Mühdan Sağlam
İYİ Partili Ümit Özlale: Türkiye’de sınıflar arası geçişkenlik kalmadı
Türkiye ekonomisindeki kriz, yoksul sayısının arttığı ve ücretlerin açlık sınırın altında kaldığı bir niteliğe büründü. Hayat pahalılığı karşında yoksulluk, özellikle çocuk yoksulluğu ürkütücü bir gerçeklik haline geldi. Barınma neredeyse herkesin gündeminde liste başı. İktidarın açıkladığı sosyal konut projelerine başvuru sayısı rekor kırıyor, ancak bu ev sahibi olma hayalinin gerçekleşeceği anlamına gelmiyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin niteliğini, yoksulluğun çözümünü, Suriyelilerin durumunu ve barınma krizini İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale ile konuştuk.
Türkiye’de yoksulluk önemli konulardan biri. Verilere göre Türkiye’de 16 milyon kişi açlık, 50 milyon kişide yoksulluk sınırında yaşıyor. Bunun içinde daha can yakıcı olan çocuk yoksulluğu da var. İYİ Parti “Yoksullukla mücadele edeceğiz” diyor. Bu nasıl bir mücadele olacak?
İYİ Parti geçtiğimiz yıl üç kalkınma kongresi düzenledi, bunlardan ilkinin adı “Eşitlenen Türkiye” idi. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki fırsat eşitliği başta olmak üzere, eşitlikçi politikalar üreten partiler içinde en fazla üretim yapan İYİ Parti’dir. Bu bahsettiğim kongre de birinci paneli yoksulluğu nasıl azaltacağımızla ilgiliydi. Burada birkaç tane yoksulluk tanımlamak mümkün ve onları nasıl azaltacağımızı aktarayım.
İlk olarak bireyin 24 yaşına gelene kadar devletin himayesinde olup fırsat eşitliğini sonuna kadar yaşaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle ilk program Ulusal Ebeveynlik programıydı. Burada çocuğa nasıl bakılacağı, çocuğa şiddettin nerede başladığı, çocuk haklarının önemini aktarmak istedik. Örneğin okul öncesi eğitimin ücretsiz sağlanması, her mahallede okul öncesi ücretsiz, kaliteli eğitim ve bunun yaşında yaşlı vatandaşlara kaliteli bir hayat sunmayı vaat ettik.
DEVLET OKULLARINDA ÜCRETSİZ KAHVALTI VE ÖĞLE YEMEĞİ VAADİ
Okul öncesi eğitime ayrı bir vurgunuz var sanki?
Evet, okul öncesi eğitim önemli. Burada 1 lira harcadığınız bir projeden 7 liralık dönüş alıyorsunuz. Bu benim değil, James J. Heckman’ın bulgularından biri. Dünyada çocukların bilişsel kapasitesinin en hızlı arttığı yer okul öncesi dönem. Bunu ücretsiz ve kaliteli bir şekilde yaparsak burada fırsat eşitliği de sağlarız.
Yoksulluğun can atıcı yanlarından biri çocuklarda hem fiziksel hem de öğrenme açısından gelişim bozukluğunun olması, yetersiz beslenme nedeniyle bu sorunlar ortaya çıkabiliyor. Rüzgargülü Projesi kapsamında devlet okullarında çocuklara ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilmesini sağlayacağız. Bu yapıldığında ilk olarak 1,9 milyon çocuk daha az hastalanıyor, ikincisi, 1,6 milyon kişi yoksulluktan kurtuluyor, çünkü anne baba çocuğuna harçlık vermek zorunda kalmıyor, evinin ihtiyaçlarına harcayabiliyor. Çocuklar eğitimde daha başarılı oluyor. Doğru beslenmeyle Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PİSA) Skoru artmaya başlıyor, çocuk daha fazla okula geliyor, okullaşma oranı artıyor.
'TÜRKİYE’DE FIRSAT EŞİTLİLİĞİNİN SAĞLANMASI GEREKİYOR'
Ancak şöyle bir durum var: Daha önce devlet okullarında okuyan öğrenciler, başarılıysa yükselme şansına sahipti. Yani belki çok değilse de orta sınıf olabiliyordu. Bugün aynı şeyi söylenebilir mi sizce?
Şöyle ben de siz de devlet okullarında okuduk. Türkiye’de artık sınıflar arası geçişkenlik yok oldu. Fırsatların eşit olduğu yerde fakir ya da daha fakir bireyler buna daha az isyan ediyor. Önemli olan fırsat eşitliğini sağlamak. Mesela ben mahalle ilk okulunda okudum, çalışkandım, oradan da iyi bir kariyer elde ettim. O mahallede benim gibi olmayan bireyler bana hiçbir zaman ‘sen kayrıldın, sana başka fırsatlar verildi’ demiyor. Okulda ücretsiz yemek projesinin dışında bir diğer önemli projemiz, yetenek yönetim merkezleri projesiyle aynı aile hekimliği gibi pedagogların mahalledeki çocukların gelişiminden sorumlu olduğu, üstün yetenekli çocukların yeteneklerinin yönetildiği merkezler. Yalnızca üstün yetenekli çocuklar değil, ailede şiddet gören çocuk gelişim geriliği mi var, bu merkezler bunları da raporlayacak.
Bunun yanında bir de iyi bir yaşam geliri projemiz var. Bu proje evrensel temel gelir garantisini, evrensel temel gelirinin sınırlandırılmış halini merkeze alıyor. Proje kapsamında18-26 yaş arasındaki gençlere ve çok yoksul hanelerinin kadınlarına harçlık verilecek. Bunun uygulanması da kolay. Kriter net, 18-26 yaşındaki bireyler. Bu uygulama eğitim ve gelir seviyeden bağımsız olacak.
'MERKEZ SAĞ PARTİLER AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ NEDENİYLE PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNE GİTMEK ZORUNDA'
Yoksullukla mücadele alanında çocuklardan gençlere uzanan bir perspektifi aktardınız, ancak bunun bir de haneye gelen gelirin sağlaması kısmı, yani istihdam ayağı var. Bu konuda nasıl bir yol haritanız var?
Yoksulluk, orta-uzun dönemde yalnızca projelerle azaltılamaz. Hak temelli sosyal yardımlar da gerekiyor. Burada insanların sosyal yardıma ihtiyacı olduğunu ispatlamakla yükümlü olmadığı, devletin zaten bunu yönettiği ve bildiği bir yapıyla ilerlemekten bahsediyorum.
Dünyada aşırı sağ yükseliyor, bizde de karşılığı var, Zafer Partisi. Orban, Bolsonaro, Meloni’nin ortaya çıkışı diğer örnekler. Soru şu: Dünyada merkez sağ nereye gidiyor, ona bakmak lazım. 1930’larda buhran sonrasında küreselleşmenin getirdiği olumsuz etki, iki dünya savaşı ve büyük buhranla sonuçlandı. 1930’lar başta Avrupa olmak üzere dünyada aşırı sağ yükselmeye başladı. Yalnızca burada Hitler, Musollini ya da Franco değil, Roosevelt döneminde de ABD’de sarı ırk nefreti vardı, Japonya’da da aşırı sağ yükseliyordu, çünkü uygulanan politikaların zararları eşit dağıtılmadı, tanzim edilmedi. Bu nedenle işçi sınıfı, emekçi sınıf, temsil edilmediği için kendini daha çok aşırı sağda ifade etmeye başladı.
Aynı tepki şimdi de var. Küresel krizden sonra, küreselleşmenin bildiğimiz anlamda devam etmeyeceğini gösteren o küresel krizden sonra pandemiyle de dünyada aşırı sağa yönelik bir eğilim var. Merkez sağ partiler, aşırı sağın yükselişi nedeniyle paradigma değişikliğine gitmek zorunda. Bizim başımıza ne geliyorsa, küreselleşme ve vahşi ahbap çavuş kapitalizminden geldi. Burada yapılması gereken hepimizi dümdüz edecek olan bu aşırı sağı geriletmek. Nasıl engellersin? Benim merhametli, iyi kalpli dediğim bir devletle.
'EĞER SOSYAL DEVLETİ GERİ GETİRMEZSEK AŞIRI SAĞ BİZİ DÜMDÜZE EDECEK'
Tüm dünyada devletin daha etkin olması gerektiğine dair bir paradigma değişikliği oluyor. I Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) bile bu eğilim var. Şu biliniyor artık, eğer sosyal devleti geri getirmezsek, devleti daha girişimci yapmazsak, fırsat eşitliğini sağlamazsak aşırı sağ bizi dümdüz edecek. Ben neoiberalizme de dizginlenmeyen bir kapitalizme de aynı şekilde karşıyım. Bizim de merkez parti olarak gördüklerimizden biri bu. Türkiye’de uygulanan kapitalizm ya da neolibralizm değil, Türkiye’de uygulanan ahbap çavuş kapitalizmi. Otoriter yolsuzluk süreci yaşanıyor.
Gördüğüm kadarıyla insanlar devletin daha merhametli daha eşit, daha kalkınmacı olmasını istiyor. O yüzden tüm partiler buna göre kendini konumlandırmaya başladı. Buna İyi Parti de dahil. İyi Parti’nin kendini milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı olarak tanımlamasının da sebebi de bu.
Kimsenin İyi Parti’nin milliyetçi ya da demokrat olduğuna dönük bir şüphesi yok. Kendimizi doğrudan Demokrat Parti’nin geleneğinden gelen, mirasını devralan bir parti olarak görüyoruz. Aynı zamanda da kalkınmacıyız. Eskiden ekonominin yanında kalkınma konulmazdı. Artık bunu denklemi yeniden düşünmek gerekiyor. Buna siyasi partiler de dahil. Kalkınma kongresinin adı bu nedenle Eşitlenen Türkiye’ydi. İstihdamın sağlandığı bir yapı.
'ÇALIŞMA HAYATI MUTLAKA ÖRGÜTLÜ OLMALI'
Evet o noktaya dönmek isterim, nedir istihdamdan anladığınız? Örneğin son TÜİK işsizlik verisi dikkate alındığında işsizlikte bir gerileme olduğu söyleniyor, ancak bu cephede hem veriler hem de ücretler konusunda ciddi sorunlar var.
Burada iyi işten bahsediyoruz. İlk olarak rakamlar doğru. Ancak biz istihdamdan şunu anlıyoruz, insanca bir yaşamı sağlayacak ücretlerin verildiği bir iş dünyası. İlk olarak mutlaka ama mutlaka örgütlü bir çalışma hayatı olmalı. Sendikaların iş sağlığından, iş güvenliğe, işveren ile çalışan arasındaki toplumsal huzurun sağlanmasına kadar çeşitli işlevler üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
'İSTİHDAMDAN İYİ İŞLER, İNSANLARIN HAKÇA ÜCRET ALABİLMELERİNİ ANLIYORUZ'
Türkiye’de üç kişiden biri çalışıyor. Bunu artırmamamız gerekiyor. Çalışanların dörtte biri devlet için çalışıyor. Kamu görevleri burada çok da iyi yapılmıyor. Devlet orayı bir makyajlama, yakınlarını istidam ettiği bir depo olarak kullanıyor. Çalışan dört kişiden biri kamu için çalışıyor. Kayıtlı çalışanların yarısı asgari ücret alıyor ve bu açlık sınırının altında. Bunları bir araya getirdiğimizde istihdam artıyordur, ancak, ücretler açlık sınırının altında kaldığı sürece bu bizim, çok da istediğimiz bir istihdam artışı değil. AKP orada kayıtsız çalışmayı desteleyen, rekabeti ucuzu emek üstünden kurgulamaya çalışan, kendine yakışanı yapan bir parti haline geldi. Kayıtsız işçi çalıştırmak isteyen küçük ve orta işletmelerin baş tacı yaptığı bir anlayış bu. ‘Ben seni açlık sınırı altında çalıştırıyorum, ama beğenmezsen şurada Suriyeli var’ diyor. Zaten saklamıyorlar da Suriyeliler olmazsa ekonomi çöker diyorlar. O nedenle biz istihdamdan iyi işler, insanlar hakça ücret alabilmelerini anlıyoruz.
'ASGARİ ÜCRET FORMÜLLE OLMALI VE HİÇBİR ZAMAN AÇLIK SINIRININ ALTINDA KALMAMALI'
İstihdamın sağlamanın üç dört farklı ayağı var. Bir, verimli hale gelen iş gücü, iki, iş dünyasının daha iyi denetimi, onların insan haklarını ihlal eden, vergi kaçırmaya dayanan pratiklerden iş ortamını uzaklaştıracaksın. Üç, örgütlü çalışmaya geçeceksin. Dört asgari ücreti formülle hesaplayacaksın ve bu formül hiçbir zaman asgari ücrettin açlık sınırın altında kalmadığı bir ücreti garanti edecek. Orta uzun dönemde meslek eğitimle beraber günümüz ihtiyacı olan becerileri insanlara sağlayacaksın.
Burada iş dünyası genelde ‘beceri uyumsuzluğu var, asgari cüreti zor veriyorum’ diyor. Önemli konulardan biri de sanki iş dünyası uzaya roket fırlatacak da iyi üniversite mezunları yok diye yapamıyor. Oysa yurtdışına gidip çok başarılı olan mezunlarımız var. Türkiye’deki iş dünyasının üretim desenine bakarsanız ucuz işçi çalıştırarak, rekabeti iş gücü maliyeti üzerinden kurarak ihracat ya da üretimi artırmaya dayanıyor. AKP de buna karşı önlem almıyor. Yani iş dünyası da iş gücü de vasatlaşıyor. Dışarıda kocaman bir kayıtdışı Suriyeli nüfus var. Onları da senin karşına koz olarak sunup emeği açlık sınırının altına indiren bir asgari ücretle seni terbiye ediyor.
'SURİYELİLER ÜSTÜNDEN EMEĞİ EMEĞE KIRDIRIYORLAR'
Bu noktada iddia edildiği gibi Suriyeli göçmenler gönderilse de sorun hal olmuyor sanıyorum?
Hayır hayır. Bence Suriyelileri, insan haklarını ihlal etmeden, onların onurlarını zedelemeden, incitmeden göndermek lazım, çünkü buradaki görüntü iç acıtıcı. Türkleri sinirlendiriyorlar, nedeni de şu : İşveren diyor ki ‘açlık sınırının altında çalış, üstelik bunu daha da düşüreceğim, çünkü Suriyeliler bu ücrete çalışıyor’. Yani bir yanıyla emeği emeğe kırdırtıyorlar. Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “Demiri demirle dövdüler biri sıcak biri soğuktu, insanı insanla kırdılar biri aç biri toktu.” Yaşanan durum tam olarak budur.
'AÇIKLANAN SOSYAL KONUT PROJESİYLE DAR GELİRLİ EVSAHİBİ OLAMAZ'
İstihdam gibi barınma da artık ciddi bir sorun. Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası Konut Endeksi yayınlandı. Türkiye’de konut fiyatlarının ortalaması bir önceki yıla göre yüzde 184,6 arttı. Öte yandan hükümetin açıkladığı bir sosyal konut projesi var. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Türkiye konut krizi değil, barınma krizi yaşıyor. Türkiye’de gayrimenkul gelirlerinin tamamı hanelerin yüzde 14’ünde toplanıyor. Bu bile şu anki sorunu göstertiyor. İki yıl önceki konut kredisi kampanyasında da bu oldu. Ev alan bir ev daha alıyor. O nedenle Türkiye’de konut sahipliği oranı düşüyor. AKP daha önce sosyal konut projesi açıkladı ve bu oran düşmeye devam etti. Bu projede de düşecek. Net olarak gördüğüm iki sene önce başlattığı sosyal konut projelerini bitiremeyen, oyalayan bir AKP. Bunu da seçime kadar bir koz olarak kullanıp seçim sonrası bitiremeyecek. Üstelik Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ödemeleri memur maaş zamlarına endeksliyor, yani ödeme güçlüğü yaşanacak. Buysa dar gelirlileri ev sahibi yapmaz.
'DEVLET SOSYAL KONUTLAR YAPIP BUNU UYGUN FİYATTAN KİRAYA DA VEREBİLİR'
Siz iktidar olduğunuzda barınma krizini nasıl çözeceksiniz?
Yeni finansman modelleri gerekli, orada konut sahibi olmayanları sahiplendirmek lazım. Zengin bir ailenin çocuğunun konutu yoksa, o bu projelerden faydalanmamalı. İyi bir tarama yapılmalı. Sosyal konutu herkes almak zorunda değil, bu hiç konuşulmuyor. Barınma krizine karşı devlet sosyal konutlar yapar. Bu konutları uygun fiyata kiralayıp bir dönemin sonunda satın alma seçeneğini de gündeme getirebilir. Dünyada bu dönük örnekler var, ABD’de bile devlet sosyal konutlar yapar ve onları kiralar ve süre sonra da satın alma seçeneği sunar. Önemli olan burada insanların bütçelerinde barınmaya harcadığı payın mümkün olduğu kadar düşük olması.
İbrahim Çanakçı: İktidar faiz lobisine servet transferinin önünü açtı