Eser Karakaş
Kim Mersin'e, kim tersine gidiyor acaba?
Dün (iki gün önce), 9 Haziran 2022’de Avrupa Merkez Bankası (AMB) (Frankfurt) yaptığı toplantıda bir dizi kararlar aldı, bu kararlar da AMB (European Central Bank) Başkanı Christine Lagarde tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Aşağıda, alınan kararları kısaca özetleyeceğim ama daha önce de bir duruma, başlıkta belirttiğim konuya değineceğim.
Aynı günün gecesi Hazine ve Maliye Bakanlığı da bir dizi ekonomik önlem açıkladı.
Daha önce de ABD merkez Bankası (FED) enflasyona karşı önlemler açıklamıştı.
ABD Merkez Bankası’nın (FED) ile AMB’nın açıkladıkları kararlar arasında büyük ölçüde benzerlikler var.
Temel benzerlik ise hem siyasi sınıfın hem de ekonomi teknokratlarının hem ABD’de hem de AB’de çok yükselen, yüzde ona yaklaşan enflasyon oranının ekonomi için nasıl büyük tehlikeler içerdiği konusunda mutabık olmaları.
Buralarda, ABD’de ve AB’de 2022 içinde hem faiz oranları yükseltilecek hem de merkez bankalarının piyasadan yaptıkları aktif alımları çok sınırlandırılacak.
Bu ülkelerde kimse, hiçbir ekonomi yetkilisi enflasyon-büyüme tercihinde tercihimiz büyümeden yanadır, enflasyonunun ucunu hem açık bıraktık, hem de enflasyonla mücadeleyi de(!!!) TÜİK gibi veri derleyen ve açıklayan kurumlara bıraktık demiyor.
3 Haziran günü TÜİK’de olan, öncesinde yaşanan istifalar hakkında kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapılmamış olması da Türkiye için esef verici bir durum.
ABD ve AB’de enflasyonunun (yüzde ona yakın) tehdit olduğu konusunda iktisatçılar büyük ölçüde mutabık, biz ise enflasyonun önünü açık bıraktığımızı adeta resmen deklare ediyoruz.
Başlıkta kullandığım "Kim Mersin’e, kim tersine gidiyor?" ifadesi de bu duruma yönelik bir soru.
Bu satırların yazarı maalesef bizim tersine, ABD ve AB’nin ise Mersin’e yani doğru istikamete gittiğini düşünüyor.
Bizde yaşananın olabilecek (aslında olamayacak) duruma tek açıklama çok kısa vadede, seçimler perspektifinde, enflasyonun ucunu açık bırakarak istihdamı tutabilmek, mümkünse genişletebilmek; kadın istihdamındaki artış nedeniyle toplam istihdam otuz milyonun üzerine çıkmış görünüyor (BETAM).
Ancak, böyle bir tercih maliyetleri uzun senelere yayılacak çok sorumsuz bir tercih, muhtemelen üç basamaklı bir orana yükselecek enflasyon, seçim sonrası iktidarda kim olursa olsun, başına büyük bela olacak.
Gelelim Avrupa Merkez Bankası’na.
AMB 21 Temmuz’da yapacağı toplantısında epey bir süredir negatif olan politika faizini 0.25 puan yükseltecek, Eylül’de ise dedikodular yeni bir 0.50 puanlık politika faiz artışının kapıda olduğunu söylüyor.
2022 sonuna kadar yeni artışlar da görülecek.
AMB Şubat 2020’den beri piyasalardan 2280 milyar avro (2.28 trilyon avro) devlet tahvili ve özel şirket tahvili satın alarak piyasalara büyük ölçüde nakit girişi sağlamış ama artık bu politikadan kesinlikle vazgeçiliyor, tahvil alımları belki bıçak gibi belki biraz tedricen azalacak, bu politika da faizlerin yükselmesine destek olacak.
2022’de ABD’de de benzer şeyler yaşanacak çünkü aklı başında iktisatçılar batı ekonomileri için yüzde ona yaklaşan enflasyonun büyük tehdit olduğunun farkındalar.
Bu yazıyı Cuma (10 Haziran) günü yazıyorum, ABD’de bu akşam (yazıyı Artı Gerçek’e çoktan göndermiş olacağım) Mayıs ayı enflasyon oranı açıklanacak, bu oran tahminlerden yüksek çıkar ve yıllık enflasyon yüzde sekiz buçuğun da üzerine yönelirse faiz yükseliş beklentisi daha güçlenecek,
ABD’de ve AB’de faizler yükselirken biz ne yapıyoruz?
Merkez Bankası politika faizinde hala yüzde altmış gibi bir negatif faizde ısrar ediyoruz.
Uluslararası piyasalarda iki yıllık devlet tahvili ihracı için yüzde on bir faiz ödüyoruz, dünyada başka böyle bir dolar faizi var mı?
CDS (Ülke risk primimiz) 800 puanı da aşarak bu alanda da dünya birinciliğine koşuyor.
Erken seçimi en çok bu yanlışlıklara bir an önce son verilmesi için istiyorum çünkü her hata geleceğin ipotek altına alınış süresini daha da uzatıyor.
Sorumlu bir iktisatçı olarak, ABD’de ve AB’de politika faizlerinin bu kadar sert yükseltilmesinin, tedarik zincirlerindeki sıkıntı da beraber düşünüldüğünde, dünya ekonomisini bir stagflasyona yani hem yüksek enflasyon hem durgunluk-düşük büyüme- pozisyonuna düşüreceğini iddia eden iktisatçıların varlığına da işaret edelim.
Önümüzdeki dönem hem dünya ekonomisini hem de teorik iktisat politikaları tartışmalarını izlemek ilginç olacak.