gülme komşuna!

siyaset akıl işi tabii fakat bunu akıl verme olarak yorumlayınca insan erdoğanistan sınırları içinden barzanistan’a dudak bükecek hale gelebiliyor.

türkiye’den yükselen sağlı sollu bütün uyarılara rağmen, güney kürdistan’da referandum gerçekleşti. türkiyeliler ve özellikle türkiye solu olarak, hayatımıza doğrudan etkisi olmayacak her şey gibi, bu konuyu da iştahla tartıştığımızı söylesem umarım gücenmezsiniz. bu tartışmaların bizzat biz türkiyelilerle ilgili birçok şeyi ortaya serdiği fikrine katılmamak mümkün değil.

tartışmalar sırasında, güney kürdistan referandumunun karşısında duranların milliyetçi, ırkçı reflekslerle hareket ettiği iddiası itibar gördü; fikirden çok refleksle hareket edildiğine katılmakla birlikte bütün meselenin bundan –yani türk olmanın avantajlarına yaslanmaktan- ibaret olduğunu düşünmüyorum. ve bu yaklaşımın zaman zaman tartışma imkânını ortadan kaldıracak şekilde kullanıldığına inanıyorum. bu vesileyle şuna değinmek isterim; abd sosyal bilimlerinden ödünç alınan ve türklerle beyazlar, kürtlerle siyahlar arasında benzerlikler kurarak ilerleyen tespitleri gerçekçi bulmuyorum çünkü neredeyse evrenselleşmiş denebilecek bir kölecilik tarihine ve biyolojik farka dayanan amerikan ırkçılığı, sömürgeciliğin sonuçlarından çok farklı. bu noktada maalesef akademinin yönelimleri belirleyici oluyor; oysa filistin/israil –ve neyse ki fanon sayesinde hak ettiği ilgiyi gören- cezayir/fransa çok daha isabetli örnekler, bence.

diğer yandan şuna da işaret etmekte yarar var; solcu gibi, solcu olarak ya da soldan düşünmek artık, iki kutuplu dünya sırasında olduğu kadar lanetli bir şey değil; solla sağ yer falan değiştirmedi tabii ama "solcu" görünümlü fikirlerle pekala sistemin –hatta siyasal sistemin- parçası olmak mümkün; tamam, hafızası biraz zayıf bir toplumuz ama mesela tayyip erdoğan’ın dsip’e teşekkür etmesinin üzerinden, unutacak kadar çok zaman geçmedi değil mi? öte yandan, siyaseti uluslar ve ulus-devletler değil, sınıf üzerinden düşünmek gerçekten çok önemli ve değerli ama burada ilk hesaplaşılacak ve uzaklaşılacak muhakkak ki insanın kendi ulusu ve kendi ulus-devleti.

şunu da ifade edeyim; en azından kendi ömrüm, başka birçok şeyin yanı sıra, dağınık denebilecek görüşleri olan bir solcunun bunları "sınıf" etrafında toparlayıvermesi için, ona –teşbihte hata olmaz; vampire sarımsak gösterircesine- kadın ya da kürt demenin yeterli olduğunu tecrübe etmekle geçti.

bu da anlaşılır bir durum, tek bir devrimci süreçle sadece ücretli emeğin kurtuluşunu değil, –farklı toplumsal kategorileri ve ilişkileri de kapsayacak şekilde- evrensel bir kurtuluş fikrini benimseyen, bunun da kendi öncülüğünde olmasını hedefleyen bir hareketin farklı toplumsal kategorilerin kendi kurtuluş süreçlerini örmelerine mesafeli olması mantıksız değil. fakat gelin görün ki, bu aşamayı geçtik, bu süreçleri ören ördü. bu noktadan sonraki tepkiler, ağırlıklı olarak refleks!

o yüzden, ulus’la ilgili bir konu görür görmez, lenin’e ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkıyla ilgili tartışmalara referans vermek de mantıklı değil bence. birlikte siyaset üretmeye, tartışmaya çalıştığımız kesimin ancak çok küçük bir kısmı sosyalist olduğu ve onların da pek azı kendisini leninist olarak tanımladığı için değil sadece. en az bunun kadar önemli olan nokta, lenin’in, komünistlerin –ya da sosyal demokrasinin- ulusal hareketlerden daha güçlü, daha belirleyici olduğu bir andan söz ediyor olması. bunun bugünkü gerçekliğimizle nasıl bir benzerliği var? bütün bunları aklımızın bir köşesinde tutarak, şu soruya cevap aramak istiyorum; bir konuda görüş belirtmek, bir gelişmenin yanında ya da karşısında olmak siyasal bir adım mıdır? arkadaşlar arasında, sosyal medyada her konuda sohbet edebiliriz tabii ama türkiyeli bir grubun/partinin güney kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna karşı çıkması ya da desteklemesi nasıl bir sonuç doğurur ya da herhangi bir sonuç doğurur mu? engelleyemeyeceğiniz, etkileyemeyeceğiniz bir gelişmenin sonuçlarını öngörmek ve bunun sonuçlar için hazırlık yapmak daha mantıklı, işlevli ve politik değil mi?

nitekim referanduma yönelik eleştirilerin tezkereye yönelik tutumdan daha yüksek sesle dillendirilmiş olması bu siyaset tarzının bir sonucu ve kabul edilebilir değil. siyaset akıl işi tabii fakat bunu akıl verme olarak yorumlayınca insan erdoğanistan sınırları içinden barzanistan’a dudak bükecek hale gelebiliyor.

Türkiye erdoğan ayşe düzkan seçim Barzani IKBY