“Küreselci AKP”

Kılıçdaroğlu’nu “Londralı tefecilerden para istemekle” suçlayan Erdoğan, en önemli marifeti Londralı tefecilerle iyi ilişkileri olan Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanı yapıverdi.

Bütün seçim kampanyasını “yerli ve milli” sloganı üzerine inşa eden AKP, seçimi kazanınca bir anda tornistan yapıp küreselci oluverdi mi?

Kılıçdaroğlu’nu “Londralı tefecilerden para istemekle” suçlayan Erdoğan, en önemli marifeti Londralı tefecilerle iyi ilişkileri olan Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanı yapıverdi mi? Kılıçdaroğlu Atatürk Havalimanı’na Amerikalı bir şirketin Türk sahipleriyle birlikte “uzay merkezi kuracağını” vaat edince ne “mandacılığı” kalmıştı ne “hainliği”, Jeremy Rifkin’i danışman yapınca da öyle. Bir de ne görelim? Yeni kabinenin Merkez Bankası Başkanı, Amerika’dan ithal edilmesin mi? Perinçek şokta!

Burada birçok sefer ifade ettiğimiz gibi, Erdoğan’ın “düşük faiz” politikası, salt bir seçim ekonomisi uygulamasıydı. Bunun ne “nass”la bir alakası vardı, ne de Atlantikçilere meydan okumakla! Nitekim seçim meydanlarında “faiz daha da düşecek” dedi ama muhtemelen Erdoğan yönetimi birkaç ay içinde Merkez Bankası faizini %25’e çıkaracak. Tıpkı 2020 Kasım’ında yaşanan süreç gibi. O zaman da Naci Ağbal MB’nin başına getirilip birkaç ay göstermelik olarak tutulmuştu.

SON DÖNEMİ DÖVİZ ŞOKU İLE BAŞLADI

‘Başkancı rejimin’ tetiklediği kronik döviz kıtlığı krizi 28 Mayıs’tan sonra kontrolden çıktı. Erdoğan’ın son dönemi döviz şoku ile başladı. Dolar bir haftada 20’den 23,5’a fırladı. Yurtdışında yaşayıp da Euro ile gelir elde eden ve seçimlerde ağırlıkla Erdoğan’a oy verenler, onun seçilmesi ile bir haftada %15-20 kazanç elde ettiler (TL bazında). Türkiye’de yaşayan milyonlar ise, ister iktidara, ister muhalefete oy vermiş olsunlar, bir haftada aynı oranda fakirleşti. Sırada, kemer sıkma politikaları var.

Erdoğan’ın yeni kabinesinde, özellikle mali alanda “küreselci” bir imaj çizmesi, tümüyle, kendi kendisine devrettiği enkazın ağırlığı ile ilgilidir. Bu yönelimin ne kadar süreceğini izleyip göreceğiz. Ancak yeni meclis oluşumu ile ortaya çıkan enteresan bir duruma dikkat çekmek istiyorum: AKP (267 vekil) ve AKP’nin içinden çıktığı veya AKP’nin içinden çıkan partiler (Deva, Saadet, Gelecek – 35 vekil) toplamda 302 milletvekili ile mecliste çoğunluğu oluşturuyorlar.[1] Belki tarihsel bir ironi gibi görünebilir; ama AKP, 2018’de yitirdiği meclis çoğunluğuna CHP’nin sayesinde yeniden kavuşmuş olabilir. Mehmet Şimşek’in izleyeceği politikalar Deva, Gelecek gibi partilerin AKP’nin parasal ve mali politikalarına yönelik eleştirilerini de karşılayarak, bu partiler arasında bir yakınlaşmaya zemin sağlayabilir.

Bu, AKP-MHP ittifakının temellerini ortadan kaldırmıyor. Zira bu temeller, özellikle Kürt halkına ve genel olarak demokrasiye karşı birleşik bir gericiliğin üzerinde yükseliyor. Ancak Erdoğan’ın son döneminde MHP’ye eskisi kadar (göbekten) bağımlı olmayabileceğini ortaya koyuyor. Ki, Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı’ndan tasfiyesi gibi adımlar da bu yeni güç dengesini teyit ediyor.


[1] Buna Yeniden Refah da eklenirse 307


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi