Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Kim Mihri

Berna Gençalp’in yönettiği, Kim Mihri’yi, 5. Uluslararası Kadın Kısa Film Yönetmenleri Festivali’nde izledim. Film 19. yy Osmanlı İstanbul’unda yaşamış zamansız, ışıltılı tözüyle öncü bir sanatçı olan kadın ressam Mihri Müşfik’in hayatını konu ediniyor.

“Her büyük ruh androjendir.” Samuel Taylor Coleridge

“Yazan kişinin kendi cinsiyetini düşünmesi ölümcüldür. Sırf kadın veya erkek olmak ölümcüldür; insan erkek-kadın ya da kadın-erkek olmalı. Yaratma sanatının icra edilmesi için zihindeki kadın ile erkek arasında işbirliği olması gerekir.” Virginia Woolf

“Sanatın bir biçimde kadınsılaştırılmasını hedeflemek kadınların büyük bir hatasıdır. Böyle bir özellik yaratarak kendi düşüncelerinin erimini sınırlandırıyorlar.” Marguerite Duras

Bir süredir zihnimde dönüp duran bir hikâyenin kendini açık ettiği bir evredeyim. Notlar alıyor, hikâyenin olay dizisi doğal bir akışta nereye gider diye karakterlerin izinde hayalî yolculuklara çıkıyorum. Hikâyedeki karakterlerin özellikleri gereği toplumsal normların, doksanın üzerimizdeki etkilerini görüyorum. Cinsiyetin ve cinsiyet kimliğinin ayrımında sanatın özerkliğini, özgürleştirici, özel bir boş alan olduğunu…

Takip etmekte güçlük çektiğim Altın Portakal Film Festivali’ndeki belgesel sansürüne, çektiğimiz ya da çekmediğimiz filmler gerekçelendirilerek hapis gibi akıl almaz seçeneklerin olağanlaşmasına rağmen… Sanat özgür bir boş alandır.

Tiyatroda absürdün ortaya çıkışı dünya savaşları sonrasına rastlar. Savaşın dehşeti hayatın anlamsızlaştığı noktada absürde evrilir. Bugünlerde absürde sığınmamız için birçok neden var ama Türkiye özelinde, iktidardan yana öyle saçma durumlarla çevriliyiz ki, akıllı, tetikte ve uyanık olması gerekenler yine biziz. Dışavurumumuzun üslubu absürtten çok başka türlü bir şeymiş gibi.

SANATIN ÖZERK BAHÇESİ

Bu başka türlü şeylerden biri de, Berna Gençalp’in yönettiği, 19. yy Osmanlı İstanbul’unda yaşamış kadın ressam Mihri Müşfik’in izinde, Kim Mihri belgesel filmi… Kim Mihri’yi 5. Uluslararası Kadın Kısa Film Yönetmenleri Festivali’nin Özel Gösterim Seçkisinde izledim. Yazının girişinde alıntıladığım Coleridge, Woolf ve Duras’nın söylediklerini tüm belgesel boyunca düşündüm durdum. Düş gücü ve yetenekten mülhem sanatın özerklik bahçesinde yetişmiş, kendine özgü neşeli üslubuyla yaptığı portrelerde kimliğini var etmiş, adının kalıcılaşması için Avrupa’da ve Amerika’da ünlü isimlerin portrelerini yapmak için kollarını sıvamış bir sanatçı, ressam Mihri. Filmin internet sayfasından alıntılayarak; “Abhaz olan Mihri Rasim Müşfik Açba (1886–1954), ilk kadın ressamlarımızdandır. Babasının II. Abdülhamid’in Sağlık Bakanı, halasının da Sultan’ın eşlerinden biri olması nedeniyle ayrıcalıklı bir çevrede büyür. Saray ressamı Zonaro’dan resim dersleri alır.

1900’lü yılların başında İstanbul’dan ayrılıp Roma’ya ve daha sonra Paris’e giderek eğitimini sürdürür. Portre ressamlığı yapar. İlk evliliğini Müşfik Bey (İnegöllü) ile yapar.

İstanbul’a dönünce Osmanlı Devleti tarafından üniversite seviyesindeki İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Kızlar İçin Güzel Sanatlar Okulu) 1914’te kurulmasına önayak olur. Avrupa’da bile pek çok ülkede henüz kadınlar devlet akademilerine öğrenci olarak resmen kabul edilmezken Mihri, İstanbul’daki bu okulun ilk kadın yöneticisi ve öğretmenidir. Kız öğrencilere ilk defa şehrin sokaklarında, açık havada resim yaptıran; kız öğrencilerin çıplak modelle çalışmasını sağlayan; kadın ressamları ilk kez toplu bir sergi açmaya teşvik eden kişi hep odur. Yakın dostu Tevfik Fikret’in ölümünün hemen ardından yüzünün maskını alması da bu ülke için ilktir. İstanbul’da Bomonti’deki evini atölye ve sergi mekânı olarak kullanan da Mihri’dir.

Mihri 1920’li yıllarda Roma’ya, oradan da New York’a taşınır. 1928’de New York’taki Maziroff Galeri’de resimleri sergilenir. 1954’te ABD’de hayata gözlerini yumar. Bir portre sanatçısı olarak Atatürk, F. D. Roosevelt, Edison, Edwin Markham, D’anunzio gibi isimlerin resmini yapmış ve profesyonel hayatının büyük bölümünü Avrupa ve Amerika’da geçirmiş olan Mihri’nin eserlerinin pek çoğu bugün kayıp.”

Ressam Mihri’nin hayatı, tıpkı resimlerindeki canlı doku gibi ilginç ve etkileyici. Yönetmen Berna Gençalp’in 89 dakikalık belgeseli de Mihri’nin neşesiyle dokunmuş. Mihri Roma’ya ya da Amerika’ya giderken yönetmen günümüz İstanbul sokaklarında yürüyor, önünden geçtiği bir duvarda bu şehir arkandan gelecek duvar yazısı… Sanatta zaman, sanatçıda mekân yoktur dercesine çarpıcı bir kurgu…

Sanat tarihçilerinin anlatımlarından Mihri hakkında duyduklarım onun tutkuyla resim yapmak kadar, ismini kalıcılaştırmak için de kollarını sıvadığını düşündürdü. Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında doğmuş, o kültürü almış, yeni cumhuriyetin kuruluşunu, savaşları, ulus devletlerin kuruluş yolunda milliyetçiliği görmüş, millet özgürlüğü içinde erimesine izin vermeden kendi özgürlüğü için çabalamış. Yeğeni ressam Hale Asaf’ın annesine Asaf’ın ressam olmaması yönünde yazdığı mektuplarla o dönemde bir kadın sanatçının çileli yoluna vurgu yapmak istemiş… Kendini inşa ederken aydınlığıyla gölgeleri iç içe geçen bir varlık… Kim Mihri… Bir cevap hakkım varsa eğer, Mihri, zamansız, cinsiyetsiz, ışıltılı tözüyle öncü bir sanatçı…


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi