Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Maskeler...

Gösterilerde uygulanan polis şiddeti devletin maskesini orada düşürse de bitmiyor maskeli hayat.

Bir nedenle sadece yüze takılan değildir maske. Bizi bulaşıcı hastalıklardan koruyanı, eczanelerde satılanı olduğu gibi; bizi öldürmeye gelenlerin baştan tırnağa suç işlemek için eşkâlini gizlemeye de yarar maskeler. Politikacının yüzü kızarmadan gerçekleri çarpıtması da bir maskedir. Derdini dışarı dökmekte bir fayda görmeden yaşayıp gidenlerin sessizliği de maskesidir. Her birimizin aynı şarkıya başka başka anlamlar yükleyerek dinlemesi de bizi yakan duyguları dumansız yakmak için taktığımız bir maskedir. Dünyanın dört ayrı mevsimde, dört ayrı don giymesi gibi doğal bir döngü değil maske. Göz göre göre işlediği suçu gizler devletli maskeler. Kısacası insan gibidir maskeler, tek bir anlam yüklenmez onlara...

Bildiğiniz gibi ‘Kar maskesi’ dendiğinde aklımıza şiddetin gelmesi normal bir haldir memleketimizde. Onunla devlet adına yol kesilir, onunla kimlik sorulur gelip geçene, onunla insanlar hayattan alınıp götürülür bilinmedik yerlere. Onunla kentlerin varoşlarında hepsi ölü ele geçirilen ‘örgüt evleri’ basılır. Parkasını, potinini, ateşlemeye hazır silahlarını, çelik yeleklerini, kapı kıran koç başlarını, çelikten kalkanları, dillerindeki şiddeti gizlemeye gerek duymazlar ama işledikleri suçların faili olmamak için maske kullanırlar. O maskelerin arkasında hayatın zerresi yoktur, korku ve şiddetin beslediği ölümün solgun benzi vardır o maskelerin arkasında.

Maskeyi sadece şiddet uygulayanlar takmazlar. Bütün haksızlıkları bile bile sürdüren politikacılar da maskeyle dolaşırlar aramızda. Tıpkı yeni politik hareketlerin başlama noktasını Hakkâri olarak işaret etmesi gibi. Ordularının eksik bıraktıklarını tamamlamak için ‘vatanın bölünmez bütünlüğü’ maskesini takarak çıkarlar yola. Askeri olarak bugüne kadar asla başarılmamış olanı siyaseten başarmaya çalışmanın, huylunun huyundan asla vazgeçmemesinin beyhude hamlesini örten, zımparalansa bile yüzlerinden çıkmayacak bir maskedir oradan başlamayı istemek. Ne kadar doğuya giderlerse, o kadar batıyı hak edeceklerinkinin maskesini takarak çıkarlar yola. Aynalar onları dev gösterir, mikrofonlar seslerini davudi. Kurtarılmayı beklemeyenleri cumhuriyet maskesi takarak, durmadan kurtarmaya giden ama kendilerini bile bir türlü kurtaramayanlardır onlar.

Boğaziçi öğrencilerinin yanında durması beklenen CHP ve onun liderinin öğrencilerin karşısında, iktidarın yanında durması yüzüne taktığı bir yüzsüzlük maskesinden başka bir şey değil. Atanmış rektör üzerinden iktidara karşı öğrenci ve öğretim görevlilerinin meşru mücadelesine destek verirmiş gibi yapıp, öğrenci ailelerine "Sağduyu ile davranmak zorundayız" diyerek eylem kırıcı davranmaları, halkın gerçeklerine sırt dönmeleri cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yüzlerinden hiç çıkarmadıkları bir maskedir. İnsanları umutsuz kılan kendi eylemleri değildir, onlar adına maske takarak siyaset yapanların eylemidir. Doğrusunu bilseler de yapmaz, düzen içine boca ederler. Dili eğip bükerler, yazıya taşıyamayacağı kadar yük yükleyerek kitapları ona maske yaparlar her durumda... Ah kendini kurtaramayanların başkalarını kurtarmaya kalkma hali... Ah gülmenin sevinç olarak karşımızdakine geçtiği hesapsız kitapsız hallerimiz... Ah birinin acısını ona sormadan omuzlayıp paylaşmanın bizi kuş kadar hafifleten hali... Ah yeni doğmuş bir bebek gibi maskesiz yaşamak hali, ah...

Elimizde bir ‘Ah’ kaldı nereye koyacağımızı bilmediğimiz.

Gösterilerde uygulanan polis şiddeti devletin maskesini orada düşürse de bitmiyor maskeli hayat. Dışarıda kalanlar hapishanelerde yatanları maskeliyor, tok olanlar aç yatanları, gülenler ağlayanları. Her maskenin altında insanlığın acılarından beslenen bir yara işliyor içimize, söküp atamıyoruz bir türlü.

İnsandan daha çok ürüyor maskeler. Yorgun halimizle yüzümüze taktığımız huzur taşımayan maskeler; Eve erken dönmek değil, eve erkek dönmenin yüzümüzden bir türlü düşmeyen maskesi; Ödemekle bitmeyen borçların gözlerimizin ışığını söndüren maskesi. Dikiş tutmayan yara gibi maskeli yaşamaya mecbur bırakılmışız sanki...

Saraybosna’da Ulis’in Bakışı filmindeyiz, tüm hayat sisle maskelenmiş. Müzisyenler o sisler içinde kentin orta yerinde yüksekçe bir platform üstünde savaş yokmuş gibi konser veriyorlar

Aklıma intihar eden müzisyenler geliyor, bizim sis zamanımızı düşünüyorum birden, toparlıyorum kendimi ama film devam ediyor tıpkı hayat gibi. Dışına çıksak hemen orada başlayıp bitecek film olacak, içinde kalsak dehlizlerde yaşayacak haldeyiz. Gözün gözü göremediği sisler bulvarındayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi