Baskın Oran
Olan nedir, niçin oldu, şimdi neler olmalı, olabilir
Yonta yonta 13.000’e kadar indirilmiş bi fark vardı, AKP-MHP koalisyonu hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan itiraz etti, YSK (Sayıştay hariç bütün Yargı organları gibi) "lebbeyk!" dedi, seçimi yeniledi, fark 826.426’ya çıktı.
Niçin oldu’nun cevabı ise daha basit: Halk, sandığa attığı oya paçavra muamelesi yapılmasını affetmedi.
Yeni bişey değil. Yakın tarihimizde bu hep böyle oldu. 1946 seçimleri, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, bütün bunlardan sonra halk bu hukuk dışı girişimlerin vurmak istediklerini ilk fırsatta iktidara getirdi.
İki muazzam fark var gerçi: 1) Bu hukuk dışılıklar şimdiye kadar hep muhafazakârları hedef almış idi, bu seferki hedef demokratlar oldu; 2) O muhafazakârlar ki, demokrasiyle özdeş gibi takdim ettikleri sandık kavramını hep başlarının üstünde taşımışlardı, şimdi ayaklarının altına atıp üstünde tepindiler.
Fark, mark. Sonuç değişmedi. Çünkü halk kendini aşağılanmış hissetti.
***
Verilen bu cezayı tetikleyen ve şiddetlendiren şeyler de oldu, tabii. Bunca yıldır insanların gözüne sokarcasına yapılan yolsuzluklar, akraba kayırmalar, Suriye bataklığına durduk yerde girip başımızı belaya sokmalar, Osman Kavala gibileri nahak yere tutuklayıp duruşmaya çıkarmadan yıllarca yatırmalar, vb. vb. Bütün bunlar elde bir, bunlardan bahsetmiyorum. 31 Mart ile 23 Haziran arasında kendini kaybedip tüy dikmelerden bahsediyorum:
Binali Bey’i Diyarbakır’a yollayıp "Kürdistan" dedirtmeler (ki şu anda kaç kişi sırf bu kelime yüzünden içeride çürümekte). Vatandaşı Kürtçe selamlatmalar, "Anadilin yaşatılması için ne gerekiyorsa yapacağız" dedirtmeler (ki daha geçen Salı günü Van’da Kürtçe konuşan bir öğretmen sürgün edildi).
Ahmet Kaya’nın mezarını getirtmekten medet ummalar. Munzur Üniversitesinden münasip bi doçent tedarik edip İmralı’ya yollayarak mektup getirtmelerden medet ummalar (ki bunu yapanlar İmralı’ya 8 yıldır avukat bile sokmuyorlardı.) Bu arada, son haber fantastik: "Bahçeli: Teröristbaşının mektubundan medet umanlar namerttir."
"Validen özür dilemezse İBB başkanı olamaz" demeler (ki bunu diyen, TV’lere çıkıp, isimleri tüm medyada yayınlanmış Barış Akademisyenleri’ne "alçak", "vatan haini", "ahlaksız" gibi hakaretler etmiş ve özür filan dilememişti).
Yetmeyince, Ordu valisine "Davayı şimdi açma, seçimden sonra açarsın. Cezası belli bir süreyi aşarsa başkanlığı düşecektir" talimatı verip ‘kazansa bile makama oturtmayız’ anlamında demeç yayınlamalar (ki bunu yapan, "cezası belli bir süreyi" aştığı için aynı İBB başkanlığından yine hukuk dışı biçimde düşürülmüş bir kişi).
Trabzonlu İmamoğlu’na Pontus/Yunan deyip (bu arada bütün D. Karadenizlileri de çıldırtıp) mağduriyet ve hatta mazlumiyet yaratmalar (ki bunu yapanlar fî tarihinden beri mağduriyet ve mazlumiyet sayesinde iktidar olmuşlardı). Yetmedi, Kongre’de çoğunluğu kaybeden ABD başkanı için kullanılan "Topal Ördek" (lame duck) tabirini ‘İmamoğlu’nu çalıştırtmayız’ anlamında kullanmalar.
Özetle, fena panikleme durumu. Halk böyle kontrolünü yitirenlere, hele de tutarsızlığı böylesine ileri götürenlere bir noktadan sonra güvenmez. Güvenmedi.
Şimdi AKP’li Erdoğan bükemeyince öpüyor, "İstanbulluların kararı başımızın üstündedir" diyor. Halk, bu perhiz ve lahana turşusu’nu da maşeri vicdana not ediyor.
***
Şimdi derhal ne olmalı. Ona gelelim.
1) OHAL yetkileri valilere ve cumhurbaşkanına olduğu gibi transfer edilmiş, aynen devamı sağlamıştı. Bu fiilî OHAL derhal sona erdirilmeli.
2) CB Erdoğan AKP genel başkanlığını derhal bırakmalı. Tarafsız cumhurbaşkanı olmalı. Çünkü Türkiye böylesi bir Tek Adam Yönetimi için fazla gelişmiş bir ülke. Afganistan değil burası.
3) Fiilen ortadan kaldırılan TBMM (yani, parlamenter sistem) derhal geri gelmeli. Çünkü cumhurbaşkanı hem yasamanın hem yürütmenin tek yetkilisi şu anda. Şu anda Türkiye’de vatandaşların % 59’u parlamentoyu istemekte. Başkanlık istemeyenler de 2 yılda 10 puan arttı.
4) Yargı’nın durumu felaket ötesi. Artık insanlar söyledikleri-yazdıklarıyla bile değil, "sübliminal" denilip kafalarının içinde düşündükleriyle cezalandırılıyorlar.
Eli kelepçeli genci kovalayıp kafasından vuran polisin cezasını Yargıtay 15 yıldan 9’a indiriyor, ama konuşan-yazan bir demokrat ise derhal gözaltı, tutuklama, cezaevi.
HSYK’yi HSK’ye dönüştürüp Yargı’ya hakim olmak sadece bu ülkenin değil, bu iktidarın da felaketi olacak sonunda. KHK’lilerin yaşadıkları işkenceler tek başına yeter.
Konuşmak-yazmak-düşünmekten tutuklananlar önce derhal tahliye edilmeli, ardından da aklanmalı. Tek kelimesi bile hukukla ilişkili olmayan, bazıları da Fethullahçı savcılar tarafından açılmış bu davalar rejim için tam bir turnusol kağıdı.
"Sulh ceza hakimlikleri" felaketine derhal son verilmeli. Her şeyin başı orada. Böyle icat görülmemiş!
5) Kimsenin beş paralık değer vermediği, okumadığı, seyretmediği, iktidarın aşağılanmasından başka sonuç yaratmayan yandaş medya rezaletine derhal son verilmeli.
6) AKP’li Erdoğan, "kabine değişikliği"nden söz etmeye başladı. Bunun adı Osmanlı’dan beri "kelle verip kurtulmak"tır ama kısa bir zaman kazandırmak dışında işleri düzelttiğini kimseler görmemiştir.
Yalnız, verilecek kelle İçişleri Bakanı S. Soylu ise, bu biraz olsun işe yarayabilir çünkü bu şahıs önce AKP’ye zarar veriyor. Herkes susmuşken veya "hatalarımız var" derken veya açıkça eleştirirken, bi tek kendisi farklı konuşmakta: "İstanbul’un valiye it diyen bir belediye başkanı oldu".
***
Bütün bunların yöneldiği sonuç:
Milyon kere çiğnenmiş bir çikleti yani 15 Temmuz rezaletini bahane edip "Bütün İktidar Tek Adam’a" diyen Anayasa maddelerinin derhal eradikasyonu gerekiyor. (Gençler bilmeyebilir, "kökünü kazımak" anlamına gelen bu terim "sıtma/verem eradikasyonu" bağlamında kullanılırdı ve Cumhuriyet’in büyük başarılarından biriydi.)
Ardından da, yerel yönetimler (adem-i merkeziyet) ilkesi temelinde 2020’ler Türkiyesi’ne layık bir anayasaya girişmek. Bunca zamandır belini kırmış olan 1930’lar bagajını artık tarihin sayfalarına transfer etmesi ve HDP başta olmak üzere sivil toplum’la yoğun işbirliği yapması koşuluyla, sosyal demokrat bir CHP’nin öncülüğünde.
Tek Adam Yönetimi’ni yaşayarak aşılanmış Türkiye’nin gözü önünde.
***
Peki, ne olmamalı diye bitirelim mi?
Erken seçim falan talep edilmemeli. Madem daha 4 yıl var deniyor, Anayasa’dan o felaketleri ayıklamalı ve mevcut mezbeleyi, onu yaratan AKP-MHP-Ergenekon koalisyonuna temizlettirmeli. "Cumhurbaşkanımıza yanlış bilgi verenler…" diyen yazılar başlamışken ve bundan sonraki aşamanın da ‘Cumhurbaşkanımız bize söz söyletmedi ki hiç!’ olması kaçınılmaz iken.
Önce, şu âna kadar oy uğruna erteledikleri vergileri ve zamları başlatsınlar hele. Zaten başladılar, hem de halkın en fazla kullandığı üç maddeden: Köylünün traktörünü çalıştıran motorinden ve garibanın sofrasını ısıtan çay ile şekerden.
Öldürene sürükletirlermiş ayağından, öyle derler.
***
En nazik konuyla bitirelim:
AKP’li CB Erdoğan ülkenin Tek Adam kıskacından kurtulmasına razı olacak mı?
Kendisinin üç temel niteliği var: Zeki bir kişi, kin tutan bir kişi, katı bir kişi. Eğer birincisi diğer ikisine galebe çalarsa, kendisi de kurtulur Türkiye de.
Tersi durumda ise tersi olabilir. Bekleyip göreceğiz.
Çünkü son iki gün içinde "Milletimize kendimizi neden anlatamadığımızın muhasebesini yapacağız" (yani, ‘yaptıklarımız doğrudur’) dedi ve İmamoğlu ile Yavaş’ın atama yetkilerine de el koydu.
Eh, Topal Ördek yapacağım demişti, yapıyor; orada bi tutarsızlık yok.