadar Türkiye nüfusunun yüzde 15’i Hristiyandı ve Süryani nüfusu da 500 ila 700 bin civarındaydı. Nüfusumuzun önemli bir kısmı 1915’te ya katledildi veya topraklarını terk edip dünyanın çeşitli bölgelerine dağıldı.
Sürgün edilenler nereye gitti?
Suriye’den tutun da Brezilya’ya, Arjantin’den Avustralya’ya, Fransa’ya, Amerika’ya kadar her yere dağıldı halkımız. Haliyle de buralarda asimile oldular. Türkiye’de kalan Süryanilerin önemli bir kısmı da 1970’lerden sonra göç etti. O göç dalgası da Avrupa’ya, Almanya, Hollanda, İsveç, Fransa, Belçika, Avusturya gibi ülkelere oldu.
DEVLET SÜRYANİ HALKINI İŞBİRLİKÇİ AĞALARIN İNSAFINA TERK ETMİŞTİ
1970’lerdeki göç de mi baskılardan kaynaklanıyordu?
Süryaniler kendi toprağını işleten bir halk olduğu için göçün sebebi ekonomik değildi. Süryanilerin hiçbir devlet dairesinde memur olma hakları yoktu.
Kanunen mi?
Kanunda askeri okul, polis koleji gibi kurumlara giremezsiniz. Zaten bugün de Türkiye’de Hristiyan vatandaşların askeri okul veya polis kolejlerinde yeri yoktur. Diğer devlet dairelerinde çalışma hakkı fiili bir yasaktı. Kendi ülkenizde kamu kurumlarında çalıştırılmıyorsanız, mecburen ya toprağınızı işleyecek veya ticaret yapacaksınız. Süryaniler de bunu yaptı ve birbirleriyle dayanışma içinde oldu. Başka türlü burada hayatta, ayakta kalamazsın. Sonuçta zengin değildik ama geçinebiliyorduk. Fakat halkımız açısından güvenlik söz konusu değildi. Devlet Süryani halkını, kendisiyle işbirliği içindeki ağaların insafına terk etmişti.
AĞALAR DEVLETİN POLİTİKALARINI SOSYAL HAYATTA UYGULAYAN İNSANLARDI
Nasıl?
Ağalar derken devletin politikalarını sosyal hayatta uygulayan insanları kastediyorum. Ağa ve devlet karşılıklı olarak birbirini destekliyordu. Devletle işbirliği yapan ağaların yasalar karşısında korunduğunu, çocuklarının yüksek mevkilere getirildiğini bilmeyen yok. O ağaların insafına bırakılmış Süryani halkı, ya ağanın dediğini yapacak, yapmazsa başına gelecekleri göze alacak veya toprağını terk edecekti. 1970’lerdeki göçün önemli nedenlerinden biri buydu. Doğruya doğru, komşumuz olan Kürtlerin de baskılarını gördük ama bunlar da devlet desteğiyle söz konusu olabiliyordu. Eğer siz bir kesim için kanunları işletmiyor, güvenliği sağlamıyorsanız, bir tercihte bulunmuş, bir kesime karşı diğer kesimi desteklemiş oluyorsunuz. Devlet katliamları da bu şekilde yaptı zaten. 1894-96 yıllarındaki Ermeni katliamlarının uygulayıcısı Hamidiye Alayları da Kürtlerden oluşturulmuştu. Bugün bile koruculuk sistemi Hamidiye Alayları’nın modern versiyonu gibi kullanılıyor. Dünyanın neresinde bir ordu kadar büyük bir “köy korucusu” var? Bunlar korucu da, ellerindeki silah devletin değil mi? Peki devletin silahını kime karşı kullanıyorlar? Korucuların sivil halka, köylülere yaptıkları baskıları bilmeyen mi var!
Sizin ailenizin hikâyesi nedir? 1915 soykırımından onlar nasıl etkilendi?
Benim ailem Nusaybin’e bağlı Arbo, Türkçeleştirilmiş adıyla Taşköylü. Bizimki Bagok Dağı köyleri arasında en büyüğüydü.
SURİYE’DEKİ SÜRYANİLER IŞİD YÜZÜNDEN YÜZ YIL SONRA YENİDEN GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALDI
Bagok Dağı’ndaki tüm köyler Süryani köyü müydü?
