İrfan Aktan
Kurdo Baksi: Türkiye, İsveç’ten NATO üyeliği karşılığında Kürt, para ve silah istiyor
Artı Gerçek - Litvanya'nın başkenti Vilnius’ta 11-12 Temmuz tarihlerinde (bugün ve yarın) yapılacak tarihi NATO Zirvesi’nin ana gündem maddelerinden biri de, Türkiye’nin çok sayıda şart öne sürerek şimdiye kadar onay vermediği İsveç’in üyeliği.
İsveç’in sağ kaolisyon hükümeti şimdiye kadar Ankara'nın talepleri doğrultusunda çeşitli adımlar atsa da, zirveye bir gün kala Erdoğan el yükselterek Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engellerin kaldırılması şartını da koydu.
Peki İsveç’in NATO üyeliği hem İsveç hem de NATO açısından neden bu kadar önemli? 200 yıldır savaşsızlığı ve tarafsızlığıyla bilinen İsveç’in NATO’ya girmesi ne tür sonuçlar yaratır? Kürt diasporasının kültürde, sanatta, siyasette en üretken olduğu İsveç’teki geleceği nasıl şekillenecek?
İsveç’in önde gelen ırkçılık karşıtı Kürt yazar ve yayıncısı, Olof Palme Barış Ödülü sahibi Kurdo Baksi’yle Türkiye’nin hesaplarını, İsveç’in Rusya korkusunu, Kürtlerin İsveç’teki serüvenini ve olası geleceği konuştuk.
Türkiye’nin İsveç’ten yerine getirmesini istediği şartlar şu ana kadar İsveç’in iç ve dış ilişkilerinde ne tür etkiler yarattı?
Türkiye’nin talepleri İsveç’in dış politikasında çok ciddi etkiler yaratmadı ama içerideki etkileri, yarattığı sorunlar bariz. İsveç hükümeti dört sağ partinin koalisyonundan oluşuyor. Koalisyonun ortakları Ilımlı Muhafazakâr Parti, Liberal Parti, Hristiyan Demokrat Partisi ve hükümete dışarıdan destek veren, ırkçılığıyla bilinen İsveç Demokratları Partisi (Sverigedemokraterna- SD).
Ilımlı Muhafazakâr Parti örneğin Kur’an yakma eylemlerini tasvip etmezken, İsveç Demokratları bunu bir ifade hürriyeti olarak görüyor. Bu partinin desteği olmazsa mevcut hükümet düşeceği için koalisyonun diğer ortakları bir yandan SD’yi bir yandan da Kur’an yakılmasına tepki gösteren Türkiye gibi ülkeleri aynı anda idare etmeye çalışıyor. Sonuçta koalisyon aşırılığı nedeniyle SD’ye herhangi bir bakanlık vermedi ama onların desteğiyle kuruldu.
İsveç Demokratları’nın gücü ne durumda?
İsveç’in ikinci büyük partisi konumundalar. İsveç Demokratları aynı zamanda Türkiye ve Erdoğan karşıtlığıyla da biliniyor. Dolayısıyla hükümetin, NATO üyeliğini veto etmemesi için Türkiye’nin taleplerini yerine getirmesi ama aynı zamanda SD’yi koalisyona destek vermeye devam ettirmesi, iç dengeleri zorluyor.
'İSVEÇ TOPLUMUNUN YÜZDE 79’U TÜRKİYE’YE TAVİZ VERİLMEMESİNİ İSTİYOR'
Peki İsveç solunun bu süreçteki söylemi ne yönde?
Sol Parti ve Çevre Partisi hükümetin Erdoğan’a ziyadesiyle taviz verdiğini, bu tavizlerin uzun vadede İsveç’e çok zarar vereceğini söylüyor. Keza İsveç entelijansiyası da hükümetin, Türkiye’nin talepleri dolayısıyla ifade hürriyetini kısıtlamaması için bastırıyor. Dolayısıyla şu anda İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’ın işi bir hayli zor.
Kristersson hatırlarsanız Kasım 2022’de Ankara’ya gelip Erdoğan’la görüşmüştü. Bahsettiğim sol parti ve eğilimler bunu da eleştirmişti. İsveç’te Dagens Nyheter gazetesinin yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre toplumun yüzde 79’u NATO üyelik pazarlığı sürecinde Türkiye’ye taviz niteliğinde olabilecek herhangi bir kanuni değişikliğe gidilmemesini, eski pozisyonunu korumasını istiyor. Yani İsveç toplumunun neredeyse yüzde 80’i ifade hürriyeti, iadeler konusunda Türkiye’ye hiçbir taviz verilmemesini istiyor.
İsveç hükümeti, NATO üyeliğini desteklemesi karşılığında şu ana kadar Türkiye’ye ne tür tavizler verdi?
Bir kere ifade özgürlüğü konusunda çeşitli tavizler verildi. Bu yılın başında başkent Stockholm’de Erdoğan’ın bir kuklası tarihi belediye binasının önünde asılmıştı ve başbakan Kristersson bu eyleme çok sert tepki göstererek bunun İsveç’in güvenliği için ciddi bir tehlike oluşturduğunu söylemişti. Oysa burada veya Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bu tür eylemler son derece olağan. Sadece Erdoğan’ın değil pek çok Avrupalı siyasetçilerin kuklaları yapılıyor, siyasetçilerle alay ediliyor, onlar sert bir biçimde eleştiriliyor ve hükümetler bu konuda böylesi sert açıklamalar yapmıyor. Öte yandan İsveç Eylül 2022’de Türkiye’ye silah ambargosunu kaldırdı.
İFADE HÜRRİYETİ KISITLANDI, İSVEÇ İSTİHBARATININ YETKİLERİ GENİŞLETİLDİ
Bu ambargo ne zaman, neden konmuştu?
İsveç Devlet Silah İhracat Kontrol Dairesi (ISP) 15 Ekim 2019’da, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik askeri harekâtı sonrası silah ambargosu uygulama, silah satmama kararı almıştı. Bu ambargonun iki yılın sonunda kaldırılması doğrudan NATO üyeliği pazarlığının bir sonucunda gerçekleşti. Ayrıca İsveç terörle mücadele yasasıyla ispiyon-ajanlık kanununda bazı değişikliklere gidildi. Böylece 1 Ocak 2023 itibariyle herhangi bir İsveçli gazetecinin, İsveç’in veya ortaklarının zarar görebileceği herhangi bir yazı, haber yapması cezaya tabi tutuldu.
Nasıl yani?
Diyelim ki İsveç gizlice Türkiye’de bir silah fabrikası kurdu ve ben bunu haber yaptım; o zaman hakkımda dava açılabilecek. Oysa İsveç’te şimdiye kadar böyle bir yaptırım söz konusu değildi. Herkes istediğini yazabiliyordu. Yine terörle mücadele kanununda Kürtlerin faaliyetlerini zorlaştırmak üzere bazı değişikliklere gidildi. Örneğin PKK’ye yakınlığı olduğu düşünülen bazı derneklere girip çıkmanız sorunlaştırıldı, kriminalize edildi. Keza İsveç istihbarat teşkilatının yetkileri genişletildi. Böylece istihbarat bankalara “Şu dernek PKK’ye yardım ediyor, hesaplarını kapatın” diye direktif verebiliyor.
NATO PAZARLIKLARI KÜRTLER VE SİYASİ SIĞINMACILAR AÇISINDAN KAYGI YARATIYOR
İsveç aynı zamanda Türkiye’nin bazı iade taleplerini de yerine getirmeye başladı, değil mi?
Evet, şu ana kadar iki kişi Türkiye’ye teslim edildi. Bunlardan biri olan Mahmut Tat, 22 Kasım 2022’de İsveç polisi tarafından gözaltına alındı, 2 Aralık’ta Türkiye’ye verildi ve orada tutuklandı. Tat daha önce Türkiye’de hapis cezasına çarptırıldığı için İsveç’e sığınmış, 2015’te iltica başvurusu yapmış, geçen yıl da başvurusu reddedilmişti. Tat tutuklanacağı bilindiği halde iade edildi. Oysa NATO üyelik pazarlığı olmasa böyle bir iade yapılmayacaktı.
Yine bir kişi, PKK’ye para toplama suçlamasıyla İsveç’te tutuklandı ve hapis cezasına çarptırıldı ama mahkeme ilginç bir biçimde Tat kararından farklı olarak bu kişiyi “Türkiye’de insan hakları olmadığı için” iade etmeme kararı aldı. Keza daha önce Türkiye’de suç işlemiş bir kişi, İsveç Yüksek Mahkemesi ve hükümetin kararları dolayısıyla iade yolunda.
Bu da politik bir Kürt sığınmacı mıydı?
Doğrusu ben tanımıyorum, Kürtler arasında da tanınan, bilinen biri değil. Bu kişinin politik bir isim olduğunu da düşünmüyorum. Henüz basına yansımadı ama yakında benzer bir iade daha olacak. Elbette bu kişiler gerçekten suç işlemişse, uyuşturucu satmışsa, cinayet işlemişse vs, iadeleri de olağandır. Ama esas mesele bu uygulamaların NATO pazarlığı kapsamında yapılıyor olması. Bu da Kürtler arasında moral bozukluğu, siyasi sığınmacılar açısından kaygı yaratıyor.
İSVEÇ SON SAVAŞINI 1809’DA, ÜSTELİK RUSYA’YLA YAPMIŞ, RUSYA KORKUSU BAKİ KALMIŞ
Fakat ortada tuhaf bir çelişki de var; İsveç hükümetiyle İsveç yargısının kararlarında çelişki olduğunda, hangisinin hükmü geçerli olacak?
Her ne kadar bazı kesimler bu tür kararların yargı hükümlerine göre değil hükümetin siyasi pazarlıklarına göre alındığını söylese de, İsveç kamuoyu yargı kararlarının bağımsızlığına inanmaya devam ediyor. “Burası Türkiye veya İran değil, hükümetin pazarlıkları yargının kararlarını belirlemez” deniyor. Fakat bir yandan da ülkenin NATO’ya girmesi konusunda büyük bir istek ve heyecan var. Çünkü İsveç’te Rusya korkusu çok derin ve tarihsel.
Neden?
İsveç tarihteki son savaşını 1809’da yapmış, üstelik de Rusya’yla! O tarihten beri de İsveç’in başka bir devletle savaşı olmamış. Yani İsveçliler 214 yıldır savaşsız, müreffeh bir yaşam sürüyor. Ne mevcut nesil ne de onların dedeleri, dedelerinin dedeleri savaş görmüş. İsveç iki dünya savaşına bile girmemiş ama Rusya korkusu hep baki kalmış. 40-50 sene evveline kadar ebeveynler uyumayı reddeden çocuklarını “bak uyumazsan Ruslar gelir” diye korkuturmuş. Ayrıca İsveç toplumunda ciddi bir Rusofobia var. Dolayısıyla köprüyü geçene kadar Türkiye’ye dayı demeye meyyal eğilim İsveç siyasetini belirliyor.
Köprüyü geçince, yani NATO’ya üye olunca İsveç eski yapısına geri döner mi?
İsveç siyasetinde NATO üyesi olduktan sonra “eski İsveç’e” dönüleceğine dair bir inanış veya söylem var.
REFERANDUM YAPILMAMASI DOĞRU DEĞİL
Rusya gerçekten İsveç açısından bir tehdit oluşturuyor mu yoksa ülke siyasetini bu tarihsel korku ve toplumdaki Rusofobia mı belirliyor?
Bir kere İsveç haricindeki tüm İskandinavya ülkeleri zaten NATO üyesi. Baltık ülkeleri olan Estonya, Litvanya ve Letonya hakeza. Rusya şu anda İsveç açısından herhangi bir tehdit oluşturmuyor. Dolayısıyla Rusya korkusunun gerçek bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. İsveç, Ukrayna savaşından önce ne kadar az tehlike altındaysa, bugün de o kadar az tehlike altındadır. Ayrıca 200 yıldan fazladır hiçbir savaşa girmemeyi, tarafsız kalmayı başarmış, güzel bir barış tarihine sahip İsveç’in NATO üyeliği konusunda referandum yapmaması, halka gitmemesi doğru değil.
NATO ÜYELİĞİ İHTİYACI KONUSUNDA FİNLANDİYA İLE MUKAYESE EDİLEMEZ
Ama komşusu Finlandiya NATO’ya üye oldu…
Doğrusu İsveç’in Finlandiya’yla beraber NATO üyeliğine başvurması da anlaşılır gibi değil. Çünkü Finlandiya’nın İsveç’ten farklı olarak tarihsel sorunları var. 2. Dünya Savaşı’na dahil olmuş, çok sayıda kayıp vermiş, başına belalar gelmiş olan Finlandiya’yı NATO’ya ihtiyaç konusunda İsveç’le mukayese edemeyiz.
İSVEÇ’TE NATO ÜYELİĞİNİ İSTEYENLERİN ORANI YÜZDE 49’DAN YÜZDE 65'E YÜKSELDİ
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya savaş açmasından hemen sonra Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu yapması şaşırtıcı değildi. Fakat aradan geçen sürede ne Rusya’nın sanıldığı kadar etkili olduğu, ne de bu iki ülke açısından tehdit oluşturduğu görüldü. Finlandiya üyeliğe kabul edildi ama İsveç’in NATO üyeliği konusunda hâlâ bu kadar talepkâr olması, kendi iç dengelerini zorlama pahasına Türkiye’nin taleplerine boyun eğmesi neyle açıklanıyor? Bunun arkasında ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin İsveç’i NATO’ya dâhil etme arzusu yatıyor olabilir mi?
Aslında kamuoyu araştırma sonuçları çok ilginç sonuçlar veriyor. Rusya’nın geçen yıl Ukrayna’ya savaş açması üzerine yapılan kamuoyu araştırmasında İsveçlilerin yüzde 49’u NATO üyeliğini isterken, Temmuz ayında yapılan bir ankete göre bu oran yüzde 65’e çıkmış durumda. Açıkçası İsveç’i bilen, toplumunu tanıyan biri olarak bunu öngörememiştim.
Ama az önce toplumun yüzde 79’unun NATO üyeliği konusunda Türkiye’ye taviz verilmemesini istediğini aktarmıştınız…
Evet her iki kamuoyu araştırma sonuçlarını biraraya getirdiğimizde çıkan sonuç şu: “Tehlike altında olduğumuz için NATO üyesi olalım ama eski İsveç olarak kalalım, insan hakları konusunda hiçbir taviz vermeyelim.” Öte yandan İsveç son 10 yıldır ABD’yle, NATO’yla askeri tatbikatlar yapıyor. Birkaç sene önce NATO’nun Baltık tatbikatına da dâhil oldu. Keza NATO İsveç topraklarında pek çok tatbikat da yaptı. İsveç’in halen NATO’yla devam eden başkaca ortak projeleri de var. Yani resmi olarak NATO üyesi olmasa da NATO’yla çok yakın ilişkileri olan bir ülke. Dolayısıyla İsveç aslında son 10 yıldır zaten açıkça tarafgir bir ülke haline geldi.
İSVEÇ BASININDA NATO KARŞITLARININ SESİ GÜN GEÇTİKÇE KESİLİYOR
Peki İsveç siyasetinde NATO karşıtı bir cephe yok mu?
ABD, Fransa, İngiltere ve komşu ülkelerin NATO üyesi olduğunu, bunların İsveç’i de koruma sözü verdiklerini, dolayısıyla İsveç’in NATO üyeliğine gerek olmadığını düşünen, söyleyen ve toplumsal karşılığı da yüzde 35 civarında olan ciddi bir karşı cephe var tabii. Fakat gün geçtikçe bu cephenin basındaki sesi kesiliyor ve NATO üyeliği yanlılarına medyada daha büyük alan açılıyor.
TÜRKİYE, NATO’NUN İSVEÇ’E VERDİĞİ ÖNEMİ BİLDİĞİ İÇİN TALEPLERİNİ ARTIRIYOR
Estonya, Letonya, Litvanya, Finlandiya zaten İsveç ve Rusya arasında büyük bir NATO bariyeri oluşturuyor. Arada da Baltık Denizi var. Rusya’nın İsveç’e karşı herhangi bir hamlesi de bulunmadığına göre, NATO’nun İsveç’i, İsveç’ten daha çok istediği, böylece bir blok halinde Rusya’nın önüne bariyer çekmeye çalıştığı söylenebilir mi?
Kesinlikle! NATO açısından Türkiye’nin Ortadoğu ile Rusya arasındaki stratejik önemi ne kadar büyükse, İsveç’in de NATO açısından kuzeydeki stratejik önemi o kadar fazla. Finlandiya’yla beraber İsveç’in de üyeliğe katılması, NATO’nun Rusya’nın etrafını kuşatması anlamına gelecek. Türkiye de NATO’nun bu ihtiyacını, İsveç’e verdiği bu önemi bildiği için taleplerini sürekli artırıyor.
TÜRKİYE ÜÇ ŞEY İSTİYOR: KÜRTLER, PARA VE SİLAH
Peki Türkiye’nin İsveç’in üyeliğini destekleme karşılığında elde etmek istediği kazançlar neler?
Türkiye İsveç’in NATO üyeliği karşılığında üç şey istiyor: Kürtler, para ve silah! Türkiye, bu pazarlığı ilk etapta Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını ortadan kaldırmak için başlattı. YPG’nin terör listesine alınmasını, IŞİD’e karşı kurulan Uluslararası Koalisyon’un Kürtlerle çalışmamasını ve Suriye’deki Kürtlerin kaderinin kendisine teslim edilmesini istiyor. Ardından Türkiye F-16 savaş uçaklarını bu pazarlığın konusu yaptı. Şimdi de çöken ekonomisine kaynak, destek talep etmeye başladı. Çünkü Arap ülkelerinden yeteri kadar para alamayacağını biliyor, Rusya’nın durumu da ortada. Neticede Türkiye NATO zirvesi yaklaştıkça talep listesini de kabarttı, kabartıyor. Böylece Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğini veto kartını maksimum kazanç için kullanıyor.
SON GELİŞMELER ERDOĞAN’IN RUSYA’YLA KÖPRÜLERİ ATMAYA MEYYAL OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Sizce Türkiye bu haliyle İsveç’in üyeliğine destek verecek mi?
Türkiye hükümeti öngörülemezliğiyle tanınıyor. Dolayısıyla ne olacağını ancak yarın (11 Temmuz) öğrenebileceğiz. Fakat son birkaç günde yaşanan gelişmeler çok ilginç. Erdoğan’ın geçen hafta Ukrayna’nın NATO üyesi olması gerektiğini söylemesi çok şaşırtıcı bir çıkıştı. Keza Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin Türkiye ziyaretinden dönerken, Türkiye’de tutulan eski beş komutanını yanında götürmesine Rusya çok sert tepki gösterdi ve bunun Türkiye’yle yaptıkları anlaşmanın ihlali olduğunu söyledi. Ayrıca Erdoğan, Putin’in ağustos ayında Türkiye’ye geleceğini açıklarken, Rusya belirlenmiş bir takvim olmadığını söyleyerek, diplomatik bir dille aslında bu ziyaretin gerçekleşmeyeceğini ima etti. Tüm bunlar Erdoğan’ın ABD’den çeşitli tavizler kopardığını ve Rusya’yla köprüleri atmaya meyyal olduğunu gösteriyor.
6 Temmuz’da Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in 28 Haziran 2022 tarihinde imzaladıkları Üçlü Muhtıra’da tesis edilen Daimi Ortak Mekanizma’nın beşinci toplantısı, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ev sahipliğinde Brüksel’de yapıldı. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu toplantıda İsveç’in henüz taleplerini tam manasıyla karşılamadığını söyledi ve “İsveç’in Üçlü Muhtıra’daki tüm taahhütleri yerine getirdiği iddiasını ayrıca incelemek gerekiyor” dedi. Bu ne anlama geliyor?
Hakan Fidan toplantı sonrası yaptığı açıklamada “Kur’an’a yapılan saldırılara izin verilmesini asla gözardı etmeyiz” de dedi mesela. Oysa Üçlü Muhtıra’da Kur’an yakma olayları konusunda herhangi bir hüküm yoktu ama Hakan Fidan bu konuda taleplerini dile getirdi. Tüm bunlar Türkiye’nin NATO üyeliği konusundaki pazarlığının yeni maddeleri gibi görünüyor.
İSVEÇ’TE, İSVEÇLİ OLMAYANLARIN GELİP KUR’AN YAKMASI TUHAF DEĞİL Mİ?
Bu arada İsveç’te neden son zamanlarda sıkça Kur’an yakma olayları neden yaşanıyor? Bu saldırıları kimler yapıyor?
Türkiye’nin pozisyonu negatif bir seyir izlediği her anda bu tür olayların yaşanmasını tesadüf olarak görmüyorum. Ocak ayında Danimarkalı aşırı sağcı Rasmus Paludan gelip İsveç’te, Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur’an yaktı. Ayrıca bu adamın arkasında Rus istihbaratının, Putin’in olduğu yönünde iddialar var. Bu adam daha önce de bu saldırıları yapıyordu ama Türkiye’den ciddi bir tepki gelmemişti. Son olarak Kurban Bayramı’nda Stockholm Camisi önünde, Iraklı Salwan Momika isimli bir kişi Kur’an yaktı. Bu adamın da karanlık bir isim olduğu anlaşılıyor. İsveç’in NATO üyeliği öncesinde, Türkiye’nin de bu kadar şartları ortadayken İsveç’te, İsveçli olmayanların gelip Kur’an yakması tuhaf değil mi? Bu saldırılar sadece İsveç’in Türkiye’nin kozları karşısında zorlanmasını değil, 57 tane Müslüman ülkeyle ilişkilerini de riske atıyor. Ayrıca İsveç Demokratları içindeki birtakım kişiler dışında, İsveçlilerin yüzde 99’u Kur’an yakılmasını tasvip etmez. Bu saldırı İsveç demokrasisinin suistimal edilmesi anlamına da geliyor.
NATO pazarlığı süreci İsveç’te yaşayan Türklerle Kürtler arasında herhangi bir gerilime sebep oldu mu?
Hayır, zaten İsveç’te Türklerle Kürtler arasında 1960’lara kadar uzanan ilişkiler var. Buradaki Türkiyelilerin çoğunluğu Konyalı Kürtler ve Türkler. Aralarında iş, akrabalık ilişkileri de var. Ayrıca 250 bin üzerindeki Türkiyeli içinde Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere göre Türkler 20-25 bin nüfusla azınlıkta bulunuyor. Onların içinde de AKP’liler azınlıkta.
İSVEÇ’TEKİ KÜRTLER İLK DEFA OLOF PALME CİNAYETİNDE HEDEF GÖSTERİLMİŞTİ, İKİNCİ HEDEF GÖSTERME ŞİMDİ YAPILIYOR
Kürtlerin İsveç serüveninin tarihi nedir?
Bilindiği kadarıyla İsveç’e 1893 yılında İran’dan gelen ilk Kürt, Mirza Said. Daha sonra Osmanlı devlet adamı olan, İkinci Abdülhamid’in yaverliğini de yapan Osmanlı devlet adamı Kürt Şerif Paşa, 1898’de Stockholm Büyükelçisi olarak gelmiş ve 10 yıl burada kalmış. O yıllarda İsveç’te yakışıklılığıyla nam salan ve bu nedenle İsveç basınında “Beau Şerif” (Yakışıklı Şerif) lakabı takılan Şerif Paşa, kraliyetle de çok yakın ilişkiler kuruyor. 1927 yılında da Ukrayna üzerinden buraya üçüncü Kürt geliyor. 1965’ten itibarense Irak, İran, Suriye ve Türkiye’den İsveç’e Kürt akını oluyor.
12 Eylül 1980 darbesinden sonraysa Türkiye’den politik nedenlerle Kürtler gelmeye başlıyor. Kürtler burada entelektüel yaşamın önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Kürdistan’ın dört parçasından gelen Kürt yazarların sayısı 200’ü aşıyor. Ayrıca düşünün ki, Türkiye’de 1923-1980 yılları arasında yayımlanmış Kürtçe kitap sayısı bir elin parmağını geçmezken, İsveç’te 1975-2022 yılları arasında 2 binden fazla Kürtçe kitap, bizzat İsveç devletinin desteğiyle yayımlandı. Şivan Perwer dâhil çok sayıda Kürt sanatçı İsveç vatandaşıdır ve burada Kürt müziği, Kürt edebiyatı, Kürt sanatı gelişme imkânı bulabilmiştir.
Kürtlerin İsveç siyasetinde bir etkinliği var mı?
Şu anda parlamentoda farklı partilerden beş buçuk Kürt milletvekili var. Buçuk dediğim, anne tarafı İsveçli, baba tarafı Kürt. Kürtlerin sporda da İsveç’e büyük katkıları var. Kürtler İsveç’teki yabancılar içinde en çok entegre olmuş halk olarak biliniyor. Ayrıca kimilerine göre İskandinav olmayan en büyük etnik grup Kürtler. İsveç’te Kürtler ilk defa, hiç ilgileri olmadığı halde Olof Palme cinayeti sürecinde hedef gösterilmişlerdi. İkinci hedef gösterme ise şu anda yapılıyor. Çünkü buradaki bazı gruplar “Kürtler olmasaydı NATO üyesi olmamızın önünde bir engel kalmayacak, Türkiye itirazsız biçimde üyeliğimizi destekleyecekti” diyor. Bütün bunlara rağmen Kürtler İsveç’te çok sevilen bir halk.
Şu an sizinle bu görüşmeyi yaparken (9 Temmuz akşamı) Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden’la bir telefon görüşmesi yaptığı haberi düştü.
Bu çok ilginç ve Erdoğan’ın Rusya’yla köprüleri atmaya hazır olduğuna dair az önceki görüşümü destekliyor.
BAZI İSVEÇLİLER 'KÜRTLERİN IŞİD’E KARŞI DİRENİŞİ OLMASA METROYA, UÇAĞA RAHAT BİNEMEZDİK' DİYOR
İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamayı size de okuyayım: “Liderler Vilnius’ta yüz yüze görüşme ve Türkiye-ABD ikili ilişkileri ile bölgesel konuları ayrıntılı şekilde ele alma hususlarında mutabık kaldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç’in terörle mücadele mevzuatında değişiklikler yaparak doğru yönde bazı adımlar attığını ancak terör örgütü PKK/PYD/YPG yanlılarının serbestçe terörü öven gösteriler yapmaya devam etmesinin atılan adımları boşa çıkardığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin F-16 talebinin İsveç’in üyeliğiyle ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını da belirterek ABD Başkanı Biden’a Türkiye’nin F-16 talebine yönelik gösterdiği destek için teşekkür etti. Türkiye'nin AB'ye üyelik konusunda ilkeli ve dürüst olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'ye tam üyelik sürecini canlandırmak istediklerini, Vilnius Zirvesi’nde Avrupa Birliği'nin önde gelen ülkelerinin ve AB liderliğinin Türkiye’nin üyeliğine açık ve güçlü destek mesajı vermelerini istediklerini belirtti.”
Evet, bu Erdoğan’ın Kürtler, para ve silahın yanı sıra şimdi de AB üyeliğini masaya koyduğunu gösteriyor. Bu gelişme az önceki sohbetimizde herhangi bir gedik açmıyor. Dolayısıyla ben izninizle İsveç’te Kürtlerin nasıl algılandığına dair değerlendirmeme devam etmek istiyorum. Kadın ve erkeklerinin 2014-15’te IŞİD’e karşı Kobani’de gösterdikleri direniş ve zafer Kürtlerin burada kahraman bir halk olarak algılanmasını beraberinde getirdi. Hatta karşılaştığımızda bazı İsveçliler “Kürtlerin direnişi olmasaydı biz Avrupa’da rahatça metroya, uçağa binemezdik” diyor. Çünkü hatırlarsanız IŞİD’liler Avrupa’nın her yerinde bombalı saldırılara başlamış, kontrolü güç bir şiddet sarmalını başlatmıştı. Bu kamuoyu algısının da bir sonucu olarak birkaç yıl öncesine kadar YPG’nin sorumluları İsveç’e gelip bakanlarla görüşmeler gerçekleştiriyorlardı.
Peki bu kamuoyu algısı ortadan mı kalktı?
Hayır, hâlâ Kürtlerin vahşetin kapısını nasıl kapattığı biliniyor. Ama az önce söylediğim gibi, “Bu Kürt engeli olmasa çoktan NATO üyesi olur, Rusya tehlikesinden kurtulurduk” diyenler de var.
İSVEÇ İÇİN 'COĞRAFİ AÇIDAN KÜÇÜK, İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DEV BİR ÜLKE' DENİRDİ
İsveç’in NATO üyesi olması, oradaki Kürtler açısından şimdiye kadarki yaşamları açısından bir dönüm noktası olacak mı?
İsveç NATO üyesi olduktan sonra demokratik olmaktan çıkmayacak elbette. En azından Kürt entelijansiyası, yazarları, sanatçıları açısından bir sorun çıkarılmayacaktır. Ama bazı Kürt dernekleri Türkiye’nin PKK yaftası dolayısıyla engellenebilir. Bakın mesela İran’da Kürt kadın Mahsa Amini öldürüldükten sonra dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da çok sayıda protesto eylemi gerçekleştirildi. İran’dan gelmiş bazı Kürt gençleri İran’daki protestoculara ulaştırmak üzere tıbbi malzeme, röntgen cihazı gibi cihazlar topluyordu. Bu derneğin banka hesabı kapatıldı mesela. Halbuki bu insanlar herhangi bir örgütle çalışmıyorlardı ve bu olay İsveç basınında epey tartışma yarattı. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde buna benzer sorunlar yaşanabilir tabii.
Eğer Türkiye veto etmezse, 200 yıllık savaşsızlık ve iki dünya savaşı dahil büyük savaşlarda tarafsızlık pozisyonunu muhafaza etmiş olan İsveç’in NATO üyesi olması, bu ülkenin geleceği açısından ne tür sonuçlar yaratabilir?
İsveç tarihsel olarak ABD’nin Vietnam savaşından bu yana insanlığın vicdanının sesi olarak biliniyor. Suikast sonucu 1986’da katledilen başbakan Olof Palme uluslararası arenada savaş karşıtı olarak biliniyordu. 1970’li, ’80’li yıllarda İsveç için “coğrafi açıdan küçük ama insan hakları açısından dev bir ülke” denirdi. Maalesef bu NATO süreciyle birlikte İsveç insan hakları açısından da küçük bir devlet haline geliyor. İsveç 1995 yılında AB üyesi olmuştu, şimdi de NATO üyesi olarak tarafsızlığını ve bundan kaynaklanan gücünü kaybedecek. İsveç şimdiye kadar insan hakları şarkısını solo olarak, tek başına söylerken, artık uluslararası dengelerin korosu içinden ses verecek. Bu da ister istemez şimdiye kadar hep mazlumların yanında yer alan İsveç’in artık zalimlere de kucak açıp açmayacağı şüphelerini artırıyor.