Celal Başlangıç
Metamfetamin’in cari açığı Reza Zarrap’ın cari açığını döver!
“VIP business” jet uçağının kuyruğunda “TC-ATA” yazıyordu.
1988’den 2016’ya kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin ne başbakanlarını, ne cumhurbaşkanlarını görmüştü; Özal’dan Demirel’e, Ecevit’ten Erdoğan’a kadar.
Hatta 15 Temmuz uğursuz askeri darbe girişimi sırasında Erdoğan’ı Dalaman’dan İstanbul’a götüren de TC-ATA uçağıydı.
Şimdi nerede bu uçak biliyor musunuz, Ceara Federal Mahkemesi kararıyla Brezilya Polisi tarafından Taktik Hava Destek Alt Komutanlığı (SSA) departmanının operasyonlarında kullanılıyor.
Çünkü 2016 yılında Savunma Sanayi Başkanlığı tarafından Saray’a yakın bir holding patronuna satılarak TC-GVA adını alan uçak geçen sene Brezilya’da piyasa değeri 45,6 milyon euro olan 1,3 kilo kokainle yakalandı. Brezilya devleti de kendi yasaları gereği uçağa el koydu.
Uçağın sahibi holding patronunun elbette İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile fotoğrafı vardı ve kız kardeşi de 2015 seçimlerinde AKP’den milletvekili aday adayı olmuştu.
Bir yandan bu dava Brezilya’da sürerken ve muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti devletinin eski TC-ATA uçağı Brezilya polisinin uyuşturucu operasyonlarına katılırken diğer yandan da özellikle Güney Amerika’nın limanlarından varış yeri Türkiye olan muz konteynırlarında tonlarca uyuşturucu yakalanıyordu.
Kalkış limanında yakalanmayan tonlarca uyuşturucu ise Mersin’den İzmit’e kadar Türkiye’nin çeşitli limanlarında muz konteynırlarının içinde bulunuyordu.
Ama nedense hem kalkış hem de varış limanlarında yakalanan uyuşturucuların gerçek sahipleri bir türlü ortaya çıkartılmıyordu.
“Suç örgütü lideri” olarak BAE’de bulunan Sedat Peker, Türkiye’ye gönderilen uyuşturucuların güzergahlarını, alıcılarını, yeni güzergah keşiflerine çıkan eski başbakan çocuklarını isim isim, tarih tarih açıklıyor ama hiçbir savcı harekete geçmeye cesaret edemiyordu.
Uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama trafiğini takip eden uluslararası kuruluşlar ciddi suçlamalar yaptıkları Türkiye’yi gri listeye alarak neredeyse “suç devleti” ilan ediyordu.
Bu arada Türkiye, özellikle de İstanbul uluslararası uyuşturucu baronlarının, kara para çetelerinin hem çatışma alanı hem de cenneti haline gelmişti.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu bu haftanın başında önce bir video ile ardından da ertesi gün grup konuşmasında Saray iktidarının ülkede kurduğu uyuşturucu ve kara para cennetine ilişkin dikkat çeken iddialarda bulundu.
Kılıçdaroğlu’nun özellikle üzerinde durduğu “metamfetamin” adı verilen ucuz bir sentetik uyuşturucuydu.
“Türkiye’de bir metamfetamin salgını var” diyordu Kılıçdaroğlu, “Saray’ın düzeni bu salgını besliyor. Bakmayın ‘Okul önünde uyuşturucu satanın bacaklarını kırarız’ palavrasına.”
Ailelerin büyük bir tehdit altına olduğunu, kent çeperlerindeki yoksul çocukların bu uyuşturucu salgınının pençesine düştüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, sürecin böylesine dehşet verici bir noktaya nasıl geldiğini anlatıyordu kaydettiği videoda:
“Her şey bu iktidarın ekonomiyi bitirmesiyle başladı. O kadar müsrifçe harcadılar ki beyt-ül mala el uzatacak hale geldiler. Hazineyi boşalttılar, ekonomiyi çökerttiler. Tüm kaynaklar tükenince de iktidarda kalmak için çok kirli bir oyuna girdiler. Her türlü kara paranın ülkeye girmesine göz yumdular. ‘Getir, nereden getirirsen getir. Kaynağını sormayacağım’ dediler. Bu kirli parayı, milyar dolarları, uyuşturucu paralarını Türkiye’nin cari açığının finansmanında kullandılar.”