Tabii. Ailemiz de o Süryani köylerinin liderliğini yapıyordu. 1915 katliamı sürecinde bütün Süryani ileri gelenleri İzlo Dağı’ndaki Mor Malke Manastırı’nda toplanıyor ve katliama karşı bir arada durma, o dönemin köyler arası çelişkilerini bir kenara bırakma kararı alıyor. Fakat Mor Malke Manastırı’nda toplanan bu Süryani liderlerine yönelik bir saldırı yapılıyor. Katledilenlerden biri de dedemin amcaoğlu. Amaç da Süryanilerin birliğini ve direncini dağıtmaktı. Bu dönemde yapılan katliamlarda Bagok Dağ köylüleri arasında sağ kalanların çoğu Suriye’ye göç etti.
Aileniz dâhil mi?
Tabii, benim ailem de Kamişlo’ya kaçmıştı. Dedemler dâhil bazı aileler ancak 1930’lardan sonra tekrar köye geri döndü ama dönenler değil, kalanlar çoğunluktaydı.
Hâlen Kamişlo’da Süryani nüfus var mı?
Kamişlo’da, Haseke’de, Halep’te, Şam’da, köylerde hâlâ Süryaniler var ama Suriye’deki savaş ve IŞİD saldırıları nedeniyle oradaki halkımızın da büyük çoğunluğu, yüz yıl sonra yeniden göç ederek Avrupa’ya gitti.
SÜRYANİ GENÇLER ASKERDE ZORLA SÜNNET ETTİRİLİRDİ
Kürtlerin maruz kaldıkları baskılar, katliamlar biliniyor ama sizin TBMM’deki konuşmanızla gördük ki, Süryanilerin maruz kaldıklarına dair neredeyse kimse bir şey öğrenme ihtiyacı bile görmemiş…
Biz Kürtlerden farklı olarak aynı zamanda Hristiyan olduğumuz için de baskılara, ayrımcılıklara maruz kaldık, kalıyoruz. Kürtler siyasi baskılar yaşarken, biz hem siyasi, hem de dini baskılarla karşı karşıya kaldık. Bakın, 1960’lardan itibaren bütün Hristiyan erkeklere, askerliğin acemi dönemi en zor, en soğuk, en çetin yerlerden biri olan Sivas-Temeltepe’de yaptırılır.
Siz de mi askerliğinizi orada yaptınız?
Hayır, ben 1980’lerden itibaren Hollanda’ya göç ettiğim için döviz ödeyerek askerliği yaptım. Askere giden gençlerimiz orada da George, Gabriel, Afrem, Circis gibi isimlerinden, inançlarından dolayı büyük acılar çekti. Hani Türk ordusunun laik, seküler olduğu söyleniyor ya; bir kısım generali hariç tutarsak, buna zinhar inanmıyorum. Birlikleri yöneten subay ve astsubaylardır. Bir çok gencimiz askerlikte, vatani görevini yaptığı halde sırf isimlerinden ve inançlarından dolayı bir biçimde öldürüldü.
Askerler tarafından mı?
Tabii, geçmişte bunun onlarca örneği var. Biz sünnet değil, vaftiz oluruz. Bir çok gencimiz askerde zorla sünnet ettirildi. Yahu çocuk askerlik yapmaya gelmiş, sana ne inancından, sünnetinden? Maalesef bütün bunlar yaşandı.
ANNELERİMİZİN NİNNİLERİNDE HEP YAŞADIĞIMIZ KATLİAMLAR, ACILAR VARDI
Siz çocukken ebeveynleriniz neler anlatırdı size?
Annelerimizin, ninelerimizin ninnilerinde hep yaşadığımız katliamlar, acılar vardı. Bunca büyük ıstırap ve acıların masallara, ninnilere sirayet etmemesi mümkün değil.
Okulda isminiz, inancınız konusunda akran zorbalığı görüyor muydunuz?
Midyat nüfusunun çoğunluğu Süryani olduğu için bu tür sorunları çok yaşamazdık. Bazen okulda arkadaşlar arasında tartışmalar, gerilimler olur ama esas baskı askerlikte veya büyük şehirlerdeki çalışma hayatında söz konusu. Bu nedenle çalışma hayatında pek çok insanımız ismini saklama gereği duyuyordu. İsmi Gabro’ysa kendisini Metin, Ahmet filan diye tanıtmak zorunda hissediyorlar.
ARTIK SÜRYANİLER ÇOK AYRIMCILIK YAŞAMIYORLAR, ÇÜNKÜ YOKLAR!
Hâlen mi?
Aslında artık Süryaniler çok ayrımcılık yaşamıyorlar, çünkü yoklar!
Son günlerde azınlıklara ilişkin politikaları eleştirilince AKP’liler cumhuriyetin ilk kilisesi olan Yeşilköy'deki Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’ni geçtiğimiz ay Erdoğan’ın açtığını hatırlatıyor. Sizin buna dair yorumunuz nedir?
