İrfan Aktan
Gökyüzünde bir anıt: Madımak Hafıza Merkezi
İnsanlığın televizyon ekranlarından canlı olarak izlediği ilk savaş 17 Ocak 1991 tarihli “Çöl Fırtınası” lakaplı askeri harekâttı. Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesiyle zemin bulan Birinci Körfez Savaşı’nda otuz bini aşkın Iraklı öldürüldüğü halde savaşın, katliamın acısı TV ekranlarında seyirlik bir filme dönüştürüldü.
Ölenin de öldürenin de anonimleştirildiği buna benzer büyük trajediler, TV canlı yayınlarında seyirlik bir malzeme haline getirildiği için hiçbir zaman insanlığın kalbinde hak ettiği acıyı yaratamıyor. Haliyle “insanlığın ortak vicdanı” denen mefhum giderek daha da örseleniyor. Epeydir canlı yayınlarda gördüğümüz savaşların dilden dile, kitaptan kitaba aktarılanlar kadar insan zihninde yer bulamadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Her şey gibi savaşlar da tüm insanlığın gözleri önünde olup bitiyor ve yeni savaşlar öncekileri unutturmanın da savaşına dönüşüyor.
Parçalanmış beden, yerle bir olmuş ev, etrafa savrulmuş oyuncak bebek, yavrusuna sarılmış anne gibi insanlığın zihninde yer etmiş veya ettirilmiş ortak savaş imgelerinden bile (ki bunlar da savaşın yarattığı devasa felaketi gizlemenin başka bir yöntemi) arındırılmış bu seyirlik filmler savaş aktörleri açısından karşılarında ciddi bir dünya kamuoyu tepkisi oluşmasını engellemenin en pratik yollarından biri.
Körfez Savaşı’nda olduğu gibi ABD öncülüğündeki emperyalist güçler büyük bir katliama girişirken tüm insanlığı manipüle edebilmiş, savaşı seyirlik bir malzemeye dönüştürmüştü. (ABD daha sonra 11 Eylül 2001’de olduğu gibi kendisine yönelik saldırılarda da bu yöntemi uygulayacaktı). O zamana kadar hep dramatik hikâyelerin etrafında kurgulanmış savaş filmlerini izleyegelmiş insanlık, ilk defa yaşanan bir savaşı canlı ama kansız olarak izlemenin “ayrıcalığını” yaşayarak seyircileştirilmişti. Böylece insanlığın hafızası da anı geçici olarak kaydeden, üstüne yeni bir kayıt yapıldığında geçmişin büyük ölçüde silindiği dar bir alana hapsedilmeye başlandı.
Bu sadece savaşlar, devletlerin büyük suçları için değil, toplumların iç savaşları, güruhların linçlerinde veya devlet elinin olduğu “doğal afetlerde” de böyle. Daha dün yaşadığımız Şubat 2023 depremi sanki hiç olmamış gibi; depremi yaşayanların trajedisi de, depremi yaşama korkusu da silinip gitti hafızalardan.
Oysa insan hafızasıyla insandır. “İnsanlığın ortak vicdanı” diye bir şey varsa, o da ancak hafıza sayesinden var olur. Hafızası elinden alınmış insanlık hesaplaşma mücadelesini de kaybetmiş sayılır.
AKP’nin en büyük keşiflerinden biri, topluma hafızayı yitirtince devasa bir boşluğun elde edildiği ve bu boşluğun da istendiği gibi doldurulabildiğiydi.
AKP’nin bu keşfini çok az kişi-kesim farketti ve irili-ufaklı bazı direnç alanları oluşturdu. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi bu alanda en yoğun çaba sarfeden ve kurumsallaşan derneklerden biri oldu. Sanat alanında, Diyarbakır sergisi çok tepki görse de Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası , 12 Eylül’de işlenen suçları kayıt altına alan Bellek Müzesi gibi çalışmalar da bu farkındalığı artıran çalışmalardı. Elbette hakkını yemeyelim ki devletin, iktidarların unutturma çabalarına karşı bitmek bilmez bir dirençle kitaplar yazılıyor, belgeseller çekiliyor, dernekler, inisiyatifler kuruluyor ve biz gazeteciler durmaksızın yazıyoruz. Ama bunlar da kolektif bir hafızaya dönüşmediği sürece sabun köpüğü misali yitip gidiyor.
Oysa hafıza çalışması belli bir toplumsal ve siyasal gücü arkasına aldığı zaman sonuç yaratıcı olabiliyor. Şimdi ve nihayet o çalışmalardan biri daha önümüzde duruyor.
Yakın zamanda Sivas-Madımak Katliamı’nı unutturmamak için Madımak Hafıza Merkezi oluşturuldu.
2 Temmuz 1993’te Sivas’taki Madımak Oteli’nde gün boyunca devam eden toplu linç ve 33 kişinin öldürülmesiyle son bulan katliamı hepimiz “canlı” izlemiştik. O günü hafızasına kazıyanlar her yıl 2 Temmuz’da tekrar o acıyı hissetse de, yeni kuşaklar açısından durum maalesef böyle değil.
Madımak’ın yarattığı travma, katliamı TV ekranlarından izleyenler açısından Körfez Savaşı’ndan çok daha derin, çok daha sarsıcı, çok daha çarpıcıydı elbette. Çünkü ölenin de öldürenin de anonimleşmesi imkânsızdı. Zira herkes tanıdıktı. O gün yapılan katliamın faillerini herkes biliyor, tanıyordu.
Fakat devlet katliamı da, failleri de, mağdurları da zamana yayarak unutturmak için elinden geleni ardına koymadı. Katliamdan hemen sonra Madımak Oteli’nin alt katı et lokantasına dönüştürüldü. Alevilerin, sosyalistlerin, demokratların, aydınların Madımak Oteli’nin “Utanç Müzesi” yapılması talebi ısrarla reddedildi ve 2011 yılında Madımak ismi de silinerek otel “Sivas İl Özel İdaresi Bilim ve Kültür Merkezi” yapıldı.
Madımak’ı tamamen unutturamayan devlet, her yıl anmaları yasaklamakla, binbir zorluk ve engel çıkarmakla yetinmedi, katliamın anısına yapılan anıta bile katliama gelen iki saldırganın ismini yazdırdı. Katliam anıtına katliamın faillerinin ismini yazdırmak kadar AKP’nin, devletin pozisyonunu daha çarpıcı anlatan çok az örnek var. Bu iki isim, katliamda yakınlarını kaybedenlerin ve bir bütün olarak Alevilerin önüne sinsice konmuş bir devlet testi gibiydi. Bu iki ismi anıttın sildirmek için bile 9 koca yıl mücadele etmek gerekti.
2 Temmuz 1993’ten beri Madımak Katliamı’nda yakınlarını, dostlarını, sevdiklerini, şairlerini, sanatçılarını, yazarlarını kaybedenlerle zamanında katliamı seyre dalan devlet arasında büyük bir hafıza mücadelesi sürüyor. Bu mücadelenin herhangi bir noktada, tarih anında bırakılması söz konusu görünmüyor. Zira Madımak tarih boyunca “yobazlar eliyle” Alevilere yapılanlarda devlet parmağının en net görüldüğü katliamlardan biriydi. Madımak hafızalardan silindiği, katledilen otuz üç kişi unutulduğu anda, tarih boyunca Alevilere yapılan zulümler, pogromlar, katliamlar, aşağılamalar anonimleşecek.
Devlet ve ona sırtını yaslamış olan yobazların baskıları, saldırıları nedeniyle Avrupa’ya kaçmış Alevilerin de yoğun çabası sonucu Madımak Katliamı’yla ilgili hafızanın diri tutulması konusunda istikrarlı bir emek harcanıyor.
Bu emeğin çok etkileyici bir örneği yakın zamanda nihayet internet ortamında, Madımak Katliamı Hafıza Merkezi adıyla somutlaştı. Eylem Şen’in koordinatörlüğünde, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu tarafından hazırlanan madimak.org web sitesi geçtiğimiz ay yayına girdi ama ileriki zamanlarda içeriği çok daha kapsamlı hale getirilecek.
Mevcut içerikte otuz üç canın biyografileri, kısa yaşamöyküleri dâhil devasa bir tarih bilgisi yer alıyor ama katliamda hayatını kaybeden otuz üç kişiyle ilgili tek tek “odalar” da önümüzdeki aylarda yayınlanmaya başlanacak. Böylece devletin “artık yok” dediği Madımak Oteli sanal ortamda tekrar “canlandırılacak”; otelin 33 ayrı odasında, katledilen canların özel eşyaları, anıları, arkalarında bıraktıkları sergilenecek. Siteye girenler odaları tek tek gezip sanal bir ortamda da olsa o canlara dokunacak. Katliamla ilgili yazılmış onlarca makale, kitap, tez, inceleme, rapor, hukuki evrak, belgeselin derlendiği çalışmada sözlü tarih görüşmeleri, röportajlar dışında sanal bir müzenin de oluşturulması belki de Türkiye’deki hafıza çalışmaları için bir ilk olacak.
Bu etkileyici web sitesini oluşturanlar, “katliamın 30. yıl dönümünde, Dijital Kütüphane, Sanal Müze, Web Belgesel, Sözlü Tarih Görüşmeleri ve Röportajlardan oluşan Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Web Portalı ile gökyüzüne bir anıt diyoruz” diyor.
O anıtta ismi her daim olacak otuz üç canı unutmamakla yetinmemeli, adaletin sağlanması için mücadele devam etmeli ve katliamların, pogromların, linçlerin her biri için ayrı ayrı bu tür çalışmalara girişmeli…
Madımak’ta yakılarak katledilen Koray Kaya, Menekşe Kaya, Belkıs Çakır, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Sehergül Ateş, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Gülender Akça, Gülsün Karababa, Handan Metin, İnci Türk, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Carina Thuijs, Edibe Ağbaba Sulari, Ahmet Özyurt, Asaf Koçak, Asım Bezirci, Behçet Aysan, Erdal Ayrancı, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Metin Altıok, Muammer Çiçek, Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu, Murat Gündüz, Nesimi Çimen, Sait Metin, Serkan Doğan, Serpil Canik ve Uğur Kaynar’ın anısına…