Ali Duran Topuz
Kan politikası: Savaş uçaklarıyla seçime gitmek
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor:
"Bu örgütün parlamentomuzdaki uzantılarını görmezden gelemeyiz…”
"2023 seçimlerini bu anlamda çok çok önemli buluyorum. Ülkemizi kana bulayan kadın ve çocuk katillerinin arkasında duranlar işlenen insanlık suçuna ortaktır. Daha yeni, İstiklal Caddesi'ndeki terör eylemini neyle izah edecekler? Ana muhalefet ve yavrusu konuştu mu? Konuşacak sözleri yok. Şehit edilen 3 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım."
Ne diyor burada? Ben asker-polis-yargı eliyle vurdukça vuruyorum, siz de oy vermezseniz “biz kazandık” gitti. Kim bu biz? Erdoğan-Bahçeli-Soylu-Perinçek bloku. Esasen, muhalefetin söylemesi gerekeni ondan çok daha açık biçimde söylüyor, savaşın hedefi sandık diyor açıkça. Kanı oya tahvil etme siyaseti bu. Kan siyaseti.
ÇOCUKLARI ŞEHİTLİĞE YATIRMAK
Hiçbir şey yeni değil. Erdoğan bu konuşmanın bir benzerini, kan, bayrak, terör filan motifleri de dahil 2018 seçimlerinden önce Maraş’ta yapmıştı. O konuşma sırasında tiyatral bir düzenleme vardı: Küçük bir kız çocuğu, asker giysileriyle ve cebinde bayrakla sahnede konuşan Erdoğan’ın yanına çıkarıldı. Erdoğan, korku içinde ağlayan çocuğu göstererek, “Cebinde bayrağı. Şehit olunca üstüne örtülecek.” O günlerin ünlü sloganı da şuydu: “Reis bizi Afrin’e götür.”
Darbe sonrası, darbe fırsatıyla hız verilen yeni rejimin temel siyaseti o gün bugündür berdevam: Savaşı ana siyasal araç haline getirmek, toplumu dinci ve ırkçı nutuklar eşliğinde militarize etmek.
DİKTATORYA İHTİYACI
Toplumun militarizasyonu, savaşı, çatışmayı temel araç haline getirme hedefi, sadece Kürt meselesinden kaynaklanmıyor elbette, ekonomide yokluğu, yoksulluğu genişletme ve derinleştirme siyasetinin doğal bir gereği bu militarizasyon: Yokluk yoksulluk ne kadar artarsa artsın, gıkını çıkaracak kimsenin kalmaması lazım. Askeri-polisiye şiddet aygıtı her an her hak talebinin, hak mücadelesinin ensesinde. İşte 25 Kasım’da kadınlara reva görülen uygulamalar bunun basit sonuçlarından biri. Terör, hamaset, din, millet filan öğeleriyle bezenen nutukların arkasında yatan hakikat, ekonomideki talancı tercihlerin ancak bir diktatorya kurularak sürdürülebileceği.
Hasılı, seçimden önceki manzara 2018’deki seçimden önce olduğundan pek farklı değil. O zaman bu iktidarla mücadelenin yolu açık biçimde görünüyordu: Ya herkes bayrağını cebine koyacak ve Afrin sloganlarına katılacak ya da bu politikalara karşı politikalar üretilecek. O zaman da görünen kılavuz istemiyordu, şimdi de istemiyor.
SEÇİME SAVAŞ UÇAKLARIYLA GİTMEK
Fakat görünen köy kılavuz istiyormuş demek ki: İktidarın 2023 seçimi için stratejisi bir yıldan uzun bir süredir 2018 öncesinin tekrarından ibaret. Bunun sebebi de tabak gibi ortada: Ekonomide oy getirecek iyi bir öykü kalmadığına göre seçimin kritik partisi haline gelen HDP’yi ve dolayısıyla kritik seçmen grubu haline gelen Kürtlerin oylarını (yanına çekemeyecekse) muhalefetten uzak tutmak. Bu nedenle yaklaşık olarak 2015 yazından beri yürürlükte tutulan güvenlikçi politika ya da başka bir deyişle savaşa dayalı politika aracılığıyla, siyasetin neredeyse ilga edildiği bir atmosfer oluşturmak. Daha doğru bir ifadeyle savaşı siyasetin tek formu olarak güncel tutmak.
