Gün Zileli
Ne Yazmalı?!
Bu, periyodik olarak yazmak zorunda olan yazarların değişmez sorusudur.
Gençliğimde her gün büyük bir zevkle okuduğum Çetin Altan’a hayret ederdim, her gün nasıl konu buluyor diye. Hem de dolu dolu yazılardı bunlar.
Lenin, bir yandan Narodniklerle bir yandan da Menşeviklerle tartışma içinde, gelecekte bütün halkla birlikte proletaryayı da ezecek “proletarya partisi”nin esaslarını ortaya koyduğu kitabının adını, Çerniçevski’nin Nasıl Yapmalı? Romanından mülhem Ne Yapmalı? koymuştu. Bazen ne yazılacağını” bilmek, “ne yapılacağını” bilmekten bile zor olabiliyor.
Ne yazmalı bu hafta?
Aslında konu çok da, insan bu konular üzerine yazacaklarının fazla beylik olmasından, okuru esnetmesinden korkuyor. Ya da malumu ilan etmekten. Veya tekrara düşmekten…
EROS’UN KATİLİ…
İstanbul’un bir semtinde, apartmanın içinde kıstırıp Eros’u tekmelerle öldüren ve “apartmanımızda katil istemiyoruz” sloganı atan vicdanlı insanların protestolarına rağmen bir ay bile dolmadan serbest bırakılıp aynı mekâna dönen katili mi yazsam acaba? Ama ne yazacağım ki, böylesi bir gaddarlık karşısında insanın kalemi bile donup kalıyor…
BİR GÜNDE 7 KADIN CİNAYETİ…
Bir gün içinde yedi kadın cinayeti üzerine bir şeyler yazsam! Ne ve nasıl? Kalemimin ucuna öfkeyle bazı kelime ve cümleler takılıyor ama bunları yazmam yasal açıdan suç! Savcıların dikkatini çekmese bile bu öfkenin neye ve kime faydası var. Gencecik kadınlar, kocaları, sevgilileri, yakınları, akrabaları tarafından bir köşeye sıkıştırılıp öldürülüyor. Hiçbir savunmaları, savunma araçları yok. Üstelik, pek yakınlarındaki bu insanlara karşı önlem bile almıyorlar, alamıyorlar. Polisin önlemleri göstermelik. Kafasına cinayet işlemeyi koymuş insanlara vız geliyor tırıs gidiyor bu tür önlemler. Hayır, bu konuyu yazmaya da ne yetkili ne de yeterli görüyorum kendimi. Herkes gibi bu kadın katliamına büyük üzüntü duymaktan başka bir şey gelmiyor elimden.
AMERİKALI ER AARON BUSHNELL…
ABD’nin himayesindeki İsrail Devleti’nin Filistin’deki soykırımını protesto etmek için üstüne benzin dökerek kendini yakan Amerikalı havacı er Aaron Bushnell’i yazsam? Bu büyük yürek karşısında saygıyla eğilsem! Lejand Yayınları’nın yeni baskısını yaptığı Yarılma (1954-1972)’da geçen, 1968 yazında, Ankara’daki bir olaya gidiyorum aniden: “En önemli eylemlerimizden biri de Amerikalı askerlerin yolunu kesip dövmekti… Bir keresinde, içinde Fehmi Erbaş ve Cengiz Çandar’ın da bulunduğu bir grupla birlikte… bir Amerikalı askerin yolunu kesmiştik… Cengiz, askere İngilizce, Vietnam Savaşı hakkında ne düşündüğünü sordu. Amerikalı… kurbanlık koyun gibi çevresindekilere korkuyla bakıp duruyordu… iyice korktuğu için nutku tutulmuştu… Fehmi Erbaş o meşhur Antep ağzıyla ‘Bırakın gitsin ulum… korkudan altına edecek’ dedi. Güldük. Amerikalı genç asker güldüğümüzü görünce rahatlar gibi oldu, o da gülmeye başladı… böyle bizimle gülen bir çocuğa vurmaya gönlümüz hiç elvermedi.” (Yarılma, s. 285-286)
Yine de merhametliymişiz. Bugünkü ulusalcılar olsa çocuğun suyunu çıkarırlardı. Aaron Bushnell’in kahramanlığı karşısında şimdi ne düşünüyordur acaba böyleleri? Emperyalizmle bir eri özdeşleştirme rüküşlüğünden vazgeçerler mi bundan böyle? Hiçbirinin, hiçbirimizin, o aşağıladığımız Amerikalı erlerden biri olan Aaron’un yürekliliğine sahip olmadığını saptama ferasetini gösterebilirler mi? Yok yok, üzerine yazılacak çok şey olan bu mevzuyu da geçsem iyi olacak…
SAVAŞTAN NEMALANAN AKADEMİSYEN…
Dün, binlerce Rus ve Ukraynalı gencin ölümüne yol açan Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının en çok Rusya-Çin-Kuzey Kore ittifakını sağlamlaşması açısından yararlı olduğunu yazıp sevinen bir akademisyenin yazısı düştü önüme. Bu gibilerine bir güzel döşensem… Fakat kalemim yerinden bile oynamıyor! İnanın ki, bu tür saçmalıklar artık yazı yazma hırsımı bileyeceğine, bıkkınlıkla kalemi bir yana bırakmama yol açıyor.
YEREL SEÇİMLER
Peki ya yerel seçimler? Boş versene?
Ben en iyisi bu hafta bir şey yazmayayım!
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.