Ceren Gündoğan
Kötülüğün bitimsiz hıncı…
Önceleri, epey uzun bir süre tarihin muhafazakâr olduğuna inandım. Tarihin yaşayan bir organizma olduğunu, tıpkı zaman gibi, ona bakışımızla ve yaşananlarla biriken bir deneyim havuzu olduğunu ise son birkaç yılda idrak ettim. Tarih = Zaman = Yaşam gibi formüle de edebiliriz. Olaylar olur, olayların içindekiler kendi deneyimlerini, dışındakiler onlara aktarılanları algıları kadar alır, yorumlar. Muazzam bir dolu söylence ortada döner durur.
YARATILAN TARİH
Her devlet varlığını sürdürebilmek için bir efsaneye tutunur. Örneğini özellikle son on yılda gördüğümüz üzere, efsane yoksa yaratır. Kibarlaşmaya gerek yok, imal eder, uydurur!
Bu ilk efsane kuruluş aşamasına dairdir. El aldığı yıkılmış rejime karşı tümden reddiye yoluna da gidemez, bir kök gereklidir çünkü. Kitlelerin ihtiyacı milliyetçilik yönündeyse, gerektiğinde falanca filancanın torunuyuz böbürlenmelerini, köprülere ve havaalanlarına sultanların isimlerini koymayı, sokak, cadde ve parklara isimleri konmuş saygın şahsiyetlerin isimlerinin yerine onları katleden zihniyettekilerin ismini vermeyi ihmal etmeyen bir ilişkidir bu. Hınç dolu aksiyonlarla gücü elinde tutan devlet, intikam almayı sürdürüyor. Neyin intikamı?
Topraklarını, bağ bahçelerini bırakıp Kurtuluş Savaşı’na katılmadıkları için, Cumhuriyetin kurucusunun Gebze’den geçerken aracının perdesini kapattığı rivayet edilir. Aynı kurucu, çalışkan, kahraman, zeki olduğu vurgusunu milleti için sık sık yapmıştır. Neden?
Başka bir fıkralaşmış meşhur rivayet de var. Trabzon’un Rus işgalinden kurtuluşunun yıldönümü kutlamalarında, tanıklardan yaşlı bir amcaya mikrofon verilir. Amca beklenenin yerine kendi deneyimini anlatır anlatmaz ortalık karışır, mikrofon cızırtıya geçer. “Uşaklar, düşman göründi, başladiler bomba atmaya. Biz bir kaçayruk, bir kaçayruk…”
Yanisi, tarih istediğiniz biçime girer gözükür ama hakikatle bağını koparamazsınız. Tarih ve hakikatin, zaman ve yaşantıyla paralel giden yanını, istediğiniz güce sahip olun, sadece bir süreliğine karartabilirsiniz. Ne var ki, Osman Kavala için sistematik işleyen karartmanın süresi bir süreliğine olmayı, bu üzüntü ve öfke uyandıran korkunç kötülük, bitimsiz hınç da haddini aştı.
“METAMORFOZ”: YALANIN DİZAYNI
Devletin kanalında, tıpkı Osman Kavala’nın açıklamasında da belirttiği gibi, kamu kaynakları kullanılarak, ismi geçmeden ama açıkça Osman Kavala olduğunu gösterme kurnazlığıyla yapılan bir dizinin hakikati eğip bükmesine, yalan ve iftiralarla kitle propagandasının dilediği gibi sürmesine de tanık olduk.
Toplumsal dizaynın en etkili yolu olarak diziler, belki bir anlamda toplumun aynasıdır diyebiliriz. Peşinden toplumun hangi kısmı sorusunu da ekleyerek… Metamorfoz adlı dizinin devlet aklıyla hedef kitlesini, toplumun kendinden olan, kendine yakın olan kısmı düşünülerek tasarlandığı ortada. Toplumu parçalamaya çalışan ve bunda bir anlamda başarıya ulaşan bir iktidarın karşısında kalan tüm parçalar olarak yan yana durma, içeride rehin tutulan, başta Osman Kavala olmak üzere bu iftira ve yalan silsilesinden nasibini alan tüm tutsaklarımızla dayanışma halinde olmak zorundayız.
Üç yıl önce, Osman Kavala’nın tutukluğunun 1000. günü için onu tanımlayan bin sözcükten bir portresi yapıldı.
Açık çağrıya “diğerkâm” diyerek katılmıştım. Yaklaşık zamanlarda aile evimize ziyaretimde kütüphaneyi kurcalarken tüm çocukluğumun sorularına cevap veren, okuyacak bir şeyler bulamadığımda rastgele açıp yeni bilgiler öğrendiğim AnaBritannica ansiklopedilerini kucaklamıştım. Bilgiye erişimde kitaplardan başka çok az şeyin olduğu internetsiz zamanlar bitip internet kullanıcısı olduğumda bile ansiklopediler hep biricikti benim için. Bu enfes hazine ansiklopedileri oluşturan ekipte kimler varmış diyerek künyeye baktığımda Osman Kavala ismini görmek hiç de şaşırtıcı olmamıştı.
TUTSAK HEPİMİZİZ
Dolayısıyla tutsak edilmek, itibarı tahribata uğratılmak, başkalaştırılmak istenen Osman Kavala’ya atfettiğimiz tüm bu güzel sıfatlar, özellikler… Hiç kimse öyle güzel özelliklerle donanmasın, yeni tip kitle, ruhen güçlü ve güzel olana değil, kaba gücü olana yönelsin, onu güzel bilsin diye böyle yapıyorlar. Osman Kavala’yı gerçekte bilmeyenlere kendi istedikleri gibi bir rivayetle hazır ve zahmetsiz, kirli bir seyir sunuyorlar.
İnsanın tüm güzellikleri yok olsun, bitsin gitsin istiyorlar. Vandallık ve çirkinlikle varlığını sürdüren, güzel olan her şeyi yok eden antik Yunan tragedyasındaki bir canavar gibi… Bizimle beslenen canavarı durdurmak zorundayız.
Oyuncunun, senaristin etiği, kim sanatçı kim değil, insanî sorumluluk vs gibi başlıkları düşünerek oturdum yazı masama ama zihnim öyle gitmedi. Kötülük kötülüktür. Tarihte herkes yaptığı işler yanında mutlaka kötülükleri ve iyilikleri kadar anılacaktır. Asaleti ve rezaleti ile de!
Bir hınç dalgasına karşı dalgakıran olmak zorundayız. Osman Kavala’ya onu tanıyıp tanımadığımızdan bağımsız olarak, çorak toplumsal yaşamımıza güneş olduğu için borcumuz var. Tarihi istedikleri kadar eğip bükmeye çalışsınlar. Oradaydık, tanığız, hiçbir yere kaçmıyoruz. Hakikat her zaman hakikattir, efendim!
TRT’nin dijital platformunda yayınlanan dizi ile ilgili Osman Kavala açıklaması
Benimle ilgili hazırlanmış bir senaryonun TRT tarafından finanse edildiğini ve dizi film olarak yayınlandığını öğrendim.
Kişi itibarını koruyan yasalardan kaçmak için hileye başvurulmuş, ismim açıkça kullanılmamış. Hukuksuz olarak cezaevinde tutulmam için kullanılan iddianamelerde olduğu gibi, bu dizide de gerçek olayların tahrif edilmesi yöntemine başvurulduğu, komplo teorileriyle suçlu olduğum algısı yaratmanın amaçlandığı anlaşılıyor.
Kamu kaynaklarının bu amaç için kullanılmış olması beni yadırgatmadı. Beni şaşırtan ve bana üzüntü veren genç sanatçıların bu itibar suikastı projesinde yer almaktan rahatsızlık duymamaları.
Osman Kavala, 20 Haziran 2023
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.