“Gözükmek” de mi yanlış değil?

Peyami Safa, Ali Ekrem’in şöyle “atarlandığını” aktarıyor: 'Peyâmi, oğlum, Peyââmî… gözükmek demezler görünmek derler. Gözükmek Ermeni Türkçesidir.'

Fesahat meraklılarının kulaktan dolma bilgiyle mahkûm ettikleri kelimelerden biri “gözükmek”ti. Neye binaen yanlış dedikleri aklımdan çıkmıştı. Çeşitli ortamlarda üstünün çizildiğini bildiğim gibi, eş dosttan “Ya gözükmek yanlış mı?” diye soran da olurdu. Ben de taşra ağzına özgü sayıldığı için dışlandığını düşünür söylerdim. Geçende başka bir şey ararken rastladım; Peyami Safa, Ali Ekrem’in şöyle “atarlandığını” aktarıyor: “Peyâmi, oğlum, Peyââmî… gözükmek demezler görünmek derler. Gözükmek Ermeni Türkçesidir.” (Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, 1990, s. 134; yazının ilk yayınlanma tarihi: 1943.) Kimdir Ali Ekrem Bolayır? Namık Kemal’in oğlu, yani sırf bu sıfatıyla bile belli bir kuşağa etki etmiş olduğu tahmin edilebilecek biri.

Peyami Safa aktarınca ırkçı denebilecek bir tını kazanmış olsa da, Ali Ekrem’in kendisi muhtemelen başka bir saikle yakıştırıyordu Ermeni mensubiyetini. Hani örneğin kelimesinin Ermenice kökenli olduğunu iddia edip (ki yanlıştı bu da) “mesela” yerine kullanılmasına karşı çıkanlarınki gibi bir itiraz değildir onunki. O dönemde daha çok Türkçeyi ikinci dil olarak konuşanların kullandığını, bu yüzden de onların ağzına yakıştığını, birinci dil olarak konuşanların kullanmaması gerektiğini söylemek istemiş gibidir. Hoş, bu da kabul edilebilecek bir şey değil ya, yine de Safa’nın okurlarının bir kısmının anladığından başka bir şeyi kastetmiş olabileceğini vurgulamak gerek. (Burada bir parantez açıp şunu ekleyeyim: İmparatorlukta çoğu insan çokdilliydi, bu durum yönetilenlere özgü de değildi; sözgelimi Prusya’ya elçi olarak gönderilmiş Giritli Ali Aziz Efendi şarkiyatçı von Diez ile yazışmasının bir aşamasında öyle icap edince Rumca bir metin yazmıştır.) Gözükmek’i mahkûm eden başka yazarlar var mı, nerede ne yazmışlar, bilmiyorum. Belki bundan sonra çıkar karşıma. Ama Safa’nın dil kavgası dolayısıyla ne yazık ki çok okunduğunu tahmin edebileceğimiz bu kitabının nice olumsuz etkisinden biri olarak gözükmek fiili de bir şekilde “yanlış!” diye yaftalanmış olmalı ve okumuşlar (öğretmenler, dergi ve zamanla kitap editörleri) karşılarına çıktıkça üstünü çizip “görünmek” (ya da başka bir alternatifini) yazmış olmalılar.

Peki yanlış mı gözükmek fiili? Değil efendim, değil: Birikmek yanlış mı ki gözükmek yanlış olsun? Bu iki kelime aynı isimden fiil yapma ekiyle kurulmuş. İlkini yadırgamadan, yeri geldikçe zevkle kullandığımıza göre ikincisini de kullanabilmeliydik, kullanabilmeliyiz. Ağızlarda aynı ekle yapılmış başka kelimeler de var: karıkmak (geçici kar körlüğüne uğramak; şaşırmak, telaşlanmak), darıkmak (sıkışmak, darlanmak, telaşlanmak) gibi. Belki Ali Ekrem’in “Ermeni Türkçesi” demesinin nedeni de buydu: Kamu görevlisi değillerse Ermenilerin öğrenip konuştuğu Türkçe büyük ölçüde konuşma diliydi herhalde. İstanbul Türkçesinde unutulmuş ama Ermenicede kullanılmış, belki hâlâ kullanılan kelimeler bile vardır.

Kelimeye yanlış diyenlerin bilmediği ya da göz ardı ettiği şeylerden biri Türkçenin eski anıtlarında geçtiğidir. Örneğin Dede Korkut Kitabı’nda Banu Çiçek (yani Çiçek Kız), kendisini görüp tanışmaya gelmiş Bamsı Beyrek’ten kimliğini saklarken şöyle der: “Ol kız öyle kız değildir ki sana gözüke” (O kız sana kendini gösterecek kızlardan değildir – bir bakıma “Ben senin bildiğin kızlardan değilim”in eski biçimi).

Kelimenin Türkiye Türkçesinde ne kadar yaygın kullanıldığına dair Tietze’de ve Tarama Sözlüğü’nde 14. yüzyıldan 20. yüzyıla epey örnek var. Dil-içi çeviri istemeyecek bir-iki örnek vereyim: “Kral gördi, Hondgâr yanında leşker [asker] az gözükdi gözine.” Şu da Özel’vari bir 15. yüzyıl beyti: “Yürüsem toz kopardı yeryüzünden / Güneş gözükmez ayağım tozundan.” Şunu da ben Zenânnâme’de (19. yüzyıl başları) not etmişim: “Başla ey hâme-i gûyâ suhâne [Başla ey konuşan kalemim söze] / Sana bol kafiye gözükdü yine.”

Şemsettin Sami Kamus-i Türkî’de kelimenin anlamlarına dair şöyle bir ayrım yapıyor: “1. Göze çarpmak, görünmek, zâhir ve mer’î olmak: ‘Dağın eteğindeki köy buradan iyi gözüküyor’... 2. Kendisini göstermek, çıkmak, kaçmamak: ‘O kız elimde büyüdüğü için bana gözüküyor.’” Bu ikinci anlama Dede Korkut’tan aldığımız örnekte de rastlamıştık, bugün tarihsel sebeplerle kaybolduğunu düşünebiliriz.

Birinci anlama 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başından da epey bir örnek bulmak mümkün, sözgelimi fesahate ve belagate pek düşkün Cenap Şahabettin çekinmeden kullanmış: “İttihad idaresi nâs içinde yuvalanmıştı. İtilaf idaresi ahali ile kâfi derecede temas edemedi. Sürümüzden ayrılmış gibi gözüküyordu, sürü ise kendisinden ayrılanı sevmez.” (“Felsefe-i İttihad ve Felsefe-i İtilaf”, Peyam, 20 Mayıs 1921)

Sıklık bilgisine bakacak olursak 1945-50 arasında 1 milyonda 41 kere geçiyorken, 1995-2000 arasında 73 kez geçtiği saptanmış. Bir başka deyişle, Ali Ekrem’in, Peyami Safa’nın, onlardan etkilenenlerin karşı çıkışlarına rağmen kullanım sıklığı azalmamış, artmış.

Peki birtakım çevrelerde bir dönem için kelimenin üstü çizildi de iyi mi oldu? Bazen çeviride (mesela İng. appear gibi fiiller için) görünmek, belirmek, belirivermek yerine veya yanı sıra kullanmak istiyoruz da ah ah diyerek kullanamıyoruz – ya da el altından, sınırdan kaçak mal sokar gibi kullanıyoruz. Bu tür mesnetsiz “yanlış!” iddialarına kanıp uygulanan gereksiz boykotları, ambargoları artık bir yana bıraksak? Kullanıla kullanıla gelişecek nüansları da kazanım hanemize yazsak? Olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi