Doğan Özgüden
Güneş çocuklarının 45 yıllık kavgası…
Dünyada ve ülkemizde bir haftadır yine bir dizi şoke edici olaylar yaşandı… Edepsizliğin ve saldırganlığın bu kadarı nadirattandır… Sultan Tayyip’in Beyaz Saray çıkartmasından dönerken uçakta hizaya dizdiği yandaş gazetecilere Trump’ı ve asi senatörleri hizaya getirmiş olmakla şişinmesinin üstünden beş gün bile geçmemişti…
Mussolini’nin ünlü hariciye vekili Kont Ciano özentili dışişleri bakanı Çavuşoğlu, ABD ve Rusya verdikleri sözü tutmadığı için sokranarak, islamist çetelerle takviyeli Türk Ordusu’nun Suriye Kürdistanı’ndaki kıyım ve tehcir operasyonunu genişletebileceğini açıkladı.
Kürtlere açıkça ihanet edip işgale yeşil ışık yakan ABD ve Rusya bile panikte… Avrupa ülkeleri gibi onlar da Tayyip’in operasyonundan sonra IŞİD’in toparlanıp yeniden tehdit oluşturmaya başladığından yakınıyorlar.
Türk Ordusu ve islamist takviyelerinin şu ana kadar girebildiği yerlerde işledikleri cürümler nedeniyle her yerde protestolar yükseliyor… O denli ki, Defend Rojava çatısı altında bir araya gelen farklı parça ve görüşteki 36 Kürdistanlı parti ve kurum dünya çapında direniş yürüyüşleri organize etme kararı aldı, Türk turizmini ve mallarını boykot etme kampanyası açtı.
Tayyip terörü sadece Rojava’da mı? Türkiye’de Kürt ulusuna karşı on yıllardır ardı arkası kesilmeyen devlet terörü, son seçimlerde HDP’nin sadece Kürt illerinde belediye yönetimlerini yeniden üstlenmekle kalmayıp Batı metropollerinde de AKP yönetimlerini yıkmasının intikamını almak için azgınca sürdürülüyor.
17 Kasım tarihli Evrensel manşetten açıkladı: Geçen hafta dört belediyeye daha kayyum atanmasıyla el konulan belediye sayısı 24’e çıktı, 42 belediye daha ciddi tehdit altında. Bunun bir başka sayısal ifadesi: Şu ana kadar tam 2 milyon seçmenin iradesi gasp edilmiş durumda…
Ya diğer muhaliflere karşı tüm acımasızlığıyla sürdürülen devlet terörü… Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun (TGDP) isimlerini ve bulundukları hapishaneleri de belirterek açıkladığına göre 13 Kasım 2019 tarihi itibariyle 30’u imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere tam 196 gazeteci mahkûm ya da tutuklu olarak zindanlarda çile doldurmakta…
Ya sürgündekiler? Bilgisayarda bu yazıyı yazarken yan taraftaki e-mail penceresine alarm verici bir duyuru düştü… Ulm Demokrasi Platformu "Türk devleti, Türkiye'ye girişlerinde gözaltına alma, tutuklama, yurtdışı yasağı koyma, para cezaları gibi yaptırımlar uygulayarak göçmen emekçileri korkutmaya devam ediyor. Saray faşizmi bununla da yetinmeyerek yaşadıkları ülkelerde katıldıkları demokratik miting ve yürüyüşleri suç, üyesi ve taraftarı oldukları HDP ve HDK gibi parti ve dernekleri yasadışı, sosyal medya paylaşımlarını ‘terör’ propagandası gibi gösterip ‘Elimizdeki listede senin de adın var’ diyerek muhalif göçmenleri yıldırmaya çalışıyor" diyor, bu yurt dışı terörünü protesto için 24 Kasım’da herkesi bir halk toplantısına çağırıyor.
Bu koşullarda "Meclis’ten çekileceği" söylentileri nedeniyle tüm gözlerin çevrildiği HDP’nin Ankara’daki toplantısından mücadele kararlılığını bir kez daha vurgulayan tarihi bir karar çıktı: "Türkiye halklarının AKP-MHP sultasından kurtulması için ‘erken seçim’ diyoruz. Bu bir meydan okuma çağrısıdır. Buradan hodri meydan diyoruz! Bütün muhalefeti bu erken seçim talebinin etrafında birleşmeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz."
Akşam Brüksel’de kuruluşunun 45. yıldönümünü kutladığımız Güneş Atöyeleri’nde bir arayan geldiğimiz Belçikalı, Asuri, Ermeni, Kürt, Türk ve daha birçok milliyetten dostlarımızla konuştuğumuz, dertleştiğimiz konuların başında Tayyip faşizminin yurt içi ve yurt dışı terörü, ona karşı HDP’nin başını çektiği yeni direniş atılımının yurt dışında nasıl destekleneceği geliyordu.