Böylece muhalefetin önünde iki yol açılıyordu: Ya savaş konseptini kökten reddederek farklı politikalar üretmek ya da savaş şantajına boyun eğerek, iktidarın herhangi bir noktada, bir şekilde tökezlemesini beklemek.
Bu beklenti sadece bir kere, yerel seçimlerde karşılık bulabildi. İktidar ve muhalefet blokları yüzde 40-40 civarlarında dengelenmişken, HDP ve Kürt seçmenin iktidara karşı oy kullanma kararıyla muhalefet yerel seçimlerde, özellikle büyük şehirlerde galebe çalabildi. Ne var ki bu deneyim de, muhalefetin iktidarın elindeki savaş siyasetini etkili olmaktan çıkaracak politikalar üretmesine yol açmadı. Muhalefetin bu cesaretsizliği, seçim yaklaştıkça iktidarın savaşı en önemli seçim yatırımı olarak yükseltmesinden başka bir sonuca yol açamazdı zaten.
İktidar şimdi, savaş uçaklarını kaldırmakla iki şeyi hedefliyor ve girişteki konuşmada olduğu gibi bunu açıkça söylüyor: Öncelikli hedef Kürt meselesinde bir zafer öyküsü üreterek seçmeni kendi etrafında toplamak. Bu başarılamazsa bile, yani bir zafer öyküsü çıkmazsa bile, muhalefetin savaşa dayalı politikalara ilişkin tutumu en kötü ihtimalle sessizlik, en iyi ihtimalle iktidarın fiillerini onaylama seçeneklerinin ötesine uzanamayacağı için, Kürt seçmenin muhalefete meylini zayıflatmak.
MUHALFETİN ÇÖZÜM FOBİSİ
Yürürlükteki formüle karşı çıkma cesaretsizliği, muhalefetin bir “çözüm süreci” ihtimalinden duyduğu ve hiç gizlemediği kaygısını da açıklıyor: İktidar için (özellikle Erdoğan gibi manevra kabiliyeti sınır tanımayan birinin başında olduğu bir iktidar için) her zaman bir “çözüm süreci” üretme ihtimali hiç zayıf değilken, muhalefet için (özellikle de İYİ Parti gibi iktidara karşı olmakla ortağı olmak arasında fazla bir fark görmeyen bir partiyle ittifak halindeki muhalefet için) bu türden bir fikir en fazla kaygı üretmeye yol açabilir. Daha açık söylersek Kürt-fobik olan sadece iktidar değil, muhalefet de.
Son on beş, yirmi gün içinde içinde bu stratejinin bütün boyutlarını yoğunlaştırılmış bir kısa film formatında izledik:
AK Parti heyetinin TBMM’de HDP’yi ziyareti ve Selahattin Demirtaş’a hasta babasını ziyaret hakkını kullandırmak için özel jetin kaldırılması muhalefet blokunu “çözüm süreci” paniğine sürükledi. Muhalefetin ikinci büyük partisinin lideri Akşener gelişmeleri, bırakın iktidarın olası çözüm teklifine karşı alternatif bir teklif sunmayı, doğrudan HDP’yi hedef alarak iktidarın planına her zaman yardımcı olacağını ortaya koydu. Ardından İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırı, etrafındaki bütün kuşku bulutlarına rağmen, iktidarın savaş tamtamları çalmasına imkân sağladı ve gecikmeden savaş uçakları havalandı.
Bugün ölen Hans Magnus Enzesberger’i anarak bitirelim: Bu savaş karşıtı Alman şair ABD’nin Küba’ya (Domuzlar Körfezi Çıkarması) saldırısını yerden yere vurduğu şiirinde, bir basın toplantısından bir generalin sözünü aktarır: “Çocuklar siz fotoğrafları ayarlayın. Savaş kolay.”
Savaş kolay, “Siz oyları hazırlayın” diyor cumhurbaşkanı. Savaşa karşı çıkma yolunu, zor yolu seçmediği için gelinen noktada muhalefet artık sadece dua ederek beklemek zorunda: İktidar kaldırdığı uçaklarla hedeflediği zafer öyküsünü çıkaramasın, ekonomi giderek bozulsun, helalleşme, kardeşlik, et-tırnak gibisinden süslü nutukları da Kürtler afiyetle yesin ve diğer seçmenle beraber gelsin bize oy versin. Öldürmeyle oy isteme siyasetine karşı ölmezsen bize oy ver siyaseti kazanmanın değil kaybetmenin en iyi yolu halbuki. Yazık.