İrfan Aktan
Kılıçdaroğlu kaybetti, CHP kazandı mı?
CHP 38. Olağan Kurultayı’nda genel başkanlık yarışını Kemal Kılıçdaroğlu kazansaydı bu yazının başlığı şöyle olacaktı: “Kılıçdaroğlu kazandı, CHP kaybetti.” Bunun dayanakları için geçmişe gitmeye de gerek yok. Kurultay salonundan izlenimler kâfi.
Fakat oraya gitmeden hemen şunu sormak gerekiyor: Özgür Özel kazanınca CHP kazanmış oldu mu?
14 Mayıs seçimleri öncesinde kurduğu söylem çerçevesiyle Kürtler dâhil ezilen pek çok kesimde ilgi uyandıran Kılıçdaroğlu’nun sağladığı desteğin arkasındaki temel unsurlardan biri ne pahasına olursa olsun AKP’den kurtulmak, bir diğeri ise Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi halinde koltuğa yapışmayacak kadar kişisel hırslarından arınmış olduğu izlenimiydi. Öyle ki, 14 Mayıs sonrasında faşist hiziplerle girdiği ilkesiz ilişkiler, gizli protokoller bile “memleketin geleceğine ilişkin duyduğu kaygılardan kaynaklanan mecburi hamleler” olarak sunulduğunda bazı kesimlerde inandırıcı bulunmuştu.
Fakat Kılıçdaroğlu’nun kurultay sath-ı mailinde açık ettiği “koltuk sevdası” ve bunun için giriştiği küçük hesaplar kazın ayağının pek de öyle olmadığını gösterdi.
4 Kasım sabahı CHP kurultayının yapıldığı salona Özgür Özel girdiğinde herkes salonun sol trübünlerindeki destekçilerinin tezahüratlarına odaklanırken yüzünü delegelerin olduğu sahaya çevirenler Özel lehine alkış tutanların oranının, delegelerin neredeyse üçte biri kadar olduğunu gördü. Hâlbuki Kılıçdaroğlu salona girdiğinde delegelerin çoğunluğu ayakta ve alkıştaydı.
Yiğidi vur, hakkını ver; CHP her şeye rağmen Türkiye’deki siyasi partilerin çoğuna göre kurultayının ilk gününü son derece barışçıl bir olgunlukla gerçekleştirdi. Özel ve Kılıçdaroğlu yanlıları zaman zaman karşılıklı sloganlar atsa da, salonun tümüne hâkim olan ruh bu olgunluk hâliydi. Parti etrafındaki birtakım çıkar hizipleri hariç tutularak bakıldığında, CHP’nin etkinliklerinin de genelde bu şekilde olduğunu ve Kılıçdaroğlu’nun da bundaki katkısını teslim etmek gerekiyor.
Fakat 38. Kurultay’ın tüm kurgusu Kılıçdaroğlu lehine yapılmış, Özel’in ismi bile anılmamış, dev ekranda sürekli dönen Adalet Yürüyüşü videolarında Özel hiç gösterilmemişti. Bu, Kılıçdaroğlu’nun kazanma hırsının da, kibirle saklanan özgüvensizliğinin de dışavurumuydu.
AKP’yle uyumlu bir biçimde ezilenlerin sokak mücadelesinden çekilmesine yol açan Kılıçdaroğlu’nun kurultay boyunca dev ekranda gösterttiği videonun, yaptığı tek büyük “sokak eylemi” olan Adalet Yürüyüşü olması da manidardı.
Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasının muhtevası da yılların siyasetçisinin olgunluğundan uzak, “özgüvenini” haklılığından değil kibrinden alan, dolayısıyla özeleştiriye tüm kapıları kapatan ve duygusal manipülasyonla yoğrulmuş tipik bir Türki söylemle doluydu. Bu söyleme göre kendisi arkadan hançerlenmiş olarak seçimlere girmiş, ihanete uğramış ve yenilgide hiç pay sahibi olmamıştı.
Dahası konuşmasına “CHP’de değişim mi, e ben zaten yaptım onu” söylemini yayan Kılıçdaroğlu’nun dar çevresinin yarattığı duygusal çerçeveden çıkamadığı ve etrafını, tabanını göremediği, bir nevi “iktidar körlüğü” yaşadığı anlaşıldı.
