Eser Karakaş
Hukuk ve ekonomik büyüme
Büyümenin ön koşulu hukuk devleti. Hem de, tüm evrensel koşullarıyla hukuk devleti.
Eser KARAKAŞ
Bu yazı yeni kurulan ve yayın hayatında büyük başarılar dilediğim Artı Gerçek sitesine yazdığım ilk yazı; haftada iki yazıyla, Salı ve Cumartesi günleri, görüşlerimi okurlarla paylaşacağım.
İlk yazının başlığını "Hukuk ve ekonomi" koydum ama bu başlık sadece bu yazının konusunu değil, muhtemelen, araya zorunlu başka meseleler girmez ise, başka yazıların da ana temasını oluşturacak.
"Hukuk ve ekonomi" tabiri iki ayrı disipline, yani hukuku ve ekonomiyi ayrı ayrı değil, bu iki temel sosyal bilim disiplininin birlikteliğine, etkileşimine ve özellikle de içinde bulunduğumuz çağda hukukun ekonomi üzerindeki etkilerine işaret ediyor.
Ekonomik büyüme toplumlar ve insanlar için çok önemli, çok olumlu bir netice.
Ancak, ekonomik büyüme yüksek olursa dünya cennet olur, güllük gülistanlık olur gibi bir iddiası da yok iktisatçıların.
Ekonomik büyümenin yüksek olduğu, hatta istikrarlı bir biçimde yüksek olduğu ama vatandaşı olmak istemeyeceğiniz, üstelik doğal kaynak zengini de olmayan çok sayıda ülke var dünyamızda.
Ancak, bu meselenin tersi de çok büyük ölçüde geçerli.
Ekonomik büyümenin çok düşük olduğu ülkeler de vatandaşlarına asla refah, güvenlik ve özgürlük üretemiyorlar.
Bu söylediklerimden şunu çıkarabiliriz: yüksek ekonomik büyüme oranları bir ülke vatandaşlarının refahı, özgürlüğü, güvenliği için yeterli koşul asla değil.
Ama, yüksek ekonomik büyüme bir ülkenin vatandaşlarının refahı, özgürlüğü ve güvenliği için gerekli koşul.
Bu aşamada da hukuk, hukuk devleti kavramı devreye giriyor.
Hukuk devleti kavramı artık yüksek büyüme oranlarının sonucu değil, temel gerekli koşulu.
Bizim kuşak, yani yaşı kırk ve yukarı olanlar diyelim, hukuk devletini uzun soluklu bir yüksek büyüme sürecinin neticesi olarak gördüler.
Önümüzdeki en iyi örnek de galiba Güney Kore idi.
Ama bu belirlenme, yani uzun soluklu yüksek büyüme oranlarının diktatörlük demesek bile, otoriterlik oranı çok yüksek bir ülkeyi yavaş yavaş da olsa demokratikleştirmesi kanımca yirminci yüzyılın, geçmişin hikayesi artık.
İçinde olduğumuz yüzyılda belirlenmenin yönü artık büyüme oranlarından hukuk devletine doğru değil, önce belirli bir milli gelir seviyesine geleceksin, sonra hukuk devletini kuracaksın yok artık.
Büyümenin ön koşulu hukuk devleti.
Hem de, tüm evrensel koşullarıyla hukuk devleti.
Yerel ve milli, bize göre hukuk devleti diye de bir saçmalık yok.
Peki, iktidar siyasetçileri, yöneticiler bu temel gerçeği görmüyorlar, bilmiyorlar mı?
Bir kısmı biliyor, işine gelmiyor, bir kısmı bilemeyecek kadar dünyadan habersiz.
Peki, iktidar kadroları içinde kimin, neden işine gelmiyor bu temel gerçeği görmek, bilmek?
Evrensel hukuka dayalı yüksek büyümenin büyük ve uzun dönemli siyasi, ekonomik getirileri var.
Ancak, hukuk devletini ayaklar altına almanın, yani büyümeden vazgeçmenin de kısa vadede, küçük bir azınlık için çok büyük avantaları mevcut.
Bir örnek: Kamu ihale sistemini dünya standartlarından uzaklaştırmanın, hatta koparmanın, yani hukuk devletinden uzaklaştırmanın ülke ekonomisine büyük maliyetleri var.
Ama rekabetten kopuk ihaleler açmanın da, açana da, alana da büyük getirileri var.
Miyopsanız, yani uzağı göremiyorsanız kamu ihale sistemini dünya standartlarından koparmanın büyük getirileri var ama bu durum aynı zamanda vatandaşın fakirleşmesi demek, özgürlüklerinin tırpanlanması demek.
Türkiye bugün bu basit ama çok sevimsiz gerçeği yaşıyor.
Hukuk evrensel standartlara gelmez ise de, böyle yaşamayı, fakirleşerek daha da sürdürecek.