Ragıp Duran
Hannah Arendt/Ece Ayhan
Zaman ve/veya mekan, konu temelinde yeniden akla gelir, hatırlanır. Kişiler, filozoflar, siyasetçiler de.
Mesela, futbolculardan örnek vermek gerekirse, Başakşehirli Arda ya da Emre hırtlık yaptığında, Metin Oktay’ın beyefendiliğini hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekiyor.
Şimdilerde sadece Türkiye’de değil, neredeyse bütün dünyada aşırı-sağ, ırkçılık, totalitarizm yükseliyor ya, vakti zamanında bu konular üzerine düşünmüş/çalışmış/yazmış/tartışmış önemli bir felsefeci Hannah Arendt yeniden gündeme geldi: Le Monde ile La Vie’nin ortak yayını "Büyük Filozoflar" serisinin son sayısının başlığı "Hannah Ardent - Eylem Halinde Siyasi Düşünce".
Siyaset felsefecisi değilim bu nedenle oturup Arendt’ı derinlemesine kavrayıp tahlil edebilecek durumda değilim. Bu alanın ustası Ali Vahit Turhan’dır. Söz konusu özel sayıyı okuduktan sonra, özellikle Türkiye gözlüklerinden bakınca, aklıma gelenleri, çağrışımları aktaracağım.
Arendt (1906-1975) dindar olmayan bir Alman Yahudisi, esaslı bir felsefe eğitimi almış. Üç hocası Husserl, Heidegger ve Jaspers. Nazi Almanyası'ndan zor bela kaçıp kurtulmuş, kısa bir süre Avrupa’da dolaştıktan sonra kapağı ABD’ye (1941) atmış. Akademik kariyerini prestijli üniversitelerde sürdürmüş, kitaplarını yayınlamış. (Totalitarizmin Kaynakları-1951, Modern İnsanın Durumu-1958… vd…). Ama dönem McCarthy dönemi, anti-komünizmin zirve yaptığı günler. Hitler faşizmini yaşamış, Stalin dönemini bilen bir bilim kadını söz konusu. Arendt’ın biyografisinde önemli bir merhale, 1961’de İsrail’e gidip Nazi Toplama Kampları'nın sorumlusu Adolf Eichmann’ın yargılanmasını/duruşmalarını New Yorker dergisi adına izlemesi ve iki yıl sonra da "Kötülüğün Sıradanlığı Hakkında Rapor" başlıklı kitabını yayınlaması.
Arendt adına pul basılmış, hakkında film yapılmış, çalışmaları üzerine onlarca akademik tez yazılmış bir filozof.
Kötülük üzerine çok düşünmüş ablam!
Ece Ayhan da, yıllar önce Türkiye’yi "Kötülük Toplumu’’ olarak nitelemişti. Ayhan abinin Arendt okuduğunu biliyorum.
Ablam ünvanı Ece Ayhan’da ideolojik bir sıfattır. Fayton şiirinde, ki hepi topu 70 sözcüktür, 3 kez ablam sözcüğü geçer. Fikriye’nin, aşık bir kadının intiharıdır sözkonusu olan. Her ne kadar, çok sonraları Fikriye’nin akrabaları, genç kadının bir cinayete kurban gittiğini iddia etseler de. Mevzu başka… Ablam, bizim tarafın kadınıdır, nüfus kütüğünde akrabamız olmasa da.
Hannah Arendt’a ablam dediğime bakmayın, lafın gelişi. O kadar tanımıyorum filozofu. Hatta Hitler Almanyası ile Stalin SSCB’sini aynı sepete koyması bana biraz toptancı bir yaklaşım gibi geldi. Zaten, Arendt, ABD’de iken Hitler totalitarizmini inceledikten sonra Stalin rejiminin Marksist kökenleri konusunu araştırıp bir kitap yazmaya bile yeltenmiş, ama anlaşılan pek malzeme çıkmadığı için sonradan vazgeçmiş. Zaten Lenin SSCB’si ile Stalin SSCB’sini net bir şekilde ayırıyor. Kimi liberallerin pek sevdiği faşizm=komünizm formülüne zemin hazırlamış ama o kadar kaba bir denkleştirme yapmıyor. Hakkını yemeyelim!
Arendt, Almanca, İngilizce ya da Fransızca verdiği TV mülakatlarında püfür püfür sigara içmeyi ihmal etmiyor.
Kötülük önemli bir konu. Arendt’e göre, kötülük bir insan karakteri ve düşüncenin olmadığı yerde filizleniyor. "Totaliter eğitimin amacı, hiçbir zaman bir kanaat aşılama olmamıştır, kanaat oluşturma yetisini ortadan kaldırmak olmuştur’’. Keza bir başka alıntıda da şöyle diyor: "Totalitarizm, insanlar üzerinde despotik bir hakimiyet kurmaya eğilimli değildir, ama insanların fuzuli olduğu bir sisteme teşnedir’’.
Kötülüğün çeşitleri üzerine de fikirler geliştirmiş filozof: Radikal kötülük, kötülüğün sıradanlığı, mutlak kötülük. 2006 sonrası Türkiye’de yaşayıp laboratuarda gözlemler yapmış sanki Arendt.
Bir örnek daha: "Terör, zulmeden rejimin gözünde bile masum olan mağdurlara yöneldiği zaman, bir hükümetin özü haline gelir.’’ Osman Kavala ya da Cumartesi Anneleri'nden mi sözediyor? Yoksa bizim gazeteci meslektaşlarımızdan mı?
Arendt, yıllar önce saptamış ve yazmış: "İktidar ve şiddet, doğaları gereği birbiriyle zıtlaşır; yalnız, biri diğeri üzerinde mutlak egemenlik kurarsa, diğeri izale olur’’.
Şiddet, kültür, anti-semitizm, Yahudilik, sömürgecilik, emperyalizm konularında da özgün fikirler geliştirmiş Arendt. Önümüzdeki dönemde akademisyenlerin, aydınların, siyasetçilerin yorumlaması, deşmesi, geliştirmesi, eleştirmesi gereken fikirler. Hele bize çok elzem.
Son bir alıntı: "Aslında benim önerdiğim çok basit: Yaptıklarımızı düşünmenin ötesinde bir şey değil!’’. Çünkü "Kötülük, düşüncenin boşluğuna kendini kaydeder’’.