intikam ateşinin ötesi

toplumun aile dışında ayakta kalabilecek, geçinebilecek araçlardan yoksun bıraktığı, evliliğe mahkum ettiği kadınların bir erkekten kurtulmaları çok zor!

geçtiğimiz haftanın yoğunluğu içinde belki de sadece feministlerin dikkatini çekebilen bir şey vardı; nevin yıldırım’ın temyiz duruşması görüldü.

nevin yıldırım, 2012 yılında, kendisine sistemli bir biçimde tecavüz eden akrabası nurettin gider’i öldürmüş, daha sonra kafasını kesip köyün kahvesinin önüne atmıştı. nevin yıldırım evli ve iki çocuğu var, eşi o sırada başka bir yerde çalışıyordu ve nevin nurettin gider’den hamile kalmıştı. onun kahvede (yani köyün erkek savunma ve örgütlenme merkezi’nde) kendisiyle ilgili konuştuğu da geliyordu kulağına. bebeği aldırmak istemiş ama bunun yolunu bulamamıştı. iktidarın kürtajı yasaklamayı beceremediği ama zorlaştırdığı günlerdi tam. yaşadığı köyden ısparta’ya gitmişliği bile sayılı olan nevin’in nasıl bir sıkışıklık içinde olduğunu, nasıl bunaldığını tahmin edebilirsiniz.

biliyorsunuz, erkekler ortalama günde bir kadın öldürüyor. bu cinayetlerin çoğu kadınlar erkeklerden ayrılmak/boşanmak istediği için işleniyor. erkekler, çocuklarına karşı bile hiçbir sorumluluk almadan ilişkileri geride bırakabilirken ve hatta bir "boş ol"la bu işi halledebilmeyi talep ederken kadınlar canları pahasına boşanabiliyor. (ve yaygın kanaat kadınların evlenmeyi istediği, erkeklerin buna aşk yüzünden razı olduğu yönünde ki bu çarpıtmaya ideolojik hegemonya deniyor.) bunun birçok sebebi var, en önemlisi kadınların kendi hayatlarıyla ilgili kararları verecek güce ulaşmalarıyla erkeklerin bunu kabul edecek erginliğe ulaşmamaları yani iktidarlarının zayıfladığını kabul edememeleri arasındaki gerilim. burada, erkeklerin şiddete meyyal yetiştirilmeleri kadar, her istediklerini elde etmeye, ellerinde tutmaya alışık olarak ve kaybetmeyi, reddedilmeyi, yenilmeyi kabul edemeyecek biçimde yetiştirilmeleri de etkili. (erkeklerin yenilme konusundaki tutumlarıyla ilgili fikir edinmek için futbol maçlarını ya da bir tavla partisini gözlemlemek yeterli.) yeni rejimimiz otururken kadınlara yönelik şiddet suçu işlemiş erkeklere gösterilen hoşgörü de, erkek şiddetinin yükseldiği bu dönemin, başka ülkelerdeki gibi geçici değil, kalıcı olmasını sağladı. nitekim, takım elbiseyi çekip tıraş olan bütün erkeklerin iyi halini görüyor mahkemeler ve indirimi basıyor.

ama nevin yıldırım davasında böyle olmadı. mahkeme sesi zor duyulan, başını yerden zor kaldıran nevin’in ne iyi halini gördü ne de çaresizliğini. daha önce yaşadıkları yetmezmiş gibi, nurettin’den olan bebeği doğurmak ve çocuk esirgeme kurumu’na vermek zorunda kalmıştı nevin. duruşmalar boyunca hiç konuşmuyor, tartışmıyor, kendisine soru sorulduğunda sadece gülümsüyordu. hakim bunu da kötü hal saydı ve müebbet cezası verdi.

nevin şimdi çocuklarını da sık sık göremiyor ve bunun bir anne için ne anlama geldiğini, birçok erkeğin eski eşlerini bununla tehdit ettiğini bilirsiniz. 14 eylül’deki temyiz duruşmasına türkiye’nin dört bir yanından kadın avukatlar katıldı. adana’da, kendisine zorla seks işçiliği yaptırmak isteyen kocasını öldüren ve kefaletle salınıp tutuksuz yargılanan çilem doğan da nevin yıldırım’ın temyiz duruşmasına çağrı yaptı.

nevin yıldırım davası, türkiye’de kadın hareketi açısından bir dönüm noktası çünkü başka birçok şeyin yanı sıra kadınların şiddetle ilişkisi üzerine düşünmemize sebep oldu. nevin yıldırım’dan sonra feminist hukukçuların ele aldığı benzer iki dava daha var; çilem doğan ve yasemin çakal. bu kadınların ortak özelliği, erkeklerden ve erkek şiddetinden kurtulmak için cinayet işlemek zorunda kalmaları.

toplumun aile dışında ayakta kalabilecek, geçinebilecek araçlardan yoksun bıraktığı, evliliğe mahkum ettiği kadınların bir erkekten kurtulmaları çok zor!

nevin yıldırım’ın durumunda işler daha da karışık tabii. çünkü tecavüze uğrayan bir kadın tecavüz eden erkekten daha fazla zan altında bırakılıyor! hele de, herkesin birbirini tanıdığı, zaman zaman akraba olduğu, kimsenin –özellikle de erkeklerin- mal mülk dışında bir konuda aralarını bozmak istemediği köylerde, kasabalarda. bir kadın evli olsun olmasın, sevmiş olsun olmasın, isterse nefret etsin, bir erkekten kurtulmakta neden bu kadar zorluk çekiyor? neden canını ortaya koymak ya da elini kana bulamak zorunda kalıyor? oysa hayatını dağıtmadan "ayrılık"a hepimiz layığız. ölmeden, öldürmeden, fakirleşmeden, ev, şehir, sosyal çevre, arkadaş değiştirmeden ayrılmak hepimizin hakkı. nitekim yalvaç’taki duruşmada nevin’in son sözü, "o bana çok çektirdi ama böyle olsun istemezdim. kimse böyle ölmeyi hak etmez aslında," oldu.

olaydan hemen sonra, nevin’le ilgili, "21. yüzyıl türkiyesi’nde kadınların eşkıyası" diye yazmıştım. buna hâlâ inanıyorum. kurtulamadıkları erkekleri öldürmek zorunda kalan kadınların işlediği cinayetlerin özsavunma eylemleri olduğuna şüphe yok. ama bunları "siyasal suikast" olarak ele almak da yanlış bence. çünkü belli bir tercihle değil, zorunluluk sonucu işlenen cinayetler; erkeklere karşı caydırıcı etkisi olsa bile, patriarkayı zayıflatmıyor, söz konusu kadının hayatındaki sonuçlarını ağırlaştırıyor. ama hukuk ama insanlık açısından cezalandırılmayı hak etmeyen bir erkek bulunduğunu sanmıyorum; ama katil olmayı hak eden kadın yok!

valerie solanas’ın yazdığı, birçok feministe ilham vermiş olan, erkek doğrama cemiyeti manifestosu’nun, "kadın erkek çoğumuzun, kadın kalbinde yattığına inanmak istemediğimiz bir intikam ateşini dillendirdiği" söylenir. kadınlar çaresiz bırakıldıkça o intikam ateşi de canlanıp yayılacak. 21 eylül’de açıklanacak kararın bu ateşi harlamayacak bir sağduyuyla verileceğine inanmak istiyorum.

ayşe düzkan