Baskın Oran
Korkunç: Sadece ne söylediğinden değil, ne söylemediğinden de yargılanıyorsun artık
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, çalıştığı hastaneden OHAL KHK’siyle atılmış olan HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında dokunulmazlığın kaldırılması talebiyle soruşturma fezlekesi hazırladı. Şöyle:
Pervin Buldan, HDP’nin 27-28 Ekim 2018’de Diyarbakır’da düzenlediği "Ortadoğu Krizi ve Demokratik Ulus Çözümü" adlı konferansta "(…) Barış ve müzakere süreci bir kez daha başlamalı, Sayın Öcalan üzerindeki tecrit bir an önce kaldırılmalı ve Sayın Öcalan bu sürece dahil edilmelidir" diyor.
"Barış ve müzakere süreci" dediği, benim de dahil olduğum Akiller’in, İmralı’da ağır müebbede mahkûm Öcalan’ın katılımıyla Başbakan R. T. Erdoğan tarafından planlanan Kürt Barışı’nı ülkenin 7 bölgesine dağılarak anlatma projesi. Resmî isim listesi Başbakanlık tarafından 03 Nisan 2013’te ilan ediliyor.
Murat Belge’sinden Kâbe’de kalpten giden Yeni Akit Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya’sına, İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan’dan Abdurrahman Dilipak’ına, Tarhan Erdem’inden Hilal Kaplan’ına, Celalettin Can’ından Orhan Gencebay’ına, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’ndan Kadir İnanır’ına kadar 63 kişi…
***
P. Buldan’ın konuşması bitince, salonda bulunanlardan Dr. Ö. F. Gergerlioğlu ayağa fırlıyor, ‘Ah, ne güzel ifade ettiniz sayın eş başkanım! Ağzınıza sağlık! Hatta az bile söylediniz. Demeliydiniz ki, PKK çok iyi bir örgüttür, onun talepleri yerine getirilmelidir, Türkiye’nin kurtuluşu ancak buna bağlıdır, demeliydiniz. Siz demediniz, ben diyorum’ şeklinde konuşuyor.
Ayy, şakaydı yahu, şaka! Demiyor tabii ki. Dr. Gergerlioğlu öyle demiyor çünkü oturduğu yerde oturmuş, dinliyor.
Hiç bişey söylemediği için de, Savcılık fezleke düzenliyor. Çünkü Dr. Gergerlioğlu, P. Buldan’a tepki vermemek suretiyle "terör örgütü propagandası" yapmıştır.
Bak vallahi bu şaka değil, ciddi. Fezlekenin gerekçesi aynen böyle.
***
Neyi merak ediyorum biliyor musunuz?
Şu sıralarda hâlâ devam ediyor, Yargı’nın üst kademesinden savcı ve yargıçlar sürekli tutuklanıyor, mahkûm ediliyor. Dün AKP nezdinde pek makbul olan cemaatçilikten, bugünkü adıyla "Fetöcülük"ten. Mesela son olarak, Yargıtay üyelerinden bir yargıç, örgüt üyeliğinden 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Çünkü Zeitgeist değişti, "Zamanın Ruhu" yani. Eskiden Fethullahçı olmayanları atarlardı, şimdi olanları atıyorlar.
Merak ettiğim şu:
Devran yine dönünce, şu anda "makbul" olan Yargı üyeleri ne yapılacak?
Malum, Osmanlı’da bazı sadrazamların lakabı "makbul" idi, gözden düşünce (herhalde kafiye tutsun diye) "maktul" dendi.
Örnek: Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa, Kanuni’nin veliahtlıktan beri tek kelimeyle gözdesiydi. Üstelik eniştesiydi; "Makbul İbrahim Paşa" denirdi. 13 yıllık sadrazamlıktan sonra 1536’da, rivayete göre Saray’daki iftarın ardından dilsizlere boğduruldu. "Maktul" İbrahim Paşa oldu.
(Aman diyeyim, muhterem savcılarım ve yargıçlarım, bu "maktul" terimi Osmanlı tarihine aittir, Osmanlı tarihine merakımı göstermek için yazılmıştır, burada "gözden gönülden düşmek" anlamında kullanılmıştır, sakın yanlış yorumlayıp TCK 301/2’den yani "Devletin yargı organlarını (…) alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"dan gözaltına almayınız, tutuklamayınız, dava açmayınız, mahkûm etmeyiniz! Zaten biliyorsunuz, bu memlekette idam cezası Başbakan R. T. Erdoğan döneminde, 7 Mayıs 2004 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle tamamen kaldırılmıştır.)
***
Bunları yazdıktan sonra yine merak ettim: Niye Dr. Gergerlioğlu olayına kadar gidiyoruz ki? Çünkü barış için imza veren akademisyenlere yapılıvermekte olanlar çok daha vahim.
Şimdi emin olmak için tekrar açıp kontrol ettim Ocak 2016’daki "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi nedeniyle "terör örgütü propagandası yapmak"tan beni de Mart ayında duruşmaya çağıran Ağır Ceza Mahkemesi celbini. Oradaki bildiri metnini bir daha okudum.
Evet, devletin "(…) vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini" talep etmişiz. Fakat terör örgütünün övülmesiyle, haklı gösterilmesiyle, propagandasıyla ilgili tek-bir-kelime-yok!
Yok ama, Savcılık bu eleştiri ve uyarı bildirisini aynen şöyle yorumlamış:
"[Bu bildirinin] PKK/KCK Terör Örgütü’nün alenen propagandası mahiyetinde olduğu sabittir."
Bu "suç"tan Barış Akademisyenleri şimdi teker teker yargılanıyor, 1 yıl 3 ay ila 3 yıl hapis cezaları hükmediliyor haklarında.
***
Neden biraz yukarıda "çok daha vahim" dedim?
Çünkü biraz önce tekrar kontrol ettiğim İddianame aynen şöyle diyor: "Şüpheliye PKK/KCK sizce terör örgütü müdür diye soruldu".
Yâ Hû, her ülkenin insan hakları belgelerinde, savaşta bile ihlal edilmesi yasaklanmış iki şey vardır: 1) İşkence yapmak; 2) Vicdani kanaat açıklamaya zorlamak.
Burada acaba sayın savcı, Anayasa’yı ihlal ettiğinin farkında mı? Md. 25/2 aynen şöyle:
"Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz."
Savcıyı bilmiyorum ama, bizim farkında olduğumuz bir şey var ve korkunç bişey bu:
Artık Tek Adam Rejimi’nde ne söylediğine değil, ne söylemediğine de dikkat edeceksin.
Korkunç. Hem vatandaş için, hem de dolayısıyla Rejim için.