Mali kriz sosyal krize dönüşüyor

Derinleşen mali krizin tüm toplumu kuşatan bir sosyal krize dönüşmesi bir hayli muhtemeldir.

AKP iktidarı 20 Aralık kararlarıyla döviz krizinin patlamasını kısmen frenlemeyi başardı. Dolar, oldukça yüksek bir seviyede de olsa (13,5-13,85 aralığında) ani ataklar yapmaksızın salınmaya başladı. "Kur Korumalı Mevduat" ile Türkiye, resmen çift paralı bir ekonomi haline getirildi. Kur riski toplumun sırtına yıkıldı. Böylece döviz talebinin bir kısmının TL basılarak karşılanabilmesi, dövizdeki artışa sınırlama getirdi. Ancak bu kez de enflasyon kontrolden çıktı.

Özellikle Ocak ayı başından itibaren, başta elektrik, doğalgaz ve akaryakıt gelmek üzere, muazzam bir zam yağmuru başladı. Zira "Türk dolarını" finanse edecek kamu kaynakları, halktan bu yolla toplandı. Ayrıca TÜİK enflasyonu yüzde 50’ye, gerçek enflasyon ise yüzde 116’ya doğru tırmanırken, TL’nin değer kaybı fiyatların genel seviyesini yükseltti. Böylece 20 Aralık kararlarının bir mucize (!) değil, düpedüz "düşük faiz" politikasının yükünü toplumun sırtına yıkmak anlamına geldiğini emekçi-yoksul halk acı biçimde yaşayarak gördü. Elektrik-doğalgaz faturaları, AKP iktidarının gerçek yüzünü on milyonlarca insana sergiledi.

Sarayın Simyacıları TL’yi Dolara Çevirebildi mi?

Bilim tarihçisi Patricia Fara’ya göre, simyacılar, yüzyıllar boyunca kurşunu ve bakırı "kusurlarından arındırıp" altına çevirmeye çalıştılar. Kilisenin himayesi altındaki simyacılık, Aristoteles felsefesine dayanıyordu. Ancak bir türlü, diğer metallerin altına çevrilmesi mümkün olmadı. (Bilim-Dört Bin Yıllık Tarih)

Sarayın simyacıları da 20 Aralık’ta TL’yi dolara çevirmeye çalıştılar. Döviz talebini TL basarak karşılamanın özel bir yöntemini inşa ettiler. Dövize endeksli mevduattaki veya ihracatçıya satılan gelecek tarihli dövizdeki olası kur farklarını Türk Lirası ile (para basarak) ödeyecekler. Böylece Merkez Bankası’nın döviz basamıyor olmasının yarattığı sıkıntıyı da çözmüş olacaklar (! ) Döviz talebinin TL ile karşılanacağı bu dahiyane formülün "ufak" bir sorunu var. O da ancak döviz kurları sabit kaldığında bu modelin işleyebilecek olması! Kurlardaki her ciddi artış Hazine’nin sırtına muazzam yükler bindirecek. Bu yükler TL basarak karşılanacak. Bu enflasyonu artırıp TL’yi değersizleştirecek. Böylece döviz kurları daha da artacak. Kısacası, TL’den dolar yapma simyacılığı, döviz kurları arttığı anda, Hazine’de ve bütçede bir kara deliğe dönüşecek. Bu arada, "Kur Korumalı Mevduat’ın" finansmanı için 2022 bütçesine bir kuruş dahi konmuş değil! Mevut bütçede böyle bir kalem yok. Bu maliyetin ne kadar olacağına dair bir teknik hesaplama da henüz kamuoyuna açıklanmış değil. Deneme-yanılma usulü gidiyor bu iş de.

Ya Fed Faiz Artırırsa?

İşte bu noktada, dolar kurlarını Türkiye’nin belirlemediğini anımsatmakta fayda var. Dolar kurunu belirleyen ana etken, ABD ekonomisinin durumu ve ABD federal merkez bankasının (Fed) uyguladığı genişleyici ya da daraltıcı para politikaları. Birkaç aydır Fed varlık alımlarını azaltıyor, faiz artırımına gideceği sinyalini veriyor. Muhtemelen Mart başında bir anda bu çifte etkiyi ve yılsonuna kadar dört faiz artışını göreceğiz. Yani; Fed hem Mart 2020’de Kovid-19 salgınının etkilerini dengelemek için başlattığı varlık alımı programını sonlandıracak, hem de faiz artırmaya başlayacak. 

Türkiye’de Merkez Bankası o şartta dahi faizi artırmaz ve hatta indirmeye devam ederse ne olacak? Doların TL karşısında değer kazanması kaçınılmaz hale gelecek. Dahası Mart ayında KKM ödemelerinin yapılmasına başlanacak. Enflasyon, Ocak ve Şubat’ta tırmanarak Mart’ta TL’yi daha da değersizleştirecek. Bu üç etkinin bir araya gelmesinin, mali krizi yeniden kontrolden çıkartması ihtimali hiç az değil. O zaman Kur Korumalı Mevduat’ın döviz talebine çektiği geçici baraj da artık bu talebi frenleyemez olur.

Sözün özü, sarayın simyacılarının "Türk doları" icadı, TL’den dolar yapma girişimi, mali krizi birkaç aylığına yatıştırmış olsa da, daralan küresel likidite koşullarında ancak pansuman niteliğinde bir tedbir olabilir. Bu arada derinleşen mali krizin tüm toplumu kuşatan bir sosyal krize dönüşmesi bir hayli muhtemeldir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi