israil olmak
kürdistan israil olmayacak çünkü filistin’i yok. hem illâ bir başka israil arayanların o kadar uzağa gitmelerine gerek var mı?
ulus devlet meselesi kürtler için önemli tartışma konularından biri. abdullah öcalan’ın ulus devleti reddetmesi üzerine pkk de bağımsız bir kürt devleti kurma hedefinden vazgeçerek demokratik özerkliği savunmaya başladı. ama bunun türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan –ki dünya üzerindeki kürt nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar- kürtler arasında ulus devlet özlemini yok ettiğini söylemek doğru olmaz. dünyanın farklı yerlerinde yaşayan kürtler arasında, bir ülkede ağır baskıyla karşılaştıklarında ya da halepçe başta olmak üzere geçmişte yaşanan katliamları hatırladıklarında, "bunlar başımıza devletimiz olmadığı için geliyor," diyenler oluyor.
bölgede, en azından yakın tarih boyunca kürtler arasında güçlü birkaç siyasal damar oldu; bunlardan biri de bugün liderliğini mesud barzani’nin yaptığı kürdistan demokratik partisi. bu parti türkiye cumhuriyeti’nin yönetimiyle uzunca bir süredir içli dışlı ancak burada yaşayan kürtler arasındaki etkisi daha da uzun bir zamandır çok daraldı.
ancak ırak kürdistan bölgesel yönetimi başkanı mesud barzani’nin, buranın bağımsızlığı için bir referandum yapılacağını açıklaması ve bunun ardından gelen tartışmaların, kdp’ye en ufak bir sempatisi bile olmayan kürtleri de heyecanlandırdığını, düşündürdüğünü gözlemlemek mümkün. nitekim, cezaevi koşulları sebebiyle görüşlerini sık sık dile getirmekte zorlanabilen selahattin demirtaş geçtiğimiz günlerde bu konuda özgürlükçü demokrasi gazetesinde yayımlanan bir yazı yazdı. demirtaş kucaklayıcı ve sağduyulu yazısında, barzani’den, "ulusal birlik çalışmalarına güç ve destek vererek, parlamentoyu aktif ve işlevsel hale getirerek bağımsızlığa doğru gidişin daha iyi olacağı yönündeki dostça ve haklı" önerileri dikkate almasını istedi.
bütün bunlar, en azından bu mecrayı takip edenlerin üç aşağı beş yukarı bildiği gelişmeler. referandum yapılsa da, yapılmasa da, referandumdan çıkan sonuç ne olursa olsun, bölgeyi ve özellikle kürtlerin kaderini etkileyecek gelişmeleri tetikleyeceğine şüphe yok. ama bu yazıyı konunun biraz tali görünen bir noktasına değinmek üzere yazdım.
güney kürdistan’ın bağımsızlığını destekleyen belki de tek "devlet" israil (devlet’i parantez içinde yazıyorum çünkü israil’i bir devlet değil ancak gayrimeşru bir oluşum/entity olarak görenler var) nitekim bağımsızlığı savunmak için yapılan gösterilerde israil bayrağı da görüldü. kürdistan bayrağıyla israil bayrağının ilk yan yana gelişi değil bu. kürtler ve israil arasındaki ilişki ulusalcıların kullanmayı çok sevdikleri bir argüman ve böyle birçok argüman gibi, inandırıcılığı kaybetmiş bir efsane halini alsa da aslında gerçek. ikisi de abd’nin yakın müttefiki olan israil ve ıkby arasında uzun zamandır ilişkiler var; tıpkı ıkby ve türkiye, yine aynı şekilde -yakın zamanda imzalanan normalleşme anlaşmasıyla güçlenerek- israil ve türkiye arasında olduğu gibi.
referandum gerçekleşse ve bağımsızlık yönünde –ki bu büyük ihtimal- bir karar çıksa bile bunun sonuçları hızla görülmeyecek. ama her halükârda mesud barzani yönetiminin israil’le ilişkileri daha da yakınlaşacak. fakat bu onu ikinci bir israil yapar mı?
abd israil’deki ilk askeri üssünü kısa bir süre önce açtı. bugüne kadar böyle bir şeye gerek duymamıştı çünkü büyük bir askeri güç ve silah ihracatçısı olan israil zaten abd’nin bölgedeki varlığının garantörlerinden biri. ama israil’i sadece bununla yani emperyalizmle ilişkisiyle tanımlamak yeterli ve mümkün mü?
israil bugün dünya üzerindeki sayılı sömürgeciden biri, 1948 yılındaki nakba ile işgal edilen filistin toprakları üzerinde kurulduğu gibi bu işgali gün be gün genişletiyor, filistin’in sadece topraklarını değil doğal kaynaklarını da yağmalıyor, nitekim türkiye’nin israil ile kısa bir süre önce imzaladığı anlaşmayla satılacak olan doğal gaz aslında filistin’in. ayrıca israil vatandaşı olan filistinlilere, tıpkı geçmişte güney afrika’da siyahlara yapıldığı gibi ayrımcılık uyguluyor. o yüzden de bir apartheid rejimi olarak tanımlanıyor.
emperyalizmi görüp sömürgeciliği ve sonuçlarını görmemek bugün türkiye’de yaygın bir "sol" eğilim oysa enternasyonalizmi sadece, emperyalizm bağlamında çeşitli devletlerin yer aldığı safları tespit edip taraf tutmak olarak tanımlamak yetmez, bu aynı zamanda sömürgeciliğe karşı çıkmayı da içerir. (kaldı ki, örneğin iran’ın abd’ye karşı bir hatta –benim de kullanmaktan kaçınmayacağım terimle, direniş çizgisinde- olması çok iyi ama bu bize yine örneğin, iranlı kadınların üzerindeki örtü mecburiyetini unutturabilir mi?)
israil abd tarafından desteklenmese, abd’nin bölgedeki varlığını temin eden güçlerden biri olmasa dahi yerleşimci sömürgeciliği sebebiyle mücadele edilmeyi hak ediyor.
gazze on yıldır abluka altında, günde ancak birkaç saat elektrik alabiliyor, temiz içme suyuna çok zor ulaşıyor. ağır hastalar tedavi için gazze dışına çıkamıyor. batı şeria’da filistinliler her gün işlerine gidebilmek için kontrol noktalarından geçmek zorunda, israilli yerleşimciler filistinlilerin evlerini yıkıyor, yerlerine kendilerine ev yapıyor, arabalarıyla filistinli çocukları eziyor, filistinli bebekleri, çocukları canlı canlı yaktıkları oldu, israil askerleri, türlü bahanelerle filistinleri öldürüyor ve bütün bunlar cezasız kalıyor! israil, idari tutukluluk denen bir uygulamayla herhangi bir sebep göstermeksizin filistinlileri hapse atıp yargılamadan orada tutabiliyor. bunlar ilk ağızda aklıma gelenler.
güney kürdistan olur da bağımsız bir devlet halini alırsa, tıpkı bugünkü gibi ve tıpkı israil gibi abd’nin müttefiki olacak, bu başta Filistinliler, ve aslında kürtler de dahil olmak üzere bölge halkları için berbat bir durum. ama kürdistan israil olmayacak çünkü filistin’i yok. hem illâ bir başka israil arayanların o kadar uzağa gitmelerine gerek var mı?