Aralarında yarım yüzyıla yakındır sürgünde birlikte mücadele verdiğimiz, Tayyip’in jurnal ajansı SETA raporlarıyla birlikte hedef gösterildiğimiz dostlarımız olduğu gibi, Güneş Atölyeleri kurulduğunda henüz doğmamış, 12 Mart ve 12 Eylül terörlerini hiç yaşamamış, ama bugün Tayyip terörüne boy hedefi olan genç dostlarımız da vardı.
Güneş Atölyeleri’nin doğuşu, Türkiye ile birlikte üç Avrupa ülkesinin, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ın da faşist diktatörlükler altında bulunduğu bir döneme rastlar. O dönemde bu ülkelerin anti-faşist direnişçileriyle sürekli eylem birliği ve dayanışma içindeydik. Ne ki, bu üç ülkede de kısa bir süre sonra faşist yönetimler çöktü, İspanya, Portekiz ve Yunanistan Avrupa Birliği’ne üye oldu. Ama Türkiye, üzerinden 45 yıl geçtikten sonra bu kez de İslamcı faşizmin pençesinde…
12 Mart’ın ardından başlayan sürgünümüzün ilk üç yılı, 1971’den 1973’e kadar, Demokratik Direniş’in Belçika, Hollanda, Almanya ve Fransa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde örgütlenmesi, cunta yönetiminin kirli yüzünü teşhir etme mücadelesiyle geçmişti.
Legale çıktıktan sonra Türkiye gerçeklerini dünya kamuoyuna çeşitli dillerde sistemli bir şekilde duyurmak üzere 1 Mayıs 1974’te, Avrupa’nın başkenti Brüksel’de bir enformasyon ve dokümantasyon merkezi olarak İnfo-Türk’ü kurmuştuk. İnfo-Türk’ün haber bültenlerinin ve Türkiye’de basımı hâlâ yasak olan kitapların Belçika’da yayınlanmasını finanse etmek amacıyla piyasaya da iş yapacak bir dizgi, mizanpaj, grafik ve baskı atölyesi kurmuştuk. Ben bülten ve kitapların metinlerini Türkçe döner kafalı bir IBM dizgi makinesinde yazıyor, ardından iki üç kez elden geçirerek satırların tamamını sona blok hale getirip mizanpaj ve baskı için İnci’ye veriyordum. Atölyenin tüm teknik yükü, baskı ve cilt dahil, İnci’nin sırtındaydı.
TC Büyükelçiliği’nin bizi "tehlikeli kişiler" diye jurnallemesi yüzünden Belçika Yabancılar Polisi’nin oturma ve çalışma izni vermeyi üç yıl boyunca reddetmesine rağmen BM mültecisi sıfatıyla bu çalışmayı ısrarla sürdürdük.
1976 yılında Türkiye’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin Avrupa’da örgütlenmesi ve sesinin çeşitli dillerde dünya kamuoyuna duyurulması, 12 Eylül darbesinden sonra parti liderlerinin Avrupa’ya iltica etmelerinin sağlanması, sadece partililere değil, cunta karşıtı tüm güçlere açık Demokrasi İçin Birlik örgütünün kurulması da bu alt yapı sayesinde sağlandı.
Darbeden sonra Evren cuntasına karşı Avrupa başkentinde ilk kitlesel protesto gösterisi de Demokrasi İçin Birlik tarafından örgütlendi.
Belçika’daki Türkiyeli göçmen işçilerin üye bulundukları iki büyük sendikanın, FGTB ve CSC’nin Türkçe gazeteleriyle Belçika, Hollanda ve Fransa’daki ilerici göçmen örgütlerinin gazete ve bildirilerinin de hazırlandığı dizgi, mizanpaj, grafik ve baskı atölyemizdir ki, daha sonra büyük bir çeşitlilik kazanacak olan Güneş Atölyeleri’nin çekirdeğini oluşturdu.
Siyasal mücadelemiz sadece Türkiye ile de sınırlı kalmadı. Belçika’daki yabancı kökenli emekçilerin ve ailelerin eşit haklara sahip olması, siyasal planda da seçme ve seçilme hakkı kazanmaları için tüm ilerici göçmen örgütlerinin ortaklaşa başlattıkları kampanyada hep aktif olarak yer aldık.
Anti-faşist mücadelemiz devam ederken, aynı zamanda Brüksel okullarında Türkiyeli çocuklara dil ve kültür öğretmenliği yapan İnci’nin girişimiyle 1982 yılından itibaren göçmen çocuklarının okullarda başarılı olmasını sağlamak için yardımcı sınıflar, yetişkinlerin dil öğrenip çalışma yaşamında ve sosyal ilişkilerde başarılı olmaları için sürekli eğitim kursları örgütledik.
Gençlerin, çocukların, hatta yetişkinlerin çeşitli sanat dallarında kendilerini ifade edebilmeleri, geldikleri ülkelerin kültürel zenginliklerini herkesle paylaşabilmeleri için de yaratıcı atölyeler oluşturuldu.
Başlangıçta bunlara sadece Türkiye ve Fas çıkışlı göçmenler gelirken, dil, ırk, inanç farkı gözetmeksizin tüm insanlığa açık enternasyonalist çizgisi nedeniyle bir kaç yıl sonra atölyelerde her gün üç kıtadan 50’yi aşkın milliyete mensup 300’e yakın yetişkin ve 100’e yakın genç ve çocuk bir araya gelmeye başladı.
Katılanların gittikçe büyüyen çeşitliliğini ve kavganın enternasyonalist boyutunu göz önünde tutarak atölyelere bir isim vermek gerekiyordu. Yüksek iktisat öğrenimi görürken Campanella’nın herkesin eşit yaşadığı Güneş Devleti ütopyası beni çok etkilemişti. Katılımcılarımızın büyük çoğunluğu güneşli güney ülkelerinden geldiği için Güneş Atölyeleri ismini seçtik.
Başlangıçta kamuoyuna yönelik kültürel çalışmalar da daha çok Türkiye kaynaklıydı. 1976’da FGTB sendikasına üye Türkiyeli işçilerle birlikte örgütlediğimiz Nazım Hikmet’e Saygı gecesi, aynı zamanda klasik gitarist olan İnci’nin 1982’de başlattığı notalı saz kursları, Brüksel’in dört belediyesinde Karagöz ve Botanique Kültür Sarayı’nda Nasreddin Hoca gösterilerinden sonra 1983 yılında Uluslararası Basın Merkezi’nde göçmen ihraç eden ülkelerin karikatüristlerinin eserlerini tanıtan bir sergiyle çok kültürlülüğe açıldık.
Bu açılımda en önemli dönüm noktalarından biri, 1985’te çeşitli milliyetlerden gençlerin gerçekleştirdiği, Aşık Veysel’in ünlü türküsünden esinlenen ve tüm göçmenlerin geldikleri ülkelerde karşılaştıkları ortak sorunları sergileyen Gidiyorum Gündüz Gece tiyatro gösterisiydi.
Türkiye’de faşist baskıların artması sonucu Belçika’ya siyasal göç akımında ön plana çıkan Kürt, Asuri ve Ermeni arkadaşların Güneş Atölyeleri ile kurduğu sıcak ilişkiler, sadece kültürel planda değil, aynı zamanda anti-faşist mücadele planında da ses getirecek etkinlikler gerçekleştirmemizi sağladı.
70’li yıllarda Tekoşer adı altında kurulmuş bulunan Brüksel Kürt Enstitüsü 1981’de Evren Cuntası’na karşı düzenlediğimiz protesto gecesinde hem mesajıyla hem de folklor grubuyla aktif bir şekilde yer almıştı. Daha sonra Belçika Asuri Enstitüsü ve Belçika Demokrat Ermeniler Derneği kuruldu.
90’lı yıllarda Kürt, Asuri, Ermeni örgütlerine ve işyerlerine yapılan saldırılar, TC Büyükelçiliği’nin ve onun hizmetindeki Türkçe medyanın kışkırtmasıyla bize karşı açılan linç kampanyaları dayanışmamızı, güç ve eylem birliğimizi daha da pekiştirdi.
Ermeni, Asuri ve Kürt soykırımlarının, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin yıldönümünde, Tayyip faşizminin bitip tükenmez saldırıları karşısında düzenlediğimiz ortak direniş etkinlikleri, Güneş Atölyeleri’nin 45 yıllık geçmişinin en önemli sayfalarındandır.
Güneş Atölyeleri’nin doğuşu, gelişimi ve eserleriyle ilgili tüm veriler internetteki Ateliers du Soleil sitesinde herkesin ulaşımına açıktır:
Yaşımız ilerlediğinde enerjimizi ağırlıklı olarak İnfo-Türk yayınlarına ve 40 yıllık arşivlerimizin değerlendirilmesine verebilmek için Güneş Atölyeleri’nin yönetimini yıllarca birlikte çalıştığımız, zorluklara karşı birlikte mücadele verdiğimiz çeşitli milliyetlerden genç arkadaşlara devrettik… Onlar, yine çeşitli milliyetlerden oluşan çalışma ekibiyle birlikte çok kültürlü Güneş Atölyeleri’ni başarıyla geleceğe taşıyorlar. Gurur duyuyoruz.
Sadece onlara değil, "Vatansız" Gazeteci kitabımın Fransızcası yayınlandıktan sonra 2014’te düzenlenen tanıtım toplantısında İnci ile beni "İnsanlık Vatandaşları" olarak ödüllendiren Belçika Asuri Enstitüsü, Belçika Demokrat Ermeniler Derneği, Belçika Kürt Enstitüsü ve Brüksel Halkevi yöneticisi dostlarımıza, kavga arkadaşlarımıza yürekten teşekkür borçluyuz.
Dün akşamki toplantıyı "2024’te, 50. yıldönümünde yine beraber olmak üzere…" mesajıyla kapattık.
Dileğimiz odur ki, biz göremesek de 2024 yılı Türkiye’de Tayyip terörünün çoktan çöktüğü, sadece bizim ülkemizin değil, baskı ve zulüm altındaki tüm ülkelerin insanlarının özgür olduğu, sürgünü yaşamak zorunda kalanların da doğduğu topraklara, sevdiklerine ve sevenlerine kavuşabildikleri bir yıl olsun…