AKP 2002’de iktidara geldikten sonra azınlıklarla ilgili hakikaten bazı adımlar atmak istedi. Ama bunlar hep bir adım ileri, bir adım geri şeklinde oldu. Dediğiniz gibi, son günlerde sürekli Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’ni dillendiriyor AKP’liler. “Cumhuriyet tarihinde ilk kiliseyi biz açtık” diyorlar. Doğrudur. Olumludur da. Cumhuriyet tarihi boyunca hepi topu bir tane kilise açıldı diye halkımız neredeyse zil takıp oynayacak, bu bir gerçek. Peki cumhuriyet tarihi boyunca kaç bin camii açıldı? Sizin döneminizde kaç yüz, kaç bin camii kuruldu? Bu ülkenin Hristiyan vatandaşları için bir kilise açmakla övünmek ne kadar doğru? Ayrıca ülkede Süryani nüfus neredeyse bitme noktasına geldikten sonra kilise açılması da ayrı bir trajedi.
YOKSA SİZ SÜRYANİLERİ SADECE MİSAFİRKEN Mİ SEVİYORSUNUZ?
Zaman zaman Avrupa’dan bazı Süryani aileler köylerini, topraklarını ziyarete geliyor veya bazıları gelip yerleşmeye çalışıyor. Eski komşuları onları nasıl karşılıyor?
Süryaniler Avrupa’dan Kürdistan’a, kendi köylerine döndüklerinde, eskiden kendilerine baskı yapmış olan kapı komşuları, onlarla kucaklaşmak için, evine misafir etmek için sıraya giriyor. “Keşke burada kalsaydınız, keşke hiç gitmeseydiniz” diyorlar. “Biz ne kadar akılsızdık, size bunları nasıl yaptık” diye herkes günah çıkartıyor. İyi de, bu insanlar kimin yüzünden gitti sanıyorsunuz? Yoksa siz Süryanileri sadece misafirken mi seviyorsunuz?
Diasporadaki Süryanilerin birbirleriyle ilişkisi, iletişim kanalları var mı?
Diasporada bir birliktelik var ama bu, asimilasyonu, eriyip kaybolmayı engellemeye yetmiyor. Her kimlik toprağında hayat bulur. İnsanlar topraklarından, vatanlarından kopunca, ister istemez asimilasyonun mahkumu oluyor. Ülkede varlığınızı hatırlatan, geri dönüş umudunuzu besleyen, sizi diri tutan siyasi bir mücadele, bir hareket varsa ancak, diasporadaki kimliğinizin ömrü uzar. Ne yazık ki Süryaniler açısından böyle bir tablo söz konusu değil ve böyle giderse asimilasyon bizim için kaçınılmaz görünüyor. Tam da bu nedenle bir çok insanımız dönüş için ülkeye yüzünü döndü.
YÜZ YILLARCA EKİN EKİP GÖZÜMÜZ GİBİ BAKTIĞIMIZ TOPRAKLARIMIZ NASIL HAZİNENİN OLUYOR!
Ama geri dönen pek çok Süryani, topraklarına el konduğunu gördü veya çeşitli baskılarla karşılaştı…
11 Kasım 1942 tarihinde çıkarılan Varlık Vergisi sadece Ermeni, Yahudi ve Rumlara değil, biz Süryanilere de uygulandı. Ayrıca o zamanlarda köy sınırlarını çizmek için köylere gelen memurlar, ya bilinçsizlikten, ya bilinçli olarak veya merkezi bir karar neticesinde halkımıza “siz zaten arazilerinizi ekip biçiyorsunuz ama toprağınızı sizin üzerinize kaydedersek çok vergi ödemeniz gerekecek” diyor. Böylece topraklarımızın önemli bir bölümü hazineye devrediliyor. Bu arada AKP döneminde de Tapu-Kadastro haritaları yeniden düzenlenirken, örneğin bizim ailemizin mülklerinin yüzde 70’i şu anda “devlet malı” yapılmış!
Hangi gerekçeyle?
“Burası köy sınırları içinde değil, ormanlıktır, hazineye aittir” diyorlar! Yahu biz yüzyıllarca bu topraklarda çift sürdük, ekin ektik, gözümüz gibi baktık. Atalarımızdan kalan toprağımız nasıl hazinenin oluyor! Şu anda bununla ilgili çok sayıda dava açılmış durumda.
Kürt köylerinde de benzer bir sorun var. Neredeyse her köy bu yüzden davalarla uğraşıyor…
Tabii, sadece Süryaniler için geçerli değil ama bizim toprağımızın eti ne, budu ne! Ben bu sorunla ilgili TBMM’ye bir önerge de verdim; iktidar partisinden milletvekilleriyle de konuştum. Üzerinde durduğumuz bir konu. Bunun bir çözüme kavuşacağını sanıyorum; çünkü insanlar çaresiz. Düşünün, bizim ailenin mülklerinin yüzde 70’i bu şekilde devlet malı yapılmış. Sırf bizim köyde onlarca aile aynı durumdadır. İnsanlar bugün de atalarından kalma bu topraklarda çift sürüyor ama kâğıt üstünde bu topraklar hazineye devredilmiş!
GENÇLİĞİMDE KÜRT HAREKETİNİN İÇİNDE OLMAMIŞSAM, BU ONLARIN SUÇU!
Siz 12 Eylül darbesi döneminde cezaevinde yattıktan sonra Avrupa’ya göç etmişsiniz. Hangi davadan yattınız?
Sonradan ismini 16 Haziran olarak değiştiren Partizan Yolu davasından gözaltına alınıp tutuklandım o zaman. Sosyalist bir örgüttü bizimki ve lideri de Sarp Kuray’dı. İki yıl Mamak Cezaevi’nde yattım. Tahliye olduktan sonra 7,5 yıl hapis, 1,5 yıl da Konya’ya sürgün cezasına çarptırıldım ve bunun üzerine yurtdışına çıktım, Hollanda’ya yerleştim.
Sizi Türkiye sol hareketi içinde mücadele etmeye iten neydi o zaman?
İstanbul’da lise okuyordum o zaman ve kendimi sol hareketlerin içinde buldum. Bazı arkadaşlar “yahu sen Mardinlisin, niye o tarihlerde bir Kürt hareketinin içinde yer almadın” diye sorar. Valla diyorum, eğer gençliğimde Kürt hareketinin içinde olmamışsam, bu benim değil, onların suçu! İstanbul’dayken beni de örgütleselerdi! (Gülüyor)
Hollanda’da ne kadar kaldınız?
35 yıl!
BU ÜLKENİN İNSANIYIM AMA ANADİLİMİ BAŞKA BİR ÜLKEDE ÖĞRENEBİLİYORUM!
Bu kadar uzun süren sürgünlüğe rağmen Süryanicenizi nasıl muhafaza edebildiniz?
Ben de pek çok insanımız gibi sürgündeyken evde oturmadım. Düzenli olarak aktivitelerin içinde yer aldım ve Hollandaca, Süryanice, Türkçe, Arapça ve Almanca dillerinde yayın yapan Şimşo isimli bir dergi çıkardık. Altı yıl boyunca ben o derginin sorumluluğunu yürüttüm. Tiyatro, folklor, dil kursları diasporada devam ediyor. Dolayısıyla asimilasyona direniyoruz. Sürgüne gittiğimde Süryaniceyi şimdiki kadar iyi konuşamıyordum. Ben anadilimi ülkemde değil, sürgünde geliştirebildim. Bu ülkenin, bu toprağım insanıyım ama dilimi başka bir ülkede, başka bir toprakta öğrenebiliyorum! Bugün Süryanilerin Süryanice konuşamıyor, okuyup yazamıyorsa, bu onların değil, Türkiye’nin ayıbıdır.
Bu arada Süryanice nasıl bir dil?
Sami kökenli bir dil. İsa Mesih’in konuştuğu dil de Süryanicedir. Bugün Suriye’de okullarda Süryanice okutuluyor ve Süryanice eğitim veren okullar da bulunuyor. Şam yönetimi bunu İsrail’e karşı kullanıyor.
SÜRYANİLER TÜRKLERE DE, KÜRTLERE DE TEMKİNLİ YAKLAŞIYOR
Nasıl?
İsa Mesih Filistin doğumlu olduğu için, “bu halk bende yaşıyor, İsa Mesih’in konuştuğu dil de benim ülkemde yaşayan insanların dilidir” demek istiyor.
Bu arada 35 yıl yaşadığınız Hollanda’da Süryani çocukları okullarda anadil eğitimi alabiliyor mu?
Sadece Hollanda’da değil, Almanya’da, İsveç’te… Avrupa’da halkımızın yoğun olduğu kasabalarda, şehirlerin mahallelerinde çocuklarımız resmi okullarda anadillerini öğreniyorlar ve öğretmenlerinin maaşını da devlet ödüyor. Bir de gelin kendi ülkemizdeki durumumuza bakın…
Diasporada Süryanilerle Kürtlerin ilişkisi nasıl?
Açık söylemek gerekirse halkımız Türklere karşı da, Kürtlere karşı da temkinli ama Kürtlerle iyi ilişkileri var. Diasporadaki halkımız “biz ülkemizdeyken kimseden pek bir hayır görmedik” duygusu içinde hâlâ.
BIRAKIN TOPLUMU, TBMM’DEKİ MİLLETVEKİLLERİNİN ÇOĞUNLUĞU BİZİ BİLMİYOR
Sizin DEM Parti’den milletvekili olmanız nasıl karşılandı?
Süryani halkının buna yaklaşımı hakikaten çok olumlu. Çünkü onlar da bu değişimin farkındalar. Seçim döneminde halen Türkiye vatandaşlığını taşıyan bir çok insanımız gönüllü olarak sandıklara gidip oyunu kullandı. Benim DEM Parti’de milletvekili olmamdan da son derece memnunlar. Ayrıca halkımızdan birinin TBMM’de temsil ediliyor olması her açıdan çok önemlidir.
Sizin TBMM’de Süryanice konuşmanıza İYİP’li milletvekilinin tepkisi ve Sırrı Süreyya Önder’in cevabı epey gündem oldu ama bu vesileyle Türkiye’de pek çok insanın Süryanilerin varlığından bile bihaber olduğu da görüldü…
Bırakın toplumu, TBMM’deki milletvekillerinin de büyük çoğunluğunun bizi bilmediği görüldü. Bu da onların utancı olarak kalsın. Düşünün bizim Mardin’de Deyrulzafaran ve Mor Gabriel Manastırı var. Bu her iki manastıra her gün Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden otobüslerle binlerce insan ziyarete gidiyor. Fakat ne bu manastırlarla ne de Süryani halkıyla ilgili bir şey biliyorlar. Rehberlere “ya Süryani’nin anlamı nedir, Suriyeli anlamına mı geliyor” ya da “haç neyi sembolize ediyor, siz Hristiyan mısınız” diye soruyor insanlar. 12 bin yıldır bu topraklarda yaşayan bir halka dair bu cehaletin kaynağı resmi ideolojinin eğitim sistemiyle ilgili. Okullarda bu topraklarda yaşayan halklara, azınlıklara dair ya önyargılar pompalanıyor veya hiç bilgi verilmiyor.
LOZAN ANTLAŞMASI’NDAN DOĞAN HAKLARIMIMIZDAN YARARLANDIRILMADIK
Sizce neden?
Devlet bu ülkenin azınlıklarını, farklı halkları bir zenginlik olarak değil, her zaman potansiyel tehlike olarak görür de ondan.
Bu arada Lozan Antlaşması’nın azınlık haklarıyla ilgili maddeleri Süryaniler için de geçerli, değil mi?
Süryaniler Lozan Antlaşması’na göre azınlıktır ama biz hiçbir zaman bu haklardan yararlandırılmadık. Bu biraz Süryanilerin, esas olarak kilise yöneticilerimizin ürkekliğinden de kaynaklanıyor olabilir tabii. Onların ürkekliği de devletin işine geldi.
BİZ BURADAYKEN NE SELÇUKLU VARDI, NE OSMANLI, NE DE İSLAM
Asuriler ve Süryaniler neden birlikte anılır?
Çünkü kökenimiz Asurlara dayanıyor. Aynı halkız yani. Yazılı tarih Sümerlerden başlıyor; Sümer, Akat, Asur ve Babil. Biz bu toprakların en eski halkıyız. Biz bu topraklardayken ne Selçuklu vardı, ne Osmanlı vardı, ne de İslam. Bana tepki gösteren İYİ Partiliye, Genel Kurul’da “senin ataların burada yokken, benim atalarım imparatorluk kurdu” dedim. O yüzden bana burada misafirsin diyenlere “hadi oradan!” derim. Süryaniler bu topraklarda misafir değil, ev sahibi. Ev sahibiyiz ama, bu coğrafya hepimize yetecek kadar geniş. Birbirimizi öldürsek de, gömsek de, yine de bir arada yaşayacağız. Bugün Kürt meselesinde olduğu gibi; kırk yıldır bir savaş var, on binlerce ölü beden… Neden, nereye kadar! Bu ülke Kürt sorununu, farklı halklara yönelik ayrımcılığı, baskıyı ortadan kaldırdığında dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline gelir. Ama maalesef bu ülkede bu büyük barışı sağlayacak bir yurtseverlik yok.