Kontrollü darbe ve mantık

12 Mart’ta MİT Müsteşarı Fuat Doğu, muhtırayı Demirel’e duyurmadığı gerekçesiyle eleştirilmişti. 15 Temmuz 2016’dan sonra Sayın MİT Müsteşarı bu koşullarda görevinde kaldı ise, demek ki, ortada görevden almayı gerektirecek bir görev zafiyeti yok!

Bugün 15 Temmuz 2016'nın yedinci senesi.

Bu konuya ilişkin 27 Mayıs 2017 tarihinde yine Artı Gerçek’te bir yazı yayınlamış idim, bu yazıda değindiğim basit bir mantık sorusuna yedi sene sonra hala bir yanıt alabilmiş değiliz.

Aşağıya Artı Gerçek’te çıkan, 27 Mayıs 2017 tarihli ve “Kontrollü darbe ve mantık” başlıklı yazımı aynen koyuyorum.

Umarım, yedi senedir cevabını alamadığımız soruların yanıtını en kısa sürede alabiliriz.

Yazılı basında, ekranlarda "kontrollü darbe" ifadesini çok sık duyuyoruz artık.
Tam emin değilim ama galiba bu ifadenin ilk sahibi CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu.

Ben olsam bu ifadeyi kullanırken on kere düşünürüm sonra kullanırım.

Çok ağır, kontrolü elinde tutanlar için de hukuki sonuçları çok ağır olabilecek bir ifade.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun "kontrollü darbe" ifadesi ile neyi kastettiğini çok net bilemiyorum ama muhtemelen 15 Temmuz’un Erdoğan ve ekibi tarafından düzenlendiğini kastetmiyor.

Bu ifadeden benim anladığım, Kılıçdaroğlu muhtemelen bunu ima ediyor, 15 Temmuz darbe girişiminin çok önceden istihbar edildiği, Erdoğan ve ekibinin bir ölçüde küçük bir risk de alarak süreci kontrollü bir biçimde kendi akışına bıraktığı ve gerekli anda da müdahale ederek Türkiye’yi yönetmek, birilerini tasfiye etmek için arzuladıkları OHAL düzenini kurduğu.

OHAL düzeni ihdas edilmemiş, Selahattin Demirtaş tutuklu, basın yayın organları bu kadar baskı altında olmasa 16 Nisan’da ortaya çıkan yüzde 49’luk oranın kaç olacağı gelecekte de hep konuşulacak muhtemelen.

Ben bu çok ciddi kontrollü darbe iddiası karşısında pozisyon alamam zira elimde bu iddiayı destekleyecek bilgi, belge yok, nasıl olsun zaten, bu iddiayı ortaya atanlar da konunun banalizasyonunu önlemek için en kısa sürede bu iddialarının arkasını belgelemek zorundalar.

Son günlerde basında çıkan bazı makaleler, mesela Sayın Sedat Ergin, Sayın Ertuğrul Özkök, bu ilginç süreci, 15 Temmuz gününü daha da ilginç hale getiriyorlar.

Yukarıda belirttiğim gibi benim, bir yurttaş olarak, elimde somut bilgi, belge yok, bir net kanaat oluşturmam bile mümkün değil.

Ancak, elimde bilgi ve belge olmaması, insanın mantık süreçlerini çalıştırmasına da engel değil ve ben de bazı sorulara mantıklı yanıt veremiyorum ve bu sorular da kim nereye kaçta geldi, kaçta çıktı gibi sorular değil.

Sayın Sedat Ergin’in makalelerinde, bu konu daha önce de yazıldı, konuşuldu, 15 Temmuz günü 14.30 dolaylarında bir binbaşının MİT’e gelerek darbeyi ihbar ettiği yazılıyor.

Sayın Sedat Ergin’den en azından benim yeni öğrendiğim, bu binbaşının tutuklu olmadığı, önceleri böyle söyleniyordu, MİT’te göreve başlatılmış olması.

Yanılmıyor isem bir hukuki ifadeden alınan bu bilgi karşısında da ortaya o saatten akşama kadar neden meseleye etkin bir müdahalede bulunulmadığı sorusu gündeme geliyor.

Bence, çok yanlış bir soru.

Doğru soru MİT’in bu gelişmeleri nasıl oluyor da aylar öncesinden haber alamadığı olmalı.

Mantık dediğim şey bu aşamada gündeme gelecek.

Kapsamlı bir darbe girişiminin istihbaratının MİT tarafından alınamamış olması gerçekten çok tuhaf bir durum.

O binbaşı olmasa, MİT, darbe girişimini Boğaziçi Köprüsü kapatıldığı zaman mı öğrenecek idi?

Eğer durum böyle ise, MİT yetersizlik, beceriksizlik gibi kötü niyet taşımayan ama vahim görev zafiyeti içeren nedenlerden darbeyi ancak 15 Temmuz saat 14.30’da öğrendi ise, bu tuhaf, doğru ise acıklı durumun neticesi mutlaka ama mutlaka MİT Müsteşarının görevden el çektirilmesi olmalı idi.

Bunun aksini savunabilecek aklı başında biri var mıdır aramızda?

Ama öyle olmadı, resmi ifadelere göre MİT darbe girişimini 15 Temmuz saat 14.30’da duydu.

O zaman MİT Müsteşarının görevde kalması kabul edilemez bir idari tasarruftur.

Bu ülkede insanlar, yaşı 12 Mart’ı hatırlamaya yetenler ya da o dönemleri okuyanlar, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun muhtırayı Başbakan Demirel'e duyurmadığı gerekçesiyle eleştirildiğini çok iyi hatırlarlar, bilirler.

Dikkatinizi çekiyorum, bilmediği, öğrenmediği için değil, duyurmadığı, rahmetli Demirel’i bilgilendirmediği için.

Tekraren söylüyorum, eğer ortada bir yetersizlik varsa, Sayın Erdoğan da daha o gece ortada çok ciddi bir istihbarat zaafı olduğunu vurguladı, bu yetersizlik vahamet derecesi yüksek, inandırıcılığı ise düşük bir yetersizliktir.

Mantık da, hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, işte burada devreye giriyor.

Sayın MİT Müsteşarı bu koşullarda görevinde kaldı ise, demek ki, ortada eleştirilecek, görevden almayı gerektirecek bir görev zafi MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun muhtırayı Başbakan Demirel’e duyurmadığı gerekçesiyle eleştirildiğini çok iyi hatırlarlar, bilirler. Mantık bunu emreder.

Peki bu ne demektir?

Allah ömür verirse, ileride bu sorumun yanıtını öğreniriz muhtemelen.

Türkiye’de bürokrasinin zafiyetlerine alışık bir vatandaş olarak, ben kendi adıma, bu durumun MİT’in bir görev, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın da idari tasarruf zafiyetleri olmasını tercih ederim doğrusu.

Aksi çok korkunçtur zira.”

Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi