ayşe düzkan
katili evden atmak
pınar gültekin eski sevgilisi cemal metin avcı tarafından öldürüldü. katilin dayaktan cinayete, oradan da "sevdiği", en azından arzuladığı bedeni, bulunmasın diye deforme etmeye ne kadar kolay geçebildiğini anlatmama gerek yok.
nadir de olsa, sayıca erkeklerin işlediği kadın cinayetleriyle kıyaslanamasa da, kadınların da erkekleri öldürdüğü, yaraladığı oluyor ama bunlar hep ağır şiddet karşısında çaresiz kalındığında gerçekleşiyor. biri kendisini bir başka erkeğe satmaya çalışan kocasını, yastığın altındaki silahla vuruyor mesela, bir diğeri yıllarca kendisini döven kocasını evde bulabildiği bıçakla durduruyor.
ama erkekler, neredeyse istisnasız, kendilerini reddeden kadınları öldürüyor. özgecan örneğindeki gibi katilin yabancı biri olması çok nadir, kadınlar genellikle tanıdıkları, aralarında bir tür yakınlık, sevgi olduğunu varsaydıkları erkekler tarafından öldürülüyor.
feride eralp geçtiğimiz haftalarda çatlak zemin’de yayınlanan yazısında çok yerinde bir şekilde, toksik tecavüz korkusundan bahsediyordu. ben toksik yerine çarpıtılmış demeyi tercih ederim ama kadınların kamusal alanda yer almalarını sınırlayan, hiç tanımadıkları erkeklerden gelecek bir tecavüz ve taciz korkusuyla büyütüldüklerine işaret etmek, bunu fark etmek, fark ettirmek çok önemli. bu korku çarpıtılmıştır çünkü esas korkulacak olanın, yakındaki erkeklerin gözardı edilmesi hatta zaman zaman kurtarıcı olarak görülmesi yanılgısına yol açar. biz kadınlar, sokakta, işyerinde, kafede, lokantada, okulda kendimizi erkeklerin şiddetinden korumak üzere adeta refleksler geliştirerek büyüyoruz. hep bir sonraki anda neler olabileceğini hesap ederek yaşıyoruz. saat geç ve dolmuşta az kişi mi kaldı, bu her zamanki yol mu yoksa şoför farklı bir yere mi saptı, diye düşünerek mesela. erkeklerin kamusal alanda gerçekleşen herhangi bir şiddet vakasından sonra, kadınlara dikkatli olmaları yönündeki her önerisi o yüzden çıldırtıcı. bizim ömrümüz o önlemlerle geçiyor! biz hayatımızı değme gizli ajanlara, satranç ustalarına parmak ısırtacak şekilde, gelecek hamleleri hesaplayarak yaşıyoruz. bazen bir yerde, örneğin metrobüste hiç tanımadığımız bir kadınla dayanışma içine giriyoruz, erkeklere karşı. (bu cümleyi okuyan erkekler arasında "ama kadınlar da birbirilerine…" diye örnekler arayanlar olacağının farkındayım. kadınlar arasında rekabet olması, dayanışma da olmasını engellemiyor.)
ama esas tehlike tanıdığımız erkekler. sevgililer, kocalar, hocalar, babalar, dedeler, oğullar! pınar gültekin’in öldürüldüğünün kesinleştiği gün, antalya’da seher fak, oğlu berk tarafından pompalı tüfekle öldürüldü ve haberi okuduğum gazete karınca katilin soyadını yazmamış, sadece ilk harfini vermişti. pınar gültekin’i öldüren cemal metin avcı da birçok yerde adı gizlenerek, sadece baş harflerle anıldı. muş’ta fatma altınmakas, kendisine tecavüz eden kayınbiraderini, eşiyle birlikte gittiği karakola şikayet ettikten sonra yine eşi kazım altınmakas tarafından öldürüldü. ve onunla ilgili haberlerde de tecavüzcünün adı verilmiyor! evet, tıpkı şeytan gibi şiddet de ayrıntılarda gizli.
başka ayrıntılar da var. katillerin her olumsuz özelliği, her nedense onların değil, öldürülen kadının itibarını zedeliyor. cemal metin avcı, bar işletiyormuş; muğla gibi turizm bölgelerinde yaygın bir iş. pınar gültekin bar işleten bir adamla ilişki kurduğu için dudak bükülüyor. daha şaşırtıcı olan cemal metin avcı’nın evli ve çocuklu olmasının da pınar gültekin’i itibarsızlaştırmaya bahane edilmesi. sanki sadakat borcu adamın değil, pınar’ın ki durumdan haberi bile olmayabilir.
cemal metin avcı kolayca yakıştırıldığı gibi, muhafazakâr değil, chp taraftarı, facebook profilinde mustafa kemal’in bir fotoğrafı var; fotoğrafın üstünde "en büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır" sözleri ve imzası da yer alıyor. paylaşımın altına yazanlar arasında, cezaevinde şişeyle tecavüze uğramasını dileyen bir erkek var; adaletten bunu anlıyor. sizce, onun pınar gültekin’e yaptığını, bir başka kadına yapması ihtimali nedir?
erkekler nasıl insanlıktan bu kadar uzağa düşüyor, nasıl bu hale geliyor? bunun cevabı çok karmaşık değil, bence: teşvik ve cezasızlık.
çevrenizdeki ilişkileri bir düşünün, bazen kalabalık bir aradayken, bir erkeğin partnerine karşı aniden parlayabilen öfkesine, birden yükselen sesine hepimiz şahit olmuşuzdur, aynı ruh hali baş başayken nereye tırmanır, bir hayal edin. tanıdığınız erkekleri gözden geçirin, aralarında sürekli erkek olmakla övünenler, erkekliği övenler, sadece cinsel olarak çekici buldukları kadınlarla sosyalleşenler, bir kadınla insani bir ilişki, arkadaşlık kurmayı beceremeyenler yok mu? erkekleri dünyanın efendisi sanan böyle bir erkek bir kadın tarafından reddedilmeyi nasıl karşılar? en azından bu mecranın okurları, "namus" "temizleme" fikrine kolaylıkla burun kıvırır ama görüyoruz ki artık yaygın cinayet sebebi "namus" değil, "hayır"!
bu işin teşvik kısmı. bir de cezasızlık var tabii. şiddet uygulayan erkekler mahkemelerde hep indirimlerden yararlanıyor, kamu görevlisi olmaları halinde, başka birçok imtiyazdan da yararlanabiliyorlar, takip eden olmazsa davaları unutulup gidiyor. bu sadece kadın ve çocuklara yönelen şiddetle ilgili de değil, yıllar önce eşcinsel olduğu için oğlu ahmet yıldız’ı öldüren ve güya kırmızı bültenle aranan yahya yıldız’ın ırak’ta yaşadığı bilinse de hâlâ firari! tecavüz sanıklarının ciddi bir kısmı tutuksuz yargılanıyor.
yani erkek olmasından kaynaklanan sebeplerle şiddete başvuran bir erkek hayatının kararmayacağını bilerek çıkıyor yola. oysa bir kadın bir erkeği öldürdüğü zaman genellikle ağırlaştırılmış müebbet cezası alıyor ve ömrünün sonuna kadar bir hücrede yaşamak zorunda kalıyor.
erkekler ortalama günde bir kadın öldürüyor ve hep bahaneleri, hep anlayışla yaklaşanları var. çocukları ve başka erkekleri de hedef alan taciz ve tecavüzleri saymıyorum.
bir başka klişeye daha değinmek istiyorum: kadınlar "yanlış" erkekleri sevmekten kaçınabilir mi? belki ama tıpkı erkekler gibi. onların da arzularıyla hareket etme hakları var. diziler, filmler, şarkılar, romanlar "sert" erkek, "adam gibi adam" diye diye, her istediği şeyin onun olması gerektiğini sanan, "oyuncağı" elinden alınınca etrafı tekmeleyen oğlanları romantize ettikçe onların da arzuları o yönde şekillenebiliyor. ayrıca inanın ki biz birbirimizi uyarıyoruz o konularda, siz diğer erkekleri uyarsanız?
işte bu sebeplerle istanbul sözleşmesi yetmez ama çok önemli, bütün bunlar karşısında hiç olmazsa adalette eşitlik olsun, erkek şiddetinin önü alınsın diye gerekli. bunun yerine bugün önerilen her şey –mesela türk aile yapısının güçlendirilmesi- erkek şiddetine destek veriyor.
susmayacağız, geri adım atmayacağız, sokakları boş bırakmayacağız; yani ne evlere kapanacağız ne protestodan vazgeçeceğiz ve katilleri evlerimizden, yataklarımızdan, kalplerimizden atacağız!
potansiyel katil mi yoksa potansiyel insan mı olacağına karar vermek de erkeklere düşüyor.