Tuğba Sivri
Gidik kızlar, “kaltak” cadılar, mağdur adamlar: Depp v. Heard
Gidik kız olmak, kafayı kırmak, kötücüllüğü sahiplenmek, “madem cadıyım alın size lanet” demek bazen tek seçenek olabiliyor. Sonunda yine kaybeden olmak olsa da kadınlar için bu müdanasızlık belki de iyidir, bir şeyi değiştirir, ne dersiniz?
David Fincher'ın Gone Girl'ünü (Kayıp Kız) ilk izlediğimde çok beğenmiştim. Sonra, bazı film ve dizileri tekrar tekrar izlemekten keyif alan biri olarak kendimi sık sık filmi izlerken buldum. Filmi izleyenler bilir, aslında çok tartışmalı bir anlatıya sahip, anti-feminizmle post-feminizm arasında gidip gelen ilginç bir yapım Gone Girl. Bir anti-kahraman olarak Amy, kadınları sürekli yalancı, manipülatif, şeytan, fettan, fitneci olarak kodlayan ataerkiye istediğini veriyor; kendisini aldatan eşine yalan, iftira, manipülasyon ve hatta cinayetle dolu bir intikam hazırlıyor.
Son zamanlarda Twitter'da "gidik kız" diye bir akım başladı. Gone Girl'ün "chicken translate" denilen türden bir çevirisi olan "gidik kız", aynı zamanda Türkçede "kafası gidik" gibi bir tabire de gönderme yapıyor. "Gidik kız filmleri" diye bir kategori bile oluştu. Fleabag, Frances Ha, Lady Bird, Euporia, daha eskilerden Girl Interrupted gibi film/diziler, başrollerindeki standart dışı kadınlarla "gidik kız filmleri" kategorisinde anılıyor artık.
Bu filmlerin temsil ettiği, Fleabag feminizmi olarak da anılan yeni bir tür feminizm var ki kadınların "yıkık", kaybeden, bazen "sürtük", bazen erkekler için birbirinin kuyusunu kazabilen, etik değerleri değişken karakterler de olabileceğini savunuyor. Aslında senelerdir erkeklerin sahiplendiği "kaybeden" ya da "serseri/bad boy" imajının biraz ters yüz edilmiş hali gibi.
Bu kötücüllüğü sahiplenen feminizm anlayışına, günün sonunda kadınlara zarar verdiği gerekçesiyle eleştirel yaklaşsam da kadınların "kötü" olsalar dahi istismar edilemeyeceklerini, makbul kurban olmak zorunda olmadığımızı hatırlatması açısından bir anlamda işlevsel de buluyorum.
Hayır, böyle temsiller olmasa da erkek egemen zihniyet kadınları böyle kodlamaya devam ediyor. Öyleyse neden kadınlara “eh, ben de bir yerde zıvanadan çıkayım canım” dedirtecek bir özdeşleşim sahası açmayalım ki?
DEPP V. HEARD: CADIYI YAKALIM
Geçtiğimiz hafta Netflix’te yayınlanan Depp v. Heard belgeseli, son yılların en çok konuşulan ve en medyatik davasını konu ediniyor. Johnny Depp’in, eski eşi Amber Heard’e açtığı hakaret davası, Heard’ün Depp’i ev içi şiddet failliğiyle suçladığı bir gazete yazısına dayanıyor.
2018’de Washington Post’ta yayınlanan yazıda Heard, Depp’in adını anmasa da tacize maruz kaldığını belirtiyor ve bu noktada Me Too hareketinin bir figürü olarak öne çıkıyor.
Bu dava, Fincher’ın Gone Girl’üyle paralellikler içerdiği için yazının girişinde uzun uzun “gidik kız” açıklaması yaptım. Filmde kadınların nasıl yalan söyleyebileceği, medyanın davaları nasıl etkilediği vs. tamamen anti-feminist bir bakışla anlatılsa da aslında kendini yalnızca cinsel obje ve “ideal bebek” olarak gören erkeklere karşı kendisi olma cüretini gösteren ve onlardan kanlı bir intikam alan Amy’yi görüyoruz.
Medya ondan yana, yalan söylediğini biliyoruz, kadınların nasıl da kolay iftira atabileceklerini izliyoruz. Filmin anti-feminist bu tarafı, gerçek hayatla öyle kolay çürütülüyor ki Amy’ye hak vermemek; “kafa kız” olmayı reddedişini kutlamamak mümkün değil. Kaldı ki Amy’nin ilk intikam planı kendini öldürmekle sona erecekti, en kötücül kadının hayal dünyası bile kendini yok etmeye varıyor yani.
Filmin aksine, gerçekte kadınlar mağdur görünmek için böyle ayrıntılı planlar yapmıyorlar çünkü zaten bir şekilde göz ardı ettikleri istismar örneklerini görmezden gelmeyi bırakınca bile yeterince “mağdurlar”.
Amber Heard, uyuşturucu bağımlısı, şiddete meyli defalarca kanıtlanmış, kendinden 20 yaş büyük ve çok daha ünlü, nüfuzlu bir adamla birlikte olmanın, ona aşık olmanın bedelini aylarca alay konusu edilerek, tehditler ve tacizlere maruz kalarak ödedi. Üstüne bu durum bir de “Me Too bitmiştir, kadınlar iftiracı, yalan söylüyorsunuz” şeklindeki ataerkil yalana bahane edildi.
ATAERKİL DÜNYADA “KÖTÜ KADIN” OLMAK
Heard, bütün süreç boyunca yalan söylemiş olsa bile –ki ortada kanıtlar da vardı- daha davanın başından itibaren suçlu ilan edilmişti zaten. Depp’in davanın medyaya açık olmasını istemesi, Heard’ü mizojinist internet fenomenlerinin ekmek kapısı haline getirdi.
Söylediği her şey itibarsızlaştırıldı, mimiklerinden ağlayışına kadar her şeyi internet meme’i haline getirildi. Medyaya açık davada tecavüze uğradığını anlatmak zorunda kalan Heard’ün bu anlatısı, mizojinist erkeklerin fantezisi haline geldi. Hatta tecavüze uğradığını belirttiği nesne internette “seks oyuncağı” olarak satılmaya başlandı.
Yani işler Amy’nin kurguladığı gibi gitmedi. İşler genelde “kötücül zekâya sahip” kadınların kurguladığı şekilde gitmez. Çünkü ne kadar kötü, yalancı, manipülatif ,“kaltak” olursanız olun yargısından devletine kurumsallaşmış ataerkiyi alt edemezsiniz. (Burada ironi yaptığımı belirtmeme gerek olmadığını düşünsem de tedirgin olmadım değil, yine de not düşmüş olayım). Amber Heard de yaşadığı onca istismara ve şiddete rağmen “cadı” olmaktan kaçamadı.
Davada Depp’in arkadaşıyla mesajlaşmalarında “Amber’ı yakalım. Onu yakmadan önce boğalım. Öldüğünden emin olmak için yanmış cesedini s*keceğim” ifadelerini kullanması “kara mizah” olarak yorumlandı. Bir erkeğin, âşık olduğunu iddia ettiği kadın hakkında tecavüz ve cinayet arzusunu ifade etmesi “normal” karşılandı.
Çocukluğundan itibaren uyuşturucu bağımlılığı olduğunu itiraf ettiğindeyse “ne kadar dürüst, daha da sempatik görünüyor” denildi. Oysa Heard’ün çocukken istismar ve şiddet dolu bir ailede büyümesi, uyuşturucu bağımlısı ebeveynleri nedeniyle böyle insanlara karşı ilgisinin olması, hatta Depp’in şiddet dolu davranışlarını kameraya alarak belgelemesi hiçbir sempati uyandırmadığı gibi “cadılığının” birer kanıtı olarak okundu. Belgelemeseydi yalancı olacakken, fotoğrafları çektiği için şeytan oldu.
Amber Heard, “gidik kızların” en iyi örneği olabilir. Genç, “tehlikeli derecede güzel”, zeki, sanat ve edebiyattan anlayan “kafa kızken”, şiddete uğrayıp buna karşı geldiğinde “cadı” oldu. Ne yaparsa yapsın makbul olamayacaktı. Uğradığı cinsel şiddet bile fantezi malzemesi yapıldı. Çünkü biz, “erkeklerin de ev içi şiddete uğradığı”, cinsiyetsiz bir dünyada yaşamıyoruz.
Biz kadın düşmanı, erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada kadınlar, en “makul mağdur” olduklarında bile bir şekilde cadılaştırılıyorlar. Gidik kız olmak, kafayı kırmak, kötücüllüğü sahiplenmek, “madem cadıyım alın size lanet” demek bazen tek seçenek olabiliyor. Sonunda yine kaybeden olmak olsa da kadınlar için bu müdanasızlık belki de iyidir, bir şeyi değiştirir, ne dersiniz?