Ceren Gündoğan
Karanlık Gece
Bedensel hisler içerisinde insan için yalnızca acı, teknesini yüzdürebileceği, onu denize taşıyacak suyu tükenmez bir nehir gibidir. Walter Benjamin
Özcan Alper’in yönettiği, senaryosunu Murat Uyurkulak’la birlikte yazdığı Karanlık Gece, gösterime girmesini dört gözle beklediğim bir filmdi. Yönetmenin, 2008‘de seyirciyle buluşan filmi Sonbahar, dönemin siyasal ikliminin –henüz- hiç de ılıman olmadığı bir zamanda, Türkiyeli seyircinin yüzünü yakın tarihe, hayata dönüş operasyonlarına çeviriyordu. Sonbahar’ı izleyeli on beş yıl olmuş. Her ikisi de aynı operasyonun mağduru sevgili arkadaşlarım Aysel Bölücek’i ve operasyonda bir kolunu yitiren eşi Vefa Serdar’ı iki yıl önce kaybettik. Ara ara yokluğunu idrak ettiğim canım Aysel’in vefat haberini aldığımda ölümünden çok yaşadığı hayata ağlamıştım. Tıpkı Sonbahar’ı izlediğimdeki gibi bir his. İfadesi zor.
BİR HAYAT NASIL YAŞANIR?
Bazı karanlıklar çeker kendine bizi. Karanlık Gece de, sinemasını ilgiyle izlediğim Özcan Alper’in filmi olmasıyla birlikte, konusundan önce filmden görüntülerle etkilendiğim bir film oldu. İshak’ın (Berkay Ateş) sırtında, sonradan ve yaşantının seyrinde arkadaşı olan köpek Palyaço’yu motor tepesinde birlikte giderken gördüğüm o kareyle. Filmin olay örgüsünden, dokusundan hiç de bağımsız olmayan o sahnenin-karenin, beni henüz filmi görmeden neden etkilediğini filmin bitiminde anladım. Yönetmen, insan-hayvan her varlığın çilesini, varlığın azabını incecik işlemiş Karanlık Gece’de.
İshak, küçük bir dağ kasabasından çıkmış gezgin bir müzisyendir. 7 yıl önce parçası olduğu bir linç olayı, ölmek üzere olan annesine veda etmek için kasabasına döndüğünde peşini bırakmaz. Çocukluk arkadaşları olan diğer beş faille ve onları destekleyen kasaba halkı ile yüzleşen İshak, üzerine çöken suçluluk duygusuyla mücadele eder. Ancak suç ne kadar büyükse, herkesin elinde kan olduğu için sessizlik o kadar güçlenir.
“Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir” der, Onat Kutlar’ın Kediler öyküsündeki anlatıcı. Karanlık Gece’deki İshak da, yedi yıldır taşıdığı vicdanî yükün açığa çıkması için çabalar, huzuru arar. Ana ocağına dönüş, vicdan manivelasının da dönmeye başlaması demektir. Ne var ki, suça ortak diğer beş kişinin vicdanlarının sesini dinlemek gibi dertleri yoktur. Tersine, İshak’ın varlığı onları, kurulu düzenlerini bozacağı endişesiyle rahatsız eder.
Ankara Film Festivali - En İyi Yönetmen, Jüri Özel Ödülü, SİYAD En İyi Film, Antalya Altın Portakal Film Festivali - En İyi Film, En İyi Senaryo, Boğaziçi Film Festivali - En İyi Yönetmen, En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen ödülleri alan Karanlık Gece ile Özcan Alper uzak-yakın zaman, Türkiye linç tarihini kendine has sinema dünyasıyla seyirciye hatırlatıyor.
Faili meçhul ve faili belli nefret cinayetleriyle katledilenler, Sabahattin Ali, Ali İsmail Korkmaz ve filmin adandığı gazeteci Nuh Köklü’yü andığımız, ortak bir ruhun filmi Karanlık Gece.
STİGMALAR
Yönetmen, filmde konu edindiği toplumsal linçin benzerini Boğaziçi Film Festivali ödül konuşmasını yaparken yaşadı. Olayı, filmin ve yönetmenin toplumun ruhunu katıksız görebilişindeki isabetliliğe yorup bu hadsizliği geçelim.
Oyuncu seçiminden oyuncu yönetimine, kostüm-mekân tasarımına kadar özel bir dokuya sahip Karanlık Gece. İshak’ı oynayan Berkay Ateş, davranışlarının ve duygularının sorumluluğunu alarak harekete geçen İshak’ta, yaşadığı suçluluk duygusunu ve azabını seyirciye göstermekte mükemmel bir performans gösteriyor.
Yüksek dağlardaki derin mağaralara inen İshak, arayışını sürdürürken, fiziksel güç gerektiren bu zorlu iniş-çıkışlar ellerini kanatır. İsa’nın çarmıha gerilişi esnasında vücudunda oluşan yaralara verilen ismiyle stigmalarına rağmen İshak, mağaralara inip çıkmayı sürdürür. Sağlıklı bir şekilde çözümlenemeyen suçluluk duygusunun bir adım sonrası kendini cezalandırmak mıdır?
EKOLOJİK HAYAT, ORGANİK ACI
Filmin ekolojist karakteri Ali, Kuyucak’a orman mühendisi olarak atanmıştır. Yeni görev yerinde özel ilgisi, Toroslar’da tek tük varlığı bilinen karakulakların izini sürmektir. Kasabalıların kurduğu kapanları tek tek toplarken kapan sahipleriyle çatışır ve yetkisini kullanarak onları meslektaşı Osman’ın yanına getirir. Osman (Deniz Hamzaoğlu) alttan alıp kapan sahiplerini ceza kesmeden gönderir. Ali’ye, “oğlum rahat dur, bu adamlarla dalaşma. Biz burada geçiciyiz, bunlar buranın yerlisi” der. Ali’nin cevabı ise, “buranın asıl sahipleri hayvanlar, onlar yokken de buradalardı” olur.
Filmin bana göre kilit cümleleriydi bunlar. Temelde insan eliyle gelen kötülüğü izlediğimiz filmde ekolojik bir yaşantının, gezegenimize ve evrene saygılı, onlarla uyumlu bir bütünlükte olmanın bizi insan ilişkilerinde de barışçıl bir yere getireceğini işaret ediyor. Etmekle kalmayıp, tüm bir hikâyeyi böylesi bir ekolojik duyuyla gösteriyor. Acının insanı kıstırdığı kapansa, kayıp oğlunu arayan babayı (Taner Birsel müthişti) yarı meczup bir hale getiriyor. Sibel Kekilli, Taner Birsel’le baba-kız sahnelerinde de, Berkay Ateş’le olan sahnelerde de rolü gereği umutsuz ama yaşamını devam ettirmeye çabalayan Sırma rolünde oldukça başarılı.
Ali’yi oynayan Cem Yiğit Üzümoğulları karakterin çaresizliğine enfes bir içtenlik katmış. Sultan’ı oynayan Pınar Deniz, Egeli kasaba kızında çok iyiydi. Bir zamanlar her şeye sahip olmak isterken, sahip olduklarını koruma güdüsüyle gerçekleşen ihaneti de öyle.
Benzer duyarlılık ve sinema duyusuna sahip yönetmenler, Özcan Alper ve Emin Alper’in festivallerde ödülleri paylaşan filmlerinin benzer temalara sahip oluşunu ise her iki filmi de çok sevmiş biri olarak, Kurak Günler’le Karanlık Gece’nin illa bir benzetme yapacak olursam, bir elmanın iki yarısı olduğunu söyleyebilirim. Yarısı yeşil yarısı sarı, kırmızı bir elma!
PALYAÇO’DAN KARAKULAĞA DEVİR DAİM
İshak’ın, annesi henüz hayattayken bakım vermeye başladığı yaşlı köpek Palyaço ile ilişkisi, Ali’nin karakulak sevdasıyla paralel bir yerde. İnsanın kötülüğe dair yapıp edeceklerinin hudutsuzluğunu bilen, pişmanlıklarla yanıp kavrulan yüreğinin aydınlık yanıdır belki de Palyaço. Kasabada pandoranın kutusu İshak’ın gelişiyle açılmıştır artık, aydınlıklar –yine- karartılacaktır…
Kırklara karışmış oğul, bıçaklanmış Palyaço, anne yok, öldüresiye dayak, meczup baba, giden gelmez, dağ, yerin yedi kat altı, gizi arayan İshak, açılmış yaralar, kanayan el, kanayan vicdan, kefaret, çile, devir daim, adalet yok, burada yaşam bu, sarı çocuk, karakulak, döngü devamda, keşke bu bir rüya olsa…
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.