ayşe düzkan
imamoğlu bekleneni verdi mi?
başlıktaki sorunun cevabı muhakkak ki kendisine oy verenlerin beklentileriyle ve politik konumlarıyla ilgili. ben daha çok oyu "emanet" olanlardan, bunların arasında da, kendini chp’nin içinde ama daha solda, veya dışında ve daha solunda tarif edip istanbul yerel seçimlerinde ekrem imamoğlu’ya oy verenlerden bahsedeceğim. çünkü malum, bir de akp’ye ders verme amacıyla oyunu chp’nin adayına verenler var.
seçim genel olarak son derece sınırlı temsil olanağı sunan bir yöntem. yukarıda tanımladığım kesim için istanbul seçimlerinde ekrem imamoğlu’ya, ankara’da mansur yavaş’a oy vermenin temel amacı tabii ki bu iki kentte akp’nin egemenliğine son vermekti. bu sadece, akp’nin temsilini daraltmak anlamına gelmiyordu. akp, genel seçimlerde muhtemel bir başarısızlığa karşı zaten cumhur ittifakı başta olmak üzere çeşitli yöntemler geliştirdi, geliştiriyor. istanbul seçiminin kemik seçmende yaratacağı hayal kırıklığı ve moral bozukluğunu savuşturacak argümanları da az değil. daha yakında, belediye meclisinde cumhur ittifakı’nın çoğunlukta olmasını, erdoğan’ın, "istanbul seçimini akp kazandı" şeklinde yorumladığını hatırlatayım. bu siteyi okuyanlar ve yazanlar olarak birçoğumuza, şaşırtıcı hatta gülünç gelen bu açıklamanın akp seçmeni için anlamlı olması ihtimali çok büyük.
bu iki büyükşehrin, özellikle istanbul’un akp’de olmasının iki önemli sonucu vardı. bunlardan birincisi akp yanlısı sermayeye, başta rant olmak üzere çeşitli imkânların sağlanmasıydı. en az bunun kadar önemli olan diğer mesele, büyükşehir belediye bütçeleriyle akp kadrolarına verilen destekti. burada sadece doğrudan istihdamı kastetmiyorum. akp’nin fikriyatını yayan birçok vakıf belediye bütçesinden finanse ediliyordu. akp’ye destek veren birçok fikir emekçisi belediyenin finanse ettiği projelerde çalışıyordu. akp’nin borazanı olan birçok gazete belediyenin toplu satın almasıyla destekleniyordu, bunların birer birer kapandığını görüyoruz.akp özellikle yoksul seçmenine belediyeden maddi destek temin ediyor ve böylece ekonomik krizin sonuçlarından etkilenmemelerini sağlıyordu. yani akp’nin iktidarını sürdürmesinde belediyelerin katkısı büyüktü, özellikle istanbul’a bu kadar yüklenmesinin sebebi de buydu. bu musluklar kapanıyor ve bu çok önemli.
ama bir çevre katliamı olduğu, istanbul için çok büyük zararlara yol açacağı ve büyük bir rant imkânı yaratmaktan başka bir işlevi bulunmadığı açık olan kanal istanbul projesinin iptali de en az akp iktidarının musluklarının kapanması kadar önemli.
bu iktidar, türkiye’ye, eğitim sisteminden ülkenin ideolojik ikliminin değiştirilmesine kadar uzanan bir çerçevede büyük zararlar verdi. ama kanal istanbul gibi çevre katliamlarının zararlarından geri dönüş çok zor, hatta imkânsız. o yüzden konunun, erdoğan’ın inadını geriletmenin ötesinde anlamı var. itiraz dilekçeleri ellerinde, soğuk ve yağmur altında bekleyenlerin önemli bir kısmının bu kararlılığının akp’ye karşı olduğunu görmek zor değil. ama kanal istanbul’un engellenmesi çabasını akp karşıtlığına sıkıştırmak bence çok yanlış olur çünkü bu proje, hangi partiye oy verirse versin bütün vatandaşların hayatını etkileyecek ve bu gerçeği onlara duyurmak ve onların desteğini kazanmak da çok önemli.
ekrem imamoğlu, istanbul’un akp yanlısı sermaye için rant alanı olmasını, istanbul büyükşehir belediyesinin akp kadroları için bir "bütçe" oluşturmasını engelleyebildiği ölçüde kendisinden bekleneni vermiştir, diye düşünüyorum. ancak adalar’daki atlı fayton uygulamasını kaldırma konusundaki tereddüdü, ciddi bir seçmen kitlesi oluşturduğu belli olan faytoncuların taleplerini, hayvanlara yapılan ağır eziyeti ortadan kaldırmayacak şekilde dikkate alması bir hayal kırıklığı! bu hayal kırıklığını hissedenlerin sayısının faytonculardan daha fazla olma ihtimalini gözönüne almaması da bence hesap hatası.
imamoğlu’nun, önümüzdeki dönemde türkiye siyasetinde belirleyici bir kişilik olma ihtimali yüksek. imamoğlu’nun chp’nin solunda olan seçmeni hayal kırıklığına uğratacak şeyler söylemesi, hatta yapması ihtimali de yüksek. "elim kırılaydı da…" diyen bitecek bir sürecin başında mıyız, buna karşı ne yapacağız?
şunu hatırlatmak istiyorum, anaakım siyasette bir siyasetçinin hangi söylem ve eylemlerle sivrileceğini belirleyen o ülkenin ideolojik atmosferi. chp’nin solunda duran herkesin, o atmosferi değiştirme, etkileme konusundaki çabalarını, etkinliğini sorgulaması, imamoğlu’ya yönelik eleştirilerden daha önemli. çünkü herhangi bir muhalif akımın ülke siyasetinde belirleyici olmasının iki yolu var, kitleselleşmek veya kitlelerin düşünce biçimini etkilemek. o etki, istese de, istemese de muhalefete talip her siyasetçiye yansır. nitekim, imamoğlu da faytonlara atların koşulmasına itiraz eden eylemcilerle görüşmek zorunda kaldı.
diğer yandan, herhangi bir siyasal kişiliği oyla, sosyal medya paylaşımları vb. araçlarla desteklemeye dayanan politikleşme, abd siyasetinde belirleyici olan kalıbın türkiye siyasetine de sirayet etmesinin sonuçlarından biri. seslendiği kitleyi yol arkadaşı değil seçmeni olarak gören politik anlayışın yaygınlaşmasıyla bu daha da güçleniyor. siyaset, özellikle muhalif siyaset, her kim olursa olsun ve her ne derse desin, bir kişiyi destekleyerek değil, her şeyden önce toplumun düşünce dünyasını değiştirerek yapılabilir.
ekrem imamoğlu birçok konuda söyledikleriyle, sustuğu konularla çoğumuzu temsil etmiyor, böyle bir vaadi de olmadı. ama kendisinden beklenen birçok şeyi gerçekleştirdiği ortada. bence şimdi sıra bizim bizden beklenenleri yerine getirmemizde.