Ceren Gündoğan
Kötülük Diye Bir Şey Yok
Ryûsuke Hamaguchi’nin son filmi Kötülük Diye Bir Şey Yok – Aku Wa Sonzai Shinai, Tokyo’ya iki saat mesafede bir köyde “dünyanın kalbinde” geçiyor. 106 dakikalık film ana atalarının da köyde yaşadığı Takumi (Hitoshi Omika) ve küçük kızı Hanah’nın (Ryo Nishikawa) gündelik yaşamına getiriyor bizi.
Film, doğanın sesi, karakterlerin uzun sessizlikleriyle sinemada haiku duygusu veriyor. Film de, tıpkı haiku gibi, süresinin görece kısalığıyla ters orantılı derin bir etki bırakıyor.
Doğada yaşayanların kentte yaşayanlara nazaran yabanlaştığı, bitki örtüsüyle, dağlarla, rüzgârla, suyla ve diğer canlılarla eşitlendiği bir nokta var; hayatta kalma güdüsü. Ekolojik döngü içinde kendine yer edinen yaban, diğer türlerin hayatta kalma güdüsüne saygıyla yaklaşır. Bildiği tek tanrı sonsuz uyumdur, edindiği yer ise dikkatli, saygılı bir özeni gerektirir.
YABANIN SINAVI
Filmdeki baş yaban Takumi’ninse sınavı, ekolojik bütünü düşüncesizce ve geri dönüşü olmayacak şekilde bozacak, köyde yapılması plânlanan, kentlilerin tatillerde gelip doğal yaşamı deneyimleyebileceği “glamping” adlı tesisin yapılmasını önlemektir. Takumi ve köydeki çeşitli yaşlardaki kadın-erkek arkadaşları toplanıp ne yapabileceklerini konuşurlar.
Alınan hibeler, tesisin yapılması için verilen taahhütler için süre başlamıştır. Kapitalizmin çok değerli dakikaları işlerken, kendi zamanını doğayla uyumlamış, kolunda saate rastlamadığımız Takumi, (sık sık Hanah’yı okuldan almakta gecikir bu yüzden) köyün içme suyunu kirletecek tesisin kanalizasyon planlarının yanlışlığını, tesisin geyiklerin geçiş bölgesini işgal ettiğini, daha ekolojik bir plânla hareket edilmesi gerektiğini anlatır, tesisin tanıtımı için köylülerle toplantı yapan şirket yetkilileri Takahashi ve Mayuzumi’ye… Bu uzun sahnede ekolojik bütünü ve yaşam tarzlarını korumaya çalışan köylülerle yetkililer arasındaki tartışma o kadar sarih bir gerçekliğe sahip ki, Takahashi ve Mayuzumi’nin tüm argümanları doğal bir biçimde çürüyüp giderken ikisinin de bir anlamda dönüşümü başlar.
Filmdeki köylülerle Akbelen’de maden sahası yapımına karşı direnen köylüler aynı toprağın çocukları… Kötülük Diye Bir Şey Yok, işaret ettikleriyle Mervan Serhat Sarışın’ın Zeytinliğin Ardı belgeseli, Hlynur Pálmason’un Tanrının Unuttuğu Yer’i, Valdimar Jóhannsson’un Kuzu’su ve Apichatpong Weerasethakul'un Memoria’sı ile akraba dokuda, canlı söze saygı duyan bir film.
Kötülük Diye Bir Şey Yok, yönetmenin önceki Oscar ödüllü filmi Drive My Car’daki gibi önermesini filmin ismiyle açık ediyor. Değerli üstad Yavuz Turgul, çok etkilendiğim Drive My Car’la ilgili yorumunda, filmin isminin “kontrolü başkasına bırakmak” anlamına gelebileceğine işaret etmişti. Kötülük Diye Bir Şey Yok adında da, özellikle filmin finalini düşündüğümüzde yerine oturan bir anlam var.
Ekolojik bütün için saygıyı ve uyumu hatırlatan Kötülük Diye Bir Şey Yok, büyük ahlâki sözler söylemeyerek, sakin, duru ve çok incelikli bir yerde bırakıyor izleyeni. Haikular gibi doğanın içinde, kendi sesi ve sessizliğiyle kısa, derin…
Yaralı olduğunda, yavrusuna karşı tehditle karşılaştığında bir geyik ne yaparsa, yavrusuna karşı tehdit ânında bir insan da onu yapar…
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.