Doğan Özgüden
İttifakların ittifakına doğru
Türkiye 64 milyon seçmenin oy kullanacağı cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerine on ay kala, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 21 Temmuz 2022’de mevcudiyetini açıkladığı 123 siyasal partiden 16’sının sandığa dört farklı ittifak içinde kümelenerek gidecekleri şimdiden açıklık kazandı. Ancak bu ittifakların seçim vaadleri ve özellikle ortak cumhurbaşkanı adayı konusundaki beklentiler büyük bir gerilim içinde devam ediyor.
Halen iktidarda bulunan AKP-MHP’nin Cumhur İttifakı açısından zaten hemen herşey Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine endeksli olduğu için, geriye sadece seçimlere birkaç ay kala milletvekili adaylarının belirlenmesi kalıyor, o konuda da son söz, parti kurulları ne derse desin, AKP’de Erdoğan’a, MHP’de de Bahçeli’ye ait…
AKP-MHP diktasına muhalif partilerden 14’ünün oluşturduğu üç farklı seçim ittifakı açısından, katılımcı partilerin adları belli olsa da, cumhurbaşkanı adayı da dahil birçok konuda belirsizlikler sürüp gidiyor.
Sadece ittifaklarda yer alan partilerin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 21 Temmuz 2022’de resmen açıklanmış bulunan üye sayıları hakkında bir bilgimiz var.
Cumhur İttifakı: 11.520.723
(AKP: 11.040.139, MHP: 480.584)
Millet İttifakı ya da 6’lı Masa: 2.789.858
(CHP: 1.339.150, İYİP: 568.918, DP: 397.273, SP: 273.617, DEVA: 153.596, GP: 57.304)
Demokrasi İttifakı: 57.105
(HDP: 43.218, TİP: 8.279, EMEP: 5.233, TÖP: 142, EHP: 233)
Sosyalist Güçbirliği: 11.933
(SOL: 5.580, TKP: 4.975, THK: 1.378)
Bu dört ittifak dışında seçime iddialı hazırlanan diğer partilerden bazılarının üye sayıları da şöyle:
Büyük Birlik Partisi: 98.175, Genç Parti: 33.723, Demokratik Sol Parti: 30.256, Vatan Partisi: 16.738, Zafer Partisi: 10.213
Ancak şimdiye kadarki deneylerle biliyoruz ki, siyasal partilerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bulunan kayıtlı üye sayısı, hiçbir zaman onların gerçek gücünü göstermez.
Örneğin, üye sayısı toplam 11.520.723 olarak görünen Cumhur İttifakı’nın 2018 genel seçimlerinde aldığı oy toplam 26.904.324’tü, yani kayıtlı üyelerin 2,34 misliydi.
CHP’nin oyu 11.354.190, yani kayıtlı üyelerin 8,48 misli, HDP’nin oyu 5.867.302, yani kayıtlı üyelerin 135,76 misliydi.
Sürekli devlet terörüne maruz kaldıkları için tüm militanlarını ya da taraftarlarını "üye" olarak kaydedemeyen başka sol partiler de mevcuttur.
Yine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 21 Temmuz 2022 tarihli listesinden saptayabildiğim diğer sol partiler ve üye sayıları şöyle:
Demokratik Bölgeler Partisi: 6.986, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi: 2.913, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi: 459, Ezilenlerin Sosyalist Partisi: 503, Halkın Kurtuluşu Partisi: 310, Emekçi Hareket Partisi: 233, İşçinin Kendi Partisi: 101, Birleşik Devrimci Parti: 109, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi: 103, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi: 92, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi: 70, Türkiye İşçi Köylü Partisi: 75, Komünist Parti: 33, Devrimci İşçi Parti: 29, Barış ve Eşitlik Partisi: 17, Sosyalist Emekçiler Partisi: 30, Toplumcu Kurtuluş Partisi 98, Sosyalist Cumhuriyet Partisi 602.
Bu sayısal tesbitlerin ötesinde yaklaşan seçimler açısından asıl önemli olan nokta, muhalefette oluşan üç farklı seçim ittifakının önümüzdeki on ay içerisinde Tayyip Erdoğan’ı başkanlık sarayından uzaklaştırıp mevcut islamcı-faşist iktidarın yerine gerçekten demokratik bir yönetime geçişi sağlayabilmek için nasıl bir perfomans gösterecekleridir.
Hiç unutmuyoruz, 2019 yerel seçimlerinde CHP’nin bu konudaki tutumu son derece utanç vericiydi… HDP İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana dahil 11 ilin büyük şehir ve de bazı yerel belediyelerinde başkan adayı göstermeyerek CHP-İYİP’in ortak adaylarına dolaylı destek vermişti. Bu özverili tavra karşılık, HDP’ye seçime katıldığı illerde CHP’den ve müttefiki olan İYİP tarafından hiçbir destek verilmemişti…
Aksine, İYİP bozkurtçu kökenine sadık bir parti olarak Kürt halkının özgürlük ve eşit haklar mücadelesinin siyasal örgütü HDP’ye ideolojik ve politik husumetini asla gizlememiş, CHP ise HDP’ye destek vermek şöyle dursun, uygar bir şekilde görüşmeyi dahi reddetmiş, bazı partililerin HDP’lilerle kişisel düzeydeki temaslarını göz ardı ettirmek için elinden geleni ardına koymamıştı.
Önümüzdeki seçime Türkiye’nin sol partileri, tek seçim ittifakı yerine iki ayrı ittifak oluşturarak giriyor: Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin içinde yer aldığı Demokrasi İttifakı ve üç sol partinin oluşturduğu Sosyalist Güçbirliği…
Yeni seçimde önemli olan, Beştepe sarayına kim yerleşirse yerleşsin, başkanlık sistemini bir an önce noktalayıp gerçek parlamenter sisteme geçişi sağlayacak bir Meclis çoğunluğunun oluşturulması…
Unutulmamalı ki, bu geçişi sağlayacak anayasa değişikliğini referanduma gerek kalmadan Mecliste değiştirmek için üçte iki çoğunluk, bir başka deyişle 401 milletvekili gerekiyor. Bunun için de her şeyden önce Meclis’te bugüne kadarki mücadelesiyle ve yaptığı çağrılarla inanılırlığını ve güvenilirliğini defalarca kanıtlamış olan HDP’nin kapatılması tehdidine karşı tüm muhalefet ittifakları birlikte tavır koymalıdır.
Seçim kapıya dayandığında da, seçim sonrası parlamenter sisteme geçiş sürecini başkanlık sisteminin tanıdığı yetkilerle tek başına yönetecek olan müstakbel cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda üç ittifakın da tüm insan hakları ve demokrasi savunucusu güçlerin saygı duyacağı tarafsız bir isim üzerinde görüş birliği sağlaması, özellikle de CHP’nin kendi başkanını cumhurbaşkanı adayı olarak dayatmaktan kaçınması gerekiyor.
Daha önce de yazmıştım… Türkiye solu daha önceki seçim kampanyalarında da bu konuda acı deneyler yaşadı.
1963 yerel ve 1965 genel seçimleri, Türkiye solunun yasallaşması ve ülke siyasetine ağırlık koyması açısından iki başarılı aşamaydı.
Herhangi bir siyasi partinin 17 Kasım 1963 yerel seçimlerine katılabilmesi için en azından 13 ilde bütün ilçeleriyle örgütlenmiş olması gerektiğinden, o sırada bir başka partinin senatörü olan değerli sosyalist aydın Niyazi Ağırnaslı Türkiye İşçi Partisi’ne üye olup ayrıldığı partinin ilçe örgütlerini de TİP’e katarak seçim kampanyasında radyo konuşmalarıyla partinin sesinin duyulmasını ve meşruiyet kazanmasını sağlamıştı.
Ne acıdır ki, Niyazi Ağırnaslı bir süre sonra partinin o zamanki yöneticileri tarafından kendilerine rakip olarak görüldüğü için bir bahane bulunarak partiden uzaklaştırılmıştı.
Türkiye İşçi Partisi, 1965 seçimlerinde yüzde 2,97 olan oy oranıyla 15 milletvekilliği kazanarak Türkiye siyasetine ağırlığını koymayı başarmıştı. Ancak dört yıl sonra yapılan 1969 seçimlerinde ancak 2 milletvekili çıkartabilecekti. Bu düşüşte hiç kuşku yok ki küçük partilere avantaj sağlayan "milli bakiye" sisteminin sırf TİP’i Meclis’ten dışlamak için AP-CHP işbirliğiyle kaldırılmış olması önemli bir rol oynamıştı.
Ancak oy oranının 1969’da yüzde 2,68’e düşmesinde, 1966’daki 2. Büyük Kongre’den sonra başlatılan tasfiyeler, iki yıl sonra da bu tasfiyeyi yapan yöneticilerin Çekoslovakya olaylarından sonra kendi aralarında patlak veren iç iktidar mücadelesinin sol seçmen üzerinde yarattığı olumsuz etkiler de büyük rol oynamıştı.
Sol oyların bölünmesine ilişkin bir başka dramatik örnek ise, 12 Eylül 1980 darbesinden bir yıl önce, 14 Ekim 1979 senato seçimlerinde yaşanmıştı. İstanbul’da seçimlere Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi adaylarının yanı sıra Türkiye Komünist Partisi ile bir başka sol grupun gösterdiği bağımsız adaylar da katılmıştı. Bu dört parçalı katılım nedeniyle sol seçmen ciddi bir kararsızlık yaşamış, TKP’nin desteklediği bağımsız aday Beria Onger 20.215, TİP adayı Behice Boran 12.969, oy alabilmiş, diğer iki adayın oyları ise 5 bin’in de altında kalmıştı.
20 yıllık iktidarında Türkiye’yi bir zindana döndüren, seçilmiş belediye başkanlarını görevlerinden uzaklaştırıp hapse attıran, Türk Ordusu’nu ve islamcı teröristleri, İHA’lar ve SİHA’ları, kullanarak Suriye, Irak ve Kafkasya’ya, hattâ Kuzey Afrika’ya saldıran, yurt dışındaki siyasal sürgünler üzerinde sürekli terör estiren Erdoğan’ın ve partisinin alaşağı edilebilmesi için, muhalefetteki ittifakların ve onları oluşturan partilerin geçmişteki hataları tekrarlamaktan mutlaka kaçınması gerekiyor.
Sosyalist Güçbirliği İttifakı, önceki gün yaptığı basın toplantısıyla yapısını ve programını açıkladı.
6’lı Masa’nın dün başladığı en son zirve toplantısında alacağı kararlar bugün açıklanacak.
HDP‘nin en büyük üyesi olduğu ittifakın resmi adı, yapısı ve seçim sonrası için programının 25 Ağustos’taki başkanlar ve eşbaşkanlar toplantısında belirleneceği açıklandı.
Bu aşamadan sonra Türkiye’nin demokrasi ve özgürlüğe susamış insanı, haklı olarak, üç ittifaktan bir adım daha atarak iktidara aday İttifaklar İttifakı’nı gerçekleştirmelerini bekleyecektir.
Gerek Millet İttifakı’nın, gerekse Sosyalist Güçbirliği İttifakı’nın bu nihai aşamada HDP’ye karşı şimdiye kadar sürdürdükleri mesafeli tavrı terk ederek her bakımdan yapıcı bir diyaloga girmesi ana koşuldur.
İttifaklar İttifakı’nın başta gelen hedeflerinden biri de, Kürt ulusuna eşit haklar tanımayı, savaşın yerine barışı daim kılmayı yeni seçilecek cumhurbaşkanının ve oluşacak yeni Meclis’in bir numaralı gündem maddesi yapmak olmalıdır.
Evet, seçime sadece 10 ay kaldı… Artık akıllar başlara devşirilmeli, Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde Türkiye’yi gerçekten demokratik bir barış ülkesi kılmak için gerekli adımları atmakta artık geç kalınmamalıdır.
Özellikle 6’lı Masa’daki beş sağcı ortağını tatmin etmek için ödünler veren, HDP’ye mesafeli duran CHP’ye anımsatıyorum:
1994 seçimleri sırasında üç "orta sol"partiden SHP'nin başında Murat Karayalçın, DSP'nin başında Bülent Ecevit, CHP'nin başında ise Deniz Baykal bulunmaktaydı.
İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı seçiminde SHP adayı Zülfü Livaneli yüzde 20,3, DSP adayı Necdet Özkan yüzde 12,38, CHP adayı Ertuğral Günay yüzde 1,4 oy almış, yani üç "orta sol"partinin toplam oyu yüzde 34,08'ü bulmuştu.
Ancak "orta sol" oyların bölünmüş olması nedeniyle Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25,19 oyla aradan sıyrılarak İstanbul Büyükşehir belediye başkanı olmuş, böylece 2000'li yıllardaki başbakanlığının ve cumhurbaşkanlığının anahtarı kendisine altın tabakta sunulmuştu.
Geçmişteki hatalardan ders çıkarma vaktidir.
Bu gerçekleştirilmediği takdirde, önümüzdeki seçimde Erdoğan başkanlık sarayından kovulsa, TBMM’de Cumhur İttifakı azınlığa düşürülmüş olsa bile, Türkiye’de ne güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilebilir, ne de gerçekten demokratik bir rejim kurulabilir.
İttifaklar İttifakı’nın başını çeken de, tüm üyeleri sol partiler olan Demokrasi İttifakı ile Sosyalist Güçbirliği İttifakı olmalıdır.