Kılıçdaroğlu’nun bu iddiası elbette dehşet verici.
Son dokuz yılda defalarca “varlık barışı” gibi gerçeğiyle hiç ilişkisi olmayan bir isim verdikleri uygulamayla sorgusuz sualsiz milyarlarca liralık parayı devlet eliyle akladılar.
Bu uygulama sonucu ülkenin geldiği vahim durumun altını çiziyordu Kılıçdaroğlu:
“Kirli paraya, yani uyuşturucu paralarını Türkiye’nin cari açığının finansmanında kullandılar. Kirli paraya, yani uyuşturucu baronlarının parasına göz yumarsan, onları Türkiye’ye davet edersen, her türlü imkanı sağlarsan doğal olarak sahipleri de o parayla birlikte Türkiye’ye gelir. Sonuç: Dünyanın her köşesinden ne kadar uyuşturucu baronu, çetesi varsa paralarıyla birlikte İstanbul’a geldiler ve yerleştiler. Sonra kafelerde, AVM’lerde birbirleriyle çatışmaya başladılar. İstanbul’u dünya suç örgütlerinin, uluslar arası mafyanın, uyuşturucu baronlarının çatışma alanına döndürdüler.”
Bu suçlamaları yaparken Kılıçdaroğlu’nun hedefinde özellikle Saray’daki Erdoğan ve kendi taktığı isimle “Fotoroman Süleyman” dediği İçişleri Bakanı Soylu vardı.
“Saray da çok iyi biliyor ki bu uyuşturucuları kendileri davet ettiler bu ülkeye. ‘Paralarınızı getirin, her şeye göz yumacağız’ dediler ve göz yumdular. Bunlar, onunla bununla poz veren Breaking Bad Süleyman, ülkenin çocuklarının zehirlenmesine göz yummuştur.”
İşin ilginci ne Erdoğan ne de Soylu, Kılıçdaroğlu’nun bu ağır suçlamasını hiç üzerine almadı; ikisi de emniyet ve jandarma teşkilatlarının arkasına saklanmayı tercih etti.
Sanki emniyet ve jandarma teşkilatlarının başında olan kendisi değilmiş gibi konuşuyordu Soylu:
“Kemal Kılıçdaroğlu bir yalan ve suç makinesidir. Türkiye Cumhuriyeti devletine, devlet teşkilatına, emniyet ve jandarma teşkilatına attığı suç karşılıksız kalmayacaktır.”
Erdoğan da “Bakanım Soylu”yla aynı havadaydı:
“Şu anda siz kalkıp da Güneydoğu’da, doğunun değişik yerlerinde uyuşturucu köklerini toplamak suretiyle bu mücadeleyi veren emniyet teşkilatıma bu tür hakarette, iftirada bulunamazsınız. Böyle bir teşkilatı nasıl olur da ‘Türkiye cari açığını uyuşturucu satmak yoluyla kapatıyor’ dersiniz.”
Bu kadar çok “cari açık” lafı edilince insanın aklına ister istemez Erdoğan’ın “hayırsever işadamı” Reza Zarrap geliyor.
17/25 Aralık operasyonuyla bütün pislikler ortaya dökülünce, Saray’dan beslenen bir haber televizyonu Türk bayraklarıyla donatılmış bir stüdyoda ekranlara çıkarmıştı Zarrap’ı. O da yaptığıyla öğünmüştü:
“Yaptığım tüm ticaret, bankalar üzerinden. Devletin tüm kurumlarının denetimine açık yapılmıştır. 200 ton altın ihraç edip Türkiye’ye 25 milyar TL gelir sağladım. Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım.”
İnsanın “Ah Reza ah! Neden yarım bıraktın ki bu cari açığı kapatma işini. Sırası mıydı yani ABD’ye kaçıp itirafçı olmanın” diyeceği geliyor.
Baksanıza, Reza zamanında “birkaç yüz milyarcık” TL olan cari açık bugünlerde gele gele milyarlarca Dolar’a fırlamış da meğer kara parayla, uyuşturucu kaçakçılığıyla kapatılmaya çalışılıyormuş.
Yani sonuç olarak “metamfetamin”in cari açığı, Reza’nın cari açığını silkeleye silkeleye pataklayacak hale gelmiş.
Bugün 3 Kasım… AKP iktidarının 20. yılı ve Saray’ın “Türkiye Yüzyılı” vizyonu hayırlı olsun!