Kuyudan Adam Çıkartmak!!!

Aslında insanî açıdan baktığımız zaman İsmet İnönü’nün “kuyudan adam çıkartma” girişimi hiç de olumsuz bir şey değildi. Devrin siyasi gelişmeleri yüzünden içeri atılmış yaşlı bir insanı hapiste tutacaktınız da ne olacaktı…

1960’lı yıllarda İsmet İnönü’nün, yaşlı Celal Bayar’ı hapisten çıkartması, o zamanın siyasi literatürüne bir deyiş armağan etmişti: “Kuyudan adam çıkartmak!”

Aslında insanî açıdan baktığımız zaman İsmet İnönü’nün “kuyudan adam çıkartma” girişimi hiç de olumsuz bir şey değildi. Devrin siyasi gelişmeleri yüzünden içeri atılmış yaşlı bir insanı hapiste tutacaktınız da ne olacaktı…

Soner Yalçın’ın Odatv’deki “Kimle Beraber Kime Karşı” yazısını okuyunca 60 yıl önceki bu “kuyudan çıkarma” deyimini hatırladım. Soner Yalçın da, Doğu Perinçek’i düştüğü kuyudan çıkartmaya çalışmış, birtakım ideolojik izahlara girişerek. Ne var ki, kuyuya sarkıtılan “ideolojik iplerin” hepsi çürük, dolayısıyla bunların D. Perinçek’e pek faydası olacak gibi gözükmüyor.

Özetleyerek gideyim.

Bir kere, “sosyalist” gibi, özellikle bugün açılmaya ve izah edilmeye muhtaç nitelemeler pek kurtarıcı olacak gibi görünmüyor. “Sosyalist” ama ne türden bir sosyalist? Örneğin, Hitler gibi nasyonal sosyalist mi? Perinçek, bugünkü konumuyla bu tanıma daha yakın gözüküyor.

Kaldı ki, bildiğimiz anlamda, komintern geleneğinin takipçisi bir sosyalist olması da (ki, bence öyle, soldaki arkadaşlar inanmazlar ama kendisi halen Stalinisttir) durumu kurtarmıyor. Çünkü bu tür sosyalistlerin de geçmişte ne haltlar yediği (en barizi 1939’daki, II. Dünya Savaşı’nın başlamasını sağlayan Hitler-Stalin Paktı’dır) biliniyor. Bugün bu gelenek hiçbir şekilde birleşik bir ideolojik zemin oluşturmuyor. Soldaki bölüntülerin her biri, “solun bölünmesinden” şikâyet ede ede, “ideolojiyi” kendi meşrebince izah ediyor. Dolayısıyla, bu deyimin de bugün pek bir anlam ifade etmediği ortada.

Soner Yalçın, Perinçek’in 15 yıl hapis yattığını söylemiş. Tamam da, hapis yatmak bugünkü siyasetleri açısından bir aklama nedeni olamaz. Hitler de, Stalin de hapis yatmışlardı.

Doğu Perinçek’e “kendi mahallesinden”, “döneksin”, “korktun”, “kaç para aldın” suçlamaları yöneltiliyormuş. Ben de ekleyeyim. “Derin devletin adamı”, “MİT’in adamı” da deniyor. Bunlar doğru değil ama devletin, MİT de dâhil bütün kurumlarıyla “vatan uğruna” işbirliği yapmaya hazır olduğunu kendisi söylüyor zaten. İnsanlar bir olay ya da kişi hakkında izah edemeyecekleri durumlarla karşılaştıklarında, siyasi çizginin insanı nerelere sürükleyeceğini anlamak yerine, kendilerini kısa yoldan tatmin edecek, kestirmeden, kolaycı izahlara yönelirler. Oysa mesele o kadar basit değil. Ne peki? Sorunun anahtarı izlenen siyaset ya da temel alınan paradigmadır ama burada kısaca şunu da söyleyeyim: Bu tür kolaycı suçlamaların yanlışlığını belirtmek de Doğu Perinçek’i “kuyu”dan çıkaramaz. Bu tür suçlamalar, sadece insanların böylesine büyük bir bir saf değiştirme karşısındaki şaşkınlıklarını gösterir.

Perinçek’in bugünkü “duruşu” aslında “Türk (Türk?!) solu”nun 56 yıldır gündemindeymiş. Yani deniyor ki, D. Perinçek, solun 56 yıl önceki gündeminin takipçisi. Neymiş o? Mihri Belli vb. gibi “eski tüfekler” o zaman da MDD çizgisini ortaya koyarak “milli dava”yı savunmuşlar. Eh Perinçek de bugün “milli davayı” savunduğuna göre o zamanki solun takipçisiymiş. Kuyuya sarkıtılan en kalın halat bu ama ne yazık ki, kalınlığıyla orantılı olarak tamamen çürük.

Çünkü, birincisi, MDD çizgisi o zaman da yanlıştı ama hiçbir zaman bugünkü VP veya Perinçek gibi iktidar yaltakçılığı çizgisi izlememiştir. Stratejisi yanlış, TİP’e karşı tutumu hırpalayıcı, cunta özlemcisi, Kemalist kuyrukçusu, Kürtlere ve ezilen milliyetlere uzak vb de olsa her zaman muhalefette kalmış, asla egemenlerin safına geçmemiştir.

İkincisi, “milli sınıflar” söylemi ya da “milli burjuvazi” arayışları yanlıştı, Sosyalist bir devlet olduğu gerekçesiyle Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgal etmesini desteklemeleri tam bir rezaletti ama Türk egemenleri Sovyetler Birliği’nin Türkiye’deki yatırımlarına açık kapı siyaseti izlediler diye, onları “milli” ilan edip dümen sularına girmeyi, açılış törenlerinde safa geçip dua etmeyi akıllarının köşesinden bile geçirmediler “eski tüfekler”. Zaten böyle yapmış olsalardı, o zamanki gençliğin tüm desteğini anında kaybederlerdi.

Dolayısıyla MDD teorisini ortaya atan “eski tüfekler”, tek bir örnek verecek olursam, o zamanki Türk devletinin, bugünkü bölgesel hegemonyacılığın ilk işaretleri sayılabilecek, Irak’taki “Kerkük Türkleri” meselesini kaşımasına hiçbir zaman yüz vermemiş, Türkiye ile Suriye’nin o zamanki karşılıklı düşmanlığı fırsat bilip Türk devletine yanaşma manevralarına girişmemişlerdir.

Sonuç olarak, “eski tüfekler”, MDD stratejileri temelden yanlış olsa da Türk devletinin dümen suyuna kesinlikle girmemişlerdir.

Soner Yalçın’ın kuyuya sarkıttığı son ip, Perinçek’in Erdoğan ve Bahçeli’nin yanına değil, bu ikisinin Perinçek’in yanına geldiğidir. Perinçek’in ileri sürdüğü ve Soner Yalçın’ın tekrarladığı gülünç derecede düşük düzeyli bu argümanın deneyimsiz bazı gençleri ya da VP üyelerini kandırmasını o kadar yadırgamazdım da Soner Yalçın gibi, eh artık bir hayli deneyimli sayılabilecek biri tarafından benimseneceğini düşünmezdim. D. Perinçek, yıllardır “dağ sana gelmiyorsa sen dağa gideceksin” deyişine uygun olarak, kendisine gelmeyen devletin yanına giderek saf değiştirmiştir. Şimdi nereden çıktı, Erdoğan ve Bahçeli’nin onun yanına gittiği iddiası?

Ayrıca, “KKTC, Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Rusya, Doğu Akdeniz”de izlenen “milli dış politika”, iyiden iyiye bölgesel hegemonyacı bir çizgi tutturmuş olan AKP iktidarının ülke içinde halkı hedef alan politikalarıyla tam bir uyum içindedir. Eğer sol, temel ideolojik iddialarına bağlı kalacaksa, bölgesel hegemonyacılığın ve AKP iktidarının karşısında sağlam durmak zorundadır. D. Perinçek, bu mevziyi çoktan terk etmiştir.

Son bir nokta kalıyor. Sol, iktidara karşı mücadeleyle, özgürlük mücadelesiyle Batı’nın kapitalist ülkelerinin, AKP iktidarının hukuksuz uygulamalarına karşı çıkmasının paralellik göstermesi halinde ne yapmalıdır? Bana göre, eski “anti-emperyalizm” argümanı eskimiştir. Bugün belirleyici olan, “anti-emperyalist” paradigma değil, özgürlükçü paradigmadır. Kısacası sol, iktidara karşı mücadelede kapitalist ülkeler de benzeri ya da kınayıcı bir tutum aldığında hiç titrememeli, tersine özgürlük mücadelesi dışarıdan da destek gördüğü için sevinmelidir (nitekim sol, bunu açıkça ifade etmese de aslında dediğim gibi davranmaktadır, doğal olarak).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’deki usulsüz yargılamaların aleyhinde karar aldığı zaman, VP’nin yaptığı gibi, anti-emperyalizm adına, baskıcı hükümet yerine, AİHM’i hedef almak sizi kaçınılmaz olarak reaksiyoner zindancıların safına sürükleyecektir. Bugün D. Perinçek ve VP’nin sürüklendiği gibi.

Yine de “kuyudan adam çıkartma” girişimlerine karşı değilim. Yalnız dikkat! Kuyunun dibindeki şahıs, sarkıttığınız ipe asılarak sizi de yanına çekmesin! Soner Yalçın’ın yazısının kanıtladığı gibi!

www.gunzileli.net

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gün Zileli Arşivi