Bunun bir sonucu olarak Kılıçdaroğlu’nun küçük hesapçılığı, ikinci bir konuşma yapmayacağına dair ilanını ihlal eden kurnaz hamlesiyle tekrar görünür oldu. Normalde konuşma sırası için Özel’le kura çekimine gidecek ve eğer ilk konuşmacı seçilirse Özel’in neler söyleyeceğini bilemeden söz alacak, Özel’e yanıt verme fırsatı bulamayacaktı. Fakat Kılıçdaroğlu bu riski göze almak yerine ikinci konuşmadan “feragat ederek” sahayı rakibine bıraktı.
Fakat Özel konuşmasını bitirdikten sonra Kılıçdaroğlu adeta güvenilmezliğini kendi eliyle tasdik edip tekrar kürsüye çıktı ve Özel’e “son hamlesini” yaptı. Böylece Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatındaki son hamlesi, iktidara karşı incelikle kurgulanmış büyük bir manevra değil, partideki rakibine karşı yaptığı küçük bir kurnazlık olarak tarihe geçti.
Kurultay boyunca konuştuğumuz pek çok CHP’li, “Eğer Kemal Bey bunları yapmasa onu başımızın üstünde tutarak bu salondan uğurlarız” diyordu. Kılıçdaroğlu’nun o salondan nasıl ayrıldığını hepimiz gördük.
Peki iktidara da, delegesine de, hırsına da yenik düşmüş bir siyasetçi olarak Kılıçdaroğlu siyasi kariyerini sonlandırıp kurultay salonundan çıkarken arkasında ne bıraktı?
Salonda kalanlar gerçekten de değişimin öncüsü olabilecek mi?
Bu saatten sonra konuşulması gereken temel mesele bu.
Dolayısıyla yazının başındaki soruyla devam etmek gerekiyor: “Özgür Özel kazanınca CHP kazanmış oldu mu?” “CHP değişirse Türkiye değişir mi?” Ve nihayet, “CHP nasıl değişecek?”
Kurultay konuşmasında belki de kasten ve esas olarak delegeyi cezbetmeye odaklanan Özel’in siyasi ufku henüz parti örgütünün ötesine geçmiş görünmüyor. Dolayısıyla kısa süre içinde etrafının çeşitli hizipler tarafından sarılmasına karşı bariyer koyma kapasitesi tartışılır.
Özellikle yerel seçimlerde kurgulanacak stratejinin nasıl bir çerçeveye oturtulacağı, Kürtlerle nasıl bir ilişki geliştirilmeye çalışılacağı henüz bilinmiyor. Öte yandan CHP’de ilk elden, Özel’in tabiriyle “sağcı danışmanların” tasfiyesi kaçınılmaz zaten. Fakat bu ekibin dışında geniş bir halka daha var. Kılıçdaroğlu’nun yakınına sokmadığı ama uzak da tutmadığı bazı sosyal demokratlar, Aleviler, solcular Özel ve İmamoğlu’nun potasına takılırsa, CHP’deki sol maskeli sağcılar “değişimin” ana aktörleri haline gelirse, Kılıçdaroğlu mumla aranır hale gelebilir.
Kurultay salonunda söz alan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi’yle yaptığı gizli protokole işaret ederek 14-28 Mayıs arasında Kürtlerle kurulan ilişkilerin heba edildiğini söylüyordu. Peki Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nun yarattığı bu enkazı kaldırabilecek mi? Yerel seçim sürecinde HEDEP’le yan yana gelmeye, iktidarın kriminalize ettiği bu alana girmeye cesaret edip siyasi hamleler gerçekleştirebilecek mi? Özel kurultay konuşmasında sola yaptığı vurguyu partinin politikası haline getirecek mi, yoksa sol söylemi sadece bir sos olarak mı kullanacak?
Bugün (5 Kasım) ortaya çıkacak Parti Meclisi Özel’in CHP’sine dair fikir verici olacaktır ama genel olarak bakıldığında CHP içi siyasi hat mücadelesinin 4 Kasım’da bitmediği, başladığı ve bu mücadelede hakim olacak ideolojik, politik eğilimin önce yerel seçimlere, sonra da Türkiye’nin sürüklendiği girdaba yön vereceği söylenebilir. Sonuçta Kılıçdaroğlu kaybetti ama CHP henüz kazanmadı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'den PM açıklaması: Anahtar liste sunacağız