Ceren Gündoğan
Leyla’nın Kardeşleri: Eklektik kapitalist toplum
Saeed Roustayi’nin yazıp yönettiği Leyla’nın Kardeşleri, İranlı bir ailenin dertlerinin içine getirip bırakıyor bizi. Dört erkek kardeşin (Navid Mohammadzadeh, Peyman Moadi, Farhad Aslani, Mohammed Ali Mohammed) çalışma, işten çıkarılma, işsizlik hallerini izlerken, anne ve babalarının bakımıyla ilgilenen, onların huysuzluk ve saçmalıklarıyla uğraşan Leyla’nın (Taraneh Alidoosti) ısrarla evi, aileyi bir arada tutma çabasını da izliyoruz.
Ailenin en merhametli ve kardeşlerine göre daha düşünceli olan Ali Rıza, çalıştığı fabrikanın kapanmasıyla bir yıllık maaşını da alamayarak eve döner. Spora düşkün, işsiz body Farhad hep evdedir. Pervez ve Leyla bir AVM’de çalışırlar. Babalarının (Saeed Poursamimi) emekli maaşıyla birlikte üç maaşlı evin birincil meselesi parasızlıktır. Ayrı bir evde kendi ailesiyle yaşayan, beş küçük kızının ardından bir de oğlu olan Pervez, günümüzde yoksulluk hastalığı olarak kabul gören obeziteden muzdariptir. 40 yaşına yaklaşan Leyla’nın da kronik sırt ağrıları vardır.
BABANIN “AİLESİ”
Filmin başlarında, büyük hevesle gittiği bir cemaatte karşılaştığı dışlanma ve saygısızlığa Baba’nın tepkisi, olayları yorumlayışındaki saptırılmış gerçeklik ilginç bir psikolojik seyir… Türkiye’de “Saadet Zinciri” olarak duyduğumuz ama şimdi burada tam nasıl açıklayacağımı bilemediğim, “herkesin bildiği, kabul ettiği bir hilebazlığın” sürdürüldüğü, erkeklerden oluşan büyük bir “cemaat” de böylesi bir zinciri devam ettirir. Baba’nın en büyük derdiyse cemaatin “reisi” olarak kabul edilmesidir.
Bu sempatik ihtiyarın ev içindeki ailesine tavrıysa tam bir “içi beni dışı seni yakar” cinsinden.
Ali Rıza’nın sınırsız merhameti ile yıllardır aynı ev içinde birlikte yaşadığı anne ve babasıyla yüz göz olmuş Leyla’nın, kendini ve kardeşlerini düşünerek attığı adımlar birbiriyle çarpışır. Filme ismini de veren Leyla, İran’da özgürlük hareketini kadınların başlatmasının ev içi gerekçelerini gösteriyor bize. Dinin ezici gücünü toplumsal yapı-aile üzerinden ilk elden yaşayan “fedakâr kız” birçok sorunu göğüslemeye hazır olarak kaderini elleriyle yazmaya girişir. Evdeki kavgalardan uzaklaşmak için sekiz yıldır uzakta bir yerlerde fabrikada işçi olarak çalışan Ali Rıza ise, sorunlardan kaçarak, anneyi ve babayı, onları sorgulamaksızın sevmeyi sürdürür. Aile içi yalanların, küçük hesapların, sevgi ve saygı olsa da mutlaka bir yerlerde riyakârlığın devreye girdiği aile kavramının ameliyatını yapmış yönetmen Roustayi.
ZÜLFÜ YÂRE DOKUNMAK
İran’da geçen filmi Türkçe dublajla izlersek Türkiye’de çekildiğini de sanabiliriz pekâlâ. Ortak din, ortak kültür, ortak bir eklektik kapitalist toplumu da beraberinde getiriyor çünkü.
Heybetli, şatafatlı bir gösterişçilikle kitsch bir gösteriye dönen, Godfather’ın ilk sahnelerindeki görüntüleri hatırlatan düğün sahnesinde, havada uçuşan paralar, erkeklerin birbiriyle dans ettiği, bir üst kattaki kadınları hiç görmediğimiz bir erkek eğlencesiydi. Anons edilen para miktarları, baş tacı edilmenin tek kuralının bir dolu altını paylaşmak olduğu bu tuhaf gösteriyi izleyince filmin gösteriminin İran’da yasaklanmasının nedenlerini de anlayabiliriz.
Dört erkek kardeşin kaldırımda oturup ne yapacaklarını bilemez halde dondurma yerken önlerinde duran son model jeepten inen alımlı, şık ve güzel kadınlara bakakalışları trajikomikti. Trafik lambaları yandığında hizalanan böylesi araçlarla hangimiz karşılaşmamışızdır ki? Tanıdık bir rüzgâr daha!
Saniyeler içinde yükselen dolar ve altın fiyatları, paranın pul değil buhar oluşunun bu yoksul insanlar üzerindeki etkisi, çarpıcı bir şekilde işlenmiş. Birkaç yerde, karakterlerin psikolojik durumlarını (Ali Rıza’nın sorunlardan kaçışı, babasına duyduğu kör sadakat gibi) zaten gördüğümüze göre ayrıca karakterden duymamıza gerek yoktu kanımca.
Leyla’nın kız kardeşleri, özgürlük meşalesini yaktı. Önümüz bahar. Herkes ısınacak.
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.