Alp Altınörs
Gerçeklik, hakikat ve Sansür Yasası
Gerçeklik nesneldir. İnsan bilincinden bağımsız olarak vardır, oradadır. Gözünüzü kapatsanız da o ağaç oradadır veya üzerinde düşünmeseniz de o fabrikada, o madende işçiler çalışmaktadır. Hakikat ise özneldir. Bilinçlice inşa edilir.
Gerçekliğin insan zihni tarafından algılanışı, yorumlanışı ve özümsenişidir. Aynı gerçekliğin üzerinde birden çok hakikat inşa edilebilir. Ne var ki, bunların doğruluğunun kıstası, gerçekliği ne ölçüde uyumlu olduklarıdır. Gerçeklik, hakikatin terazisidir. Hakikat ise, gerçekliğin anlaşılmasının anahtarıdır.
Bu girişi, AKP’nin “sansür yasasını” anlamlandırmak amacıyla yaptım. Zira karşımızda basitçe gerçekleri görünmez kılacak bir sansür yasası yok. Özel hedefi gerçekleri eğip bükmek, iktidar yanlısı bir hakikat rejimi kurmak olan bir yasa var.
AKP, iktidarının yarattığı ve artık taşınamaz gale gelen çelişkilerin üstünü, tüm topluma yönelik tutuklama tehdidiyle örtmeye çalışıyor. Gerçekliğin hakikate dönüşü sürecine, “dezenformasyon” kavramıyla ipotek koymaya çalışıyor. Buna göre, hükümetin zayıflıklarını, suçlarını, yolsuzluklarını vb. ortaya koyan her türlü bilgi “dezenformasyon”dur, bunları yaymak da suçtur. Oysa aynı yasaya göre muhalefeti hedefleyen her türlü dezenformasyon ise serbest bırakılmıştır. Zira bunlar, her ne kadar dezenformasyon olsalar da “milli güvenliği tehdit” etmedikleri için suç sayılmazlar! Oysa “Türkiye= AKP= Erdoğan” olduğuna göre; iktidarı rahatsız eden her türlü bilgi, “ulusal güvenliğe tehdit”tir ve böylece suçtur.
Örneğin; Amasra’da kömür madeninde grizu patlaması olur olmaz daha içeride kaç işçi kaldığı bile bilinmezken, “İletişim Başkanlığı” hemen bir açıklama yapıp, resmi açıklamalar dışında hiçbir bilgiye itibar edilmemesini buyurdu. Emniyet de madende işlenen iş cinayetiyle değil, bu yöndeki sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili hızlıca soruşturma başlattı! Kurulmak istenen hakikat rejimi ortadadır. Her türlü sorgulama, tartışma daha kaynağında kesilmeye çalışılıyor.
Oysa Amasra’da patlayan aslında AKP’nin sözde ekonomi modelinin ta kendisidir. Bu model, mevcut işletmelerin, çalışma saatleri artırılarak en üst kapasitede çalıştırılmasını öngörüyordu: “Yeter ki çarklar dönsün”! O Çarkların arasında ezilen işçilerin sesini kimse duymuyordu. Azami ihracat için azami enerjiye bunun için de azami kömüre ihtiyaç vardı.
Sayıştay raporlarında yer alan uyarılara kulak asan olmadı. Önlemler alınmadı. Bunun için sermaye harcanmadı. Amasra patlaması göz göre göre geldi. O yüzden de bir “iş kazası” değildir. Kader hiç değildir. Amasra maden katliamı, AKP’nin elinde devlet işletmelerinin de aşırı kar hırsıyla işletildiğinin, dolayısıyla devlet işletmelerinde de işçilerin can güvenliğinin kalmadığının en somut göstergesi oldu.
Soma maden katliamında, özel sektör ve “rödovans” (taşeron) sistemi suçlanmıştı. Devletin neden bu madeni bizzat işletmek yerine özel sektöre kiraladığı sorgulanmıştı. Oysa Amasra TTK işletmesinde görüyoruz ki, AKP’nin “yeni model”inde, devlet kapitalizmi ile özel sektör kapitalizmi arasındaki farklar kapanmaya yüz tutmuştur.
İşte, Amasra madenindeki grizu patlaması, bir gerçeklik olarak oradadır. İktidar bu gerçeğin üzerine kendi hakikatini giydiriyor. “Tedbirlerde eksik yoktu, kader böyleymiş” diyor. Kendi hakikatini devasa bir “Havuz Medyası” teşkilatıyla; yetmiyor RTÜK ve Basın İlan Kurumu’yla; o da yetmiyor binlerce personelli “İletişim Başkanlığı”yla halka dayatıyor. Bütün bunlar da yetmeyince, devreye kötü ünlü “29. Madde” giriyor. Açıkçası bu yasa, iktidarın gücünün değil, güçsüzlüğünün ürünüdür.
Hakikat mücadeleniz, daim olsun… Hiçbir sansür yasası, toplumun gerçeklere erişmesini ve onları yorumlayıp bilince çıkarmasını engelleyememiştir.