Ceren Gündoğan
Her şey geçer
Başkalaşmadan değişime uyum sağlayabilmek zordur. Konfor alanından çıkabilmek, öngörülebilir durumları olduğu kadar öngörülemeyenin bilinmezliğine kucak açabilmek de cesaret ister çünkü. Kullanmayı çok sevdiğim "yaşam" kelimesi, yarısı gölge yarısı aydınlık dansına davet eder bizi. Yaş aldıkça gelen olgunlaşmayla, işsiz-sigortasız kalışınıza yıllar önce verdiğiniz kaygı dolu tepkiyi vermezsiniz örneğin. Bilirsiniz ki, "Kral Salomon’un Yüzüğü" masalındaki gibi "her şey geçer".
Değişimin tekinsiz yanı ise başkalaşmaktır. Buradaki anlamı pek hayırhah olmayan biçimi işaret ediyor. Sevilen bir varlığın kaybıyla gelen yas, acıya dayanmanın güçleştiği anlarda kişinin önce kendisini sonra yakın çevresini hırpalamasıyla sürüp gidebiliyor.
Nicolas Cage’in, gastronomi sektöründe başarılarıyla efsaneleşen şef Rob’ı oynadığı, Michael Sarnoski’nin yazıp yönettiği Pig’de, eşinin ölümü sonrası ormanda inziva yaşayan Rob, yasının on beşinci senesinde sırtını döndüğü medeniyete geri dönmek zorunda kalır. Uçuk fiyatlarla satılan trüf mantarını birlikte aradığı domuzuyla, geceleri çakal sesleri içinde baş başa uyur, birlikte yer, birlikte içerler.
Rob, karısının ses kaydının olduğu kasetleri dinlerken hüzünlenir, domuzu yanına gelir, "iyiyim" der ona. Domuzun Rob’ı, Rob’ın domuzu teskin ettiği, çok dokunaklı bir sahne bu. Bazı acılar, dağ olup insanı aşarmış. Pig’de, acıdan kaçmanın imkânsızlığını bağırmadan, dönüp dolaşıp aynı yere vurgu yapmadan gösteriyor yönetmen Sarnoski. Ve dikkatli bir sadelik bekliyor seyirciyi de.
Yıllar boyu yaptığı her yemeği, yemeğini yiyen her bir kimseyi unutmamış Rob’ı, çekildiği kulübesinden eski dünyasına çıkaransa tüm sevgisini aktardığı domuzunun çalınması oluyor.
Rob, tatlı dostuyla ormanda gezip topraktan çıkarttığı trüf mantarlarını, haftanın bir günü lüks arabasıyla kulübeye gelen genç iş insanı Amir’e verir. Amir, ilk sahneden Rob’ın sevdiği bir varlığı geri getirmek uğruna göze aldıklarından etkilendiği dövüş sahnesine kadar, sinir bozan, saygısız, züppe bir varsıl olarak arzı endam ediyor. Alex Wolff’un oyunculuğu da Nicolas Cage’inki kadar sahici.
Babasının despotlukları karşısında çaresiz Amir, Rob’la yakınlaştıkça züppelikten sıyrılır.
Filmde, Rob’ın konfor alanının, ilk bakışta şöhreti ve kazancı bol getirisiyle bir zamanlar şefi de olduğu restorandan vazgeçmesi gibi gözükse de, finalde asıl konfor alanının hipnotize olmuş bir adanmışlıkla yaşadığı ormandaki kulübesi olduğunu görüyoruz. Karısının ölümünün yaşattığı acıyla gündelik yaşamı sürdürmesi zorlaşmış ve medeniyete sırtını dönerek ormandaki kulübeye yerleşmiştir. Acının terbiyesi içinse, inziva mabedi kulübede yaşamaktan, tüketici kapitalist çarklardan vazgeçişten fazlası gerekmektedir. Döngü, dervişin varacağı yolun, anlamaktan değil tüm hücreleriyle kavramaktan geçeceğini gösterir. Kavrayış tamamlanmadıktan sonra çilehanede yüz yıl da kalınsa hikâye tamam olmaz.
Domuzu kaçırılan Rob, onu geri alabilmek için büyük kavgalar verir, yüzü kan içindeyken, domuzunun öldüğü bilgisiyle bir kere daha yıkılır. Amir onu ormanına götürürken kulübesinin yakınındaki restoranda kahve içerler. "Onu geri almak için gelmeseydim, hâlâ yaşadığını düşünecektim" der, yıllar önceki intihar girişimi sonucu bitkisel hayattaki annesi ile kapalı kapılar ardından konuşan Amir’e. Amir’in birkaç sahne önce cihazlara bağlı annesine "babamın ölmene izin vermesini mi isterdin?" cümlesiyle tezatlık üzerinden aynı yeri işaret ediyor film.
Tür ayrımı yapmaksızın sevmenin, çok sevmenin, sevilenin kaybıyla uğranan yıkımı onarmanın filmi Pig. "Hayatın belki de çok karmaşık olmayan ama bazen anlayamadığımız bir dengesi var. Hayvanlar bize anı yaşamayı, sevgiye odaklanmayı, bağışlamayı, vakti geldiğinde gitmeyi, gerisine boş vermeyi öğreten hayat öğretmenleridir. Kendin olmaya çalıştığın anlarda, kendin olduğun anlarda birileri hayal kırıklığına uğrar. Hayvanlar uğramaz bir tek. Hayvanlar seni kendi olma haline çağırır, orada tutar." (Dr. Hira Selma Kalkan, Bu da Başka Bir Yas Öyküsü, Psikeart, Yas, 62. sayı)
Rob, Amir’den yürümek istediğini söyleyerek ayrılır ve film boyunca ilk kez, aldığı darbelerle kan içinde kalan yüzünü nehirde yıkar. Kulübesi bıraktığı hâldedir. Hep yaptığı gibi ıslık çalar, bu sefer domuzu gelmez. Onun olmadığı kulübeye bakınır, yaşamaya devam eder. Her şey